๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 10 Kasım 2011, 00:37:27



Konu Başlığı: Kardeş Mektuplar
Gönderen: Zehibe üzerinde 10 Kasım 2011, 00:37:27
Kardeş Mektuplar

Aralık 2005 - 84.sayı

Ahmet BİRLER kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Değerli Kardeşim,

Son yazdıkların bana epey düşündürücü ve açıkçası kaygı verici geldi. Sonra ben de senin gözlemlerinin izlerini çevremde, çevremdeki insanlarda sürmek istedim. Şaşırarak, senin gözlemlerinin taşıdığı hakikat payını müşahade ettim.

Sen diyorsun ki, Ehl-i Beyt , yani Peygamber Efendimiz aleyhisselamın ev halkı, çoluk-çocuğu, kendi kanında O'na ait maddeyi ve manayı taşıyan kutlu aile hakkında birileriyle oturup konuşmak ne kadar zorlaşmış! Ehl-i Sünnet yolunu tutmuş, bu yolun büyük imamlarına duyduğu minneti her vesileyle dile getiren birisi olarak diyorsun, benim Ehl-i Beyt'e meftun olma hakkımı adeta elimden almak istercesine, yadırgayarak, şaşırarak bakıyor bazıları bana.

Yine diyorsun ki, bu millet bir yandan Sünnî dünyanın mimarlarından biri olmayı gerçekleştirirken, etrafı siyasi projelerini Ehl -i Beyt adı üzerinden gerçekleştirmeye çalışan tehditlerle kuşatıldığında bile, tarih boyunca Ehli Beyt'e olan aşkını her fırsatta dile getirmiş, çocuklarına Ali, Fatma (Fadime, Fadimana ), Hasan, Hüseyin, Zeynep, Zeynelabidin adlarını ( Ebu ) Bekir, Ömer, Osman adlarıyla birlikte koyagelmiştir . Hatta, ba ş ka ülkelerde rastlanmayan isim terkiplerine de ulaşmıştır: Ali Osman, Ömer Ali gibi. Bu muhabbete rağmen, bugün yeni bir şey olarak, Ehl-i Beyt sevgisinden bahsetmek, bazılarınca kişinin itikadının bulanmasına delalet ediyor adeta.

Bu noktaya nasıl gelindiğini düşünmeli. Çünkü bu millet bid'at ehli saydığı zümrelere, ordulara karşı savaşmış, cepheden döndüğünde de doğan evladına yine Ehl -i Beyt fertlerinden birinin ismini vermiştir. Ya da şöyle söyleyebiliriz: o bid'at ehli zümrelerce öldürülmüş şühedanın çoğuna, atası, Ehl-i Beyt fertlerinin isimlerini vermişlerdi.

Ehl -i Beyt , Peygamber Efendimiz'in onlar hakkındaki ifadelerinden ilham alan Ashab-ı Kiram uygulamaları; torunları, efendilerimiz Hasan'a ve Hüseyin'e dönük olarak Mübarek Dede'nin hususi alakası, veliler tarihinin pişiregeldiği muhabbet aşı ile bizimdir, bize aittir, onlara duyulan aşk Sünnet-i Seniyye'ye bağlı olduklarını iddia eden bizlerin sermayesidir.

Özellikle tasavvuf yolcuları, Ehl-i Beyt'ten yayılagelen nuru görmüşlerdir. Yol'daki son müridi, Peygamberimiz'in irşadiyet hususiyetine bağlayan manevi silsilelerin hepsinde Ehli Beyt'in hem nuru, hem de pişiren ve terbiye eden nâr-ı manevisi vardır; Peygamberimiz'in soyundan gelen seyyidlere , şeriflere can ile, ciğer ile hizmete hep tasavvuf yolcuları koşmuştur. İbrahim el-Metbulî k.s.' nin yaptığı gibi, yanlarında bir seyyid bulunduğunda onun Peygamber Efendimiz'den bir nutfe olduğunu söylerek ezilip büzülmüşlerdir. Osmanlı İstanbulunda , her Kerbela yıldönümünde, farklı tarikatlardan gelerek mersiyelerle bu meş'um hatıraya yananlar yine ehl-i tasavvuftur.

İbn Arabî'nin Futuhat'ındaki şu şiire tahkikî seviyede vakıf olmayı Allah Tealâ, en başta onlara nasip etmiştir:

Ehl -i Beyt'e denk yaratılmış değilsin / Çünkü Ehl-i beyt , efendiliğin ehlidir (ailesidir) / Ve birinin onlara buğzu hüsrandır gerçekten /Sevmesiyse onları, ibadettir.

Ehl-i Beyt , Efendimiz s.a.v.'in maddi olduğu kadar manevi ocağıdır aynı zamanda. Yani Peygamberimiz, irşadının en has kısmını, havassa ait olanınını önce onlarla paylaşmıştır. Dolayısıyla Ehl-i Beyt, İslâm maneviyat tarihinin ilk arifleridir de. Yani irfanı ilk tanıyan, seyr u sülûkunu tamamlayan ilk topluluk... Bir arif şöyle demişti irfan eğitiminin bu ilk aşamalarıyla ilgili olarak: “Efendimiz s.a.v. ağır, çok ağır bir yükün altına girmiş, çok zahmetli bir göreve muhatap olmuştu. Allah Tealâ O'nun bu meşakkatini hafifletmek gayesiyle, ikram kabilinden, Ehl-i Beyt'i ariflerden kılmıştı.”

İşte, Ehl-i Beytten uzaklaşmak, böylece manevi silsilenin bereketinden uzaklaşmak oluyor. Ehli beyt unutuluyorsa, bu aslında bir manevi aktarım kanalının ve imkanının, unutanlarca reddi ya da ihmali anlamını taşıyor.

Bunun dahası şudur: Ehl-i Beyt, Efendimiz s.a.v. tarafından sevilen, O'nun sevgisine mazhar olan yakınlarıdır. O'nları sevmemek, onları sevmeyi becerememek ve buna layık olamamak demektir aslında. Onları sevmekse, Sevgili'yi sevmenin bir veçhesidir.

Sâdât-ı Kiram'ı andık ya, neşelendim, keyiflendim birden. Neyse, Allah Tealâ bizleri de o Mübarek Nebi'nin manevi ailesinden kılsın.

Bu arada, elbette, annemiz, hep bir hasret duygusuyla hatırladığımız baştacımız Fatıma Zehra r.a.'ın ismini koyduğunuz yeğeninize bereketli ve hayırlı bir ömür dilerim.

Arzularına yenik kardeşin...