๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2011, 21:57:35



Konu Başlığı: Karadenizin İncisi Abhazya
Gönderen: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2011, 21:57:35
Karadeniz’in İncisi Abhazya



Ağustos 2009 - 128.sayı


Ahmet MİROĞLU kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Bu gün vatanımdan ayrı, yabancı gök altındayım,
Derdim pek çok gizleyemem, söylemeye erişemem ah!
Dökemem ben gözyaşımı bu yabancı toprağa,
Verdim mendili rüzgâra, o götürsün vatanıma ah!

(Stalin’in Sibirya’ya sürgüne gönderdiği bir Abhaz’ın Ağıtı’ndan)

Yitik Cennet

Bir yanıyla uçsuz bucaksız sahil şeridine uzanan, öte yanıyla bazen 5000 metre yüksekliğindeki görkemli dağ silsilesine dayanan cennet gibi bir diyar... Dağların eteklerinde yetişen envai çeşit meyve, çiçek ve ağaç… Ve sadece bu bölgeye has tropikalimsi bir iklim… Henüz kirlenmemiş bir doğa…

Abhazya sahilleri Türkiye’nin Akdeniz sahilleri gibi Rusları cezbediyor. Söz konusu kıyı kesimi, Sovyet liderlerinin ve üst düzey bürokrasinin sayfiye bölgesiymiş. Yazlık konutlar, inanılmaz güzellikteki bahçeli sanatoryumlar ve oteller kıyı boyunca dizilmiş.

Bunca doğal güzelliğe karşın Abhazya, binlerce insanını kaybetmiş, altyapısı ve ikametgâhları tahrip olmuş, halkının yarıdan fazlası can korkusuyla kaçmış bahtsız bir ülke.

Savaşın galipleri olan nüfusun geri kalan kısmı da mutlu olmamış. Bir dönem ambargo altında tutulmuş, maddi imkansızlıktan imar faaliyetlerini gerçekleştirememiş.

Kırsal bölgelerdeyse neredeyse tamamı viraneye dönmüş ve içinde artık insan yaşamayan hayalet şehir ve köyler... Bir zamanların verimli çiftlikleri vahşi ormanlara dönmüş.

İşte bu yitik cennet, 1575-1810 yılları arasında, yani iki buçuk asra varan uzunca bir süre Osmanlı toprağıydı. Dönemin kaptanları o ünlü türküyü herhalde şöyle söylüyorlardı: “Sohum’dan oteye cidelum yali yali…”

16. yüzyılda kendi istekleri ile müslüman olan Abhazlar, 1810’dan 1864’e kadar Rus-Kafkas mücadelesinde yer almışlardır. Bu dönemde Abhaz tahtında aynı zamanda Rus ordularında tuğgeneral olan Çaçba Hamid bulunuyordu. O, halkını yok olmaktan kurtarmak için Rusya ile çatışmanın durdurulması gerektiğine inanmıştı. Yine de 11-12 Mayıs 1864’deki intihar savaşlarını engelleyememiştir.

Mücadelenin kaybedilişinin ardından Abhazlar Osmanlı topraklarına sürülmüşler ve bölgeye Ortodoks Gürcüler, Ruslar, Ermeniler, Rumlar ve Estonlar göç ettirilmiştir. Felaket, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşıyla artmış ve Abhazya nüfus kaybetmeyi sürdürmüştür. Dolayısıyla bugün Türkiye’de yaşayan Abhazların sayısının Abhazya’dakilerden fazla olması yadırganmamalıdır.

Abhazya Müftüsü Timur Dzıba’nın 2008 Eylülünde verdiği bir röportajda ifade ettiğine göre bir zamanlar neredeyse tamamı müslüman olan Abhazlar arasında Müslümanlık oranı % 35’lere gerilemiştir.

Kısaca Abhazya, Gürcistan’ın, Rusya’nın veya bölgeyle ilgili hesap yapan daha başka devletlerin insafına terk edilemeyecek kadar yakın olmamız gereken bir ülkedir.


Abhazya, Gürcistan’ın kuzeybatı kesiminde Karadeniz’in doğusunda yer alan tarihi bölgenin adıdır. Adını bölge halklarından Abhazlardan yahut eski bir halktan (Abasglar) aldığı ileri sürülür.

Abhazya’nın yaklaşık % 75’i dağlardan oluşur. Nüfusun büyük bölümü kıyılarda, düz alanlarda ve alçak kesimlerde yerleşmiştir. Büyük Kafkas Dağları bölgeyi kuzeyden tamamen kuşatır.

Yunan’dan Osmanlı’ya Abhazya

Abhazya toprakları milattan önce 9-6. yüzyıllarda eski Kolhis (Kolha) krallığının bir parçasıydı. Onları Kolhis olarak adlandıranlar Eski Yunanlar’dı. Bu topraklar milattan önce 63 yılında Egrisi Krallığı’nın bir parçası oldu.

Başlangıçta Dioscurias adı verilen Sohum, eski Yunan tacirlerin Karadeniz kıyısında kurduğu limanlardan biriydi.

Roma İmparatorluğu Egrisi’nin bağımsızlığını yeniden kazandığı 4. yüzyıla değin bölgeyi yönetimi altında tutmuştur. Kuzey Kafkasya’nın yerli halklarından olan Abhazlar, 8. yüzyılda Gürcü kilisesine bağlanmış, ardından Bizans’ın, sonra çeşitli Türk devletlerinin kontrolüne girmişlerdir.

8. yüzyıl sonlarında Abhaz Kralı Levan II, Abhaz Krallığı’nı kurmuştur. 790-975 tarihleri arasında bütün Gürcistan’a “Abhazia” deniliyordu. Bu durum 200 yıl sürmüştür. 13. yüzyılda ülkenin doğu ve orta kısmı Moğolların eline geçmiş, devlet Abhaz ve Gürcü prenslikleri olarak ikiye bölünmüştür.

Karışık geçen 14. yüzyılın ardından Abhazya, 15. yüzyılda bağımsızlığını kazanmış, 1575-1810 arasını Osmanlı hakimiyetinde geçirmiştir. Abhazlar, 16. yüzyılda kendi istekleri ile müslüman olmuşlardır. Osmanlı’dan kopuş sürecine yazımızın giriş kısmında değindik.

20. yüzyıl ve bağımsızlık mücadelesi

1918’de kurulan Dağlık Kafkas Cumhuriyeti’nin aslî unsurlarından biri olan Abhazya, önce Gürcüler’in ardından da 1921 yılında Kızıl Ordu’nun eline geçmiştir. 1922’de Gürcü Abhazlar’dan oluşan “Anlaşmalı Sosyalist Federal Cumhuriyet” kurulmuş, 1931’de ise Stalin, Abhazya’yı özerk cumhuriyet olarak Gürcistan’a bağlamıştır. 1931-53 yılları arasındaki soykırım ve asimilasyonun peşinden 1967’de ve 1978’de bölgede Gürcü-Abhaz çatışmaları meydana gelmiş, 1978’de Abhazya’nın durumunu bir nebze düzelten anayasa kabul edilmiştir.

Gürcistan, Abhazya ile alakalı bütün hukukî karar ve yasaları kaldırmış (1991) ve 1992’de Abhaz parlamentosu Gürcistan ile nasıl bir birlik oluşturulması gerektiğini görüşmek üzere toplanacakken Gürcü askerî birlikleri Abhazya’ya girmişlerdir.

Abhazlar, Kuzey Kafkas Cumhuriyetleri’nden (Adigey, Kabartey-Balkar, Kuzey Osetya, Çeçenistan ve Dağıstan) ve Abhaz diasporasından gelen gönüllülerin desteğiyle direniş başlatmışlardır. Savaşta Rusya Abhazya’ya teçhizat ve lojistik destek vermiştir. Abhazya 1992’de bağımsızlığını ilan etmiş, ancak tanınmamıştır. Nihayet Abhazya Gürcü işgalinden kurtulmayı başarmıştır (1993).

Gürcistan 1992’de Bağımsız Devletler Topluluğu’na (BDT) üye olmuş ve Rus askerî üslerinin ülkeye konuşlanmasını kabul etmiştir. Ne var ki Gürcistan’ın isteğiyle BDT Abhazya’ya ambargo uygulamaya başlamıştır (1995). 1997’de Abhazya bağımsızlıktan vazgeçip federatif yapıyı kabul ettiğini Gürcistan’a bildirmiş fakat yanıt alamamıştır. 1999’da Abhazya’da yapılan referandumda halk % 98 oranında bağımsızlık yönünde oy kullanmıştır.

Gürcistan 2008 yılında hem Osetya’yı hem de Abhazya’yı nihaî anlamda hâkimiyeti altına alma girişiminde bulununca Rusya olaya müdahale etmiş ve Gürcülerin her iki ülkeden çıkarılmasını sağlamıştır. Akabinde Abhazya, bağımsızlığının tanınması için Rus Parlamentosu Duma’ya başvurmuştur.
Rusya Federasyonu devlet başkanı Dimitri Medvedev 26 Ağustos 2008’de, 3 Eylül 2008’de ise Nikaragua devlet başkanı Daniel Ortega Abhazya Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanıdıklarını açıklamışlardır. Belarus ve Venezuela da Abhazya’nın bağımsızlığını tanımaya niyetli gözükmektedir.

Gürcistan-Abhazya probleminin ne zaman biteceği hâlâ netleşmemiştir. Belirsizlik hali Abhazya’yı her geçen gün Rusya’ya yaklaştırmaktadır. Abhazlar’ın Ruslar’a bayılmadığı bir gerçektir ama Rusya ile devlet çapında politik birtakım yakınlaşmalar tek seçenek halini almıştır. Rusya Abhazlar’ın büyük bölümüne Rus pasaportu vermiştir. Gürcistan’a vize uygulayan Rusya, Abhazya’ya serbest geçiş hakkı tanımıştır.

Müslüman nüfusun talepleri

Abhazya Müftüsü Timur Dzıba, Sohum’da gerçek bir cami inşa etmek istediklerini belirttiği konuşmasında şunları söylüyor:

“Abhazların tahminen yüzde 35’i müslümandır. Bu oran ülke nüfusu için de geçerlidir. Zira ülkemizde Abhazlardan başka Kuzey Kafkasyalılar, Tatarlar, Başkırlar ve Türkler de müslümandır. Dindaşlarımızın yoğun olduğu bölgeler Gudait, Sohum ve Oçamsirski’dir.

Abhazya’da müslüman dedelerinin dinine yönelen insanların sayısı giderek artıyor. Abhazya’da Ortodoksluk ve Müslümanlık resmi din olarak kabul edilmiştir. Kurban bayramı resmi tatildir. Abhazya bayrağındaki dört yeşil kuşak İslâm’ı simgelemektedir.

19. yüzyılda Abhaz halkının önemli bir kısmı ülkeyi terk etmiş ve gönüllü olarak müslüman ülkelerde sürgün hayatı yaşamaya razı olmuştur. Bunların önemli bir kısmı Türkiye’dedir. Ayrıca Suriye, Ürdün ve Mısır’da yurttaşlarımız bulunmaktadır. İkinci göç dalgasından sonra ise Almanya, ABD ve İngiltere’de teşkilatlanılmıştır. Abhazya’nın dışında tahminen yarım milyon Abhaz yaşamaktadır. Ancak şu ana kadar herhangi bir sayım yapılmamıştır.

Rusya’nın Abhazya’nın bağımsızlığını tanımasından sonra ülkenin durumunun olumlu yönde değişeceğine inanıyorum. Halkımız Türkiye’de yaşayan akrabalarını rahat bir şekilde ziyaret edecek, orada yaşayanlar da Abhazya’ya gelebilecekler, ilişkiler güçlenecektir. Türkiye ile 1994’de milletlerarası yaptırımlar yüzünden durdurulan deniz ulaşımının başlatılmasını bekliyoruz.

İnsanlar birbirleriyle bilhassa akrabalık ilişkileri sayesinde bir araya geliyor. Yurtdışındaki Abhaz teşkilatları ile irtibat halindeyiz. Onların da Abhazya’da temsilcileri bulunuyor. Hamd olsun, sürgün hayatı irtibatımızı kesmedi.

Tarihî olaylar yüzünden muhacirlerin Rusya’ya bakışı nasıldır, bilmiyorum. Vatanlarından sürülmenin kırgınlığını hissediyor olabilirler. Bu bizim trajik tarihimizdir. Fakat zaman değişiyor. Tarihimizi hatırlıyoruz ve elbette hiçbir şeyi unutmuş değiliz. Ancak bugün biz Rusya’nın Oset ve Abhaz halklarının soykırımına müsaade etmediğine ve bağımsızlığımızı tanıdığına şahit oluyoruz. Tüm bunları yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız da görmektedir. Bugün onların tarihî bir kin taşıdıklarını düşünmek yanlış olur kanaatindeyim.

Abhazya müslümanları diğer ülkelerin organizasyonlarından ziyade özellikle Rusya Federasyonu-nun İslâm teşkilatına yönelmiştir. 2006 yılında Rusya Müftüler Sovyeti ile işbirliği anlaşması imzalandı. Tüm dinî eserler Moskova, Kazan, Ufa, Kabardino-Balkarya’dan gelmektedir. Ne yazık ki Türkiye ile dinî meselelerdeki irtibatımız en aşağı düzeydedir.

Modern araştırmacılar Abhazya halkının dinî yaşantısının çok aşağı bir düzeyde olduğunu belirtiyor ve bu konuda sadece müslüman ülkelerde muhacir hayatı yaşadıktan sonra geri dönenlerin istisna teşkil ettiğini öne sürüyorlar. Muhtemelen muhacirlerin toplu bir şekilde geri dönüşü Kur’an’ın öğretisine göre yaşayan Abhazların sayısını hızlı bir şekilde artıracaktır. Bizim temel sorunumuz kendisini müslüman diye isimlendiren insanların dinî vecibeleri yerine getirmemesidir. Bunun sebebi ise insanların dinî eğitim hak ve imkanlarından yoksun olmasıdır.

Abhazya’da İslâm eğitim merkezi bulunmuyor. İki cami var. Ancak onlara da camiden çok namaz kılınan mekânlar dememiz daha doğru olur. Buraya insanlar sadece ibadet etmek için değil daha ziyade ihtiyaç duydukları temel dinî bilgileri öğrenmek için geliyorlar. Bu maksatla Gudaute’de eski sovyet binası geçici olarak mescit haline getirilmiştir.

Bundan 12 yıl önce Sohum’da devletin resmi binasını ibadethane olarak kullanmıştık. Hedefimiz Sohum’da hakiki bir cami inşa etmektir. Resmi makamlar bize arsa vermeye hazır olduklarını bildirdi. Mesele başbakan seviyesinde çözülmek üzeredir.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız ve Rusya Müftüler Sovyeti ise mali destek için hazırlar. Hıristiyanların dinî vecibelerini tam olarak yerine getirmek için daha fazla imkanları bulunmakta. Onların mabetleri ve manastırları var.
Gençlerin dine ilgi duyması bizi sevindiriyor. Kesin bir şekilde söyleyebilirim ki muhacirlerin ülkeye geri dönüşü durumu iyileştirecektir. Ancak hiçbir zaman şunun düşünülmemesi gerekiyor: Muhacirler geldikten sonra din devleti kurulacak... Ülkede aşırı grupların geleceğine ve nüfus dengelerinin bozulacağına dair söylentilerin dayanağı yoktur.”

Abhazya Müftüsü’nün sözleri bunlar. Bakalım zaman Abhazya için neler gösterecek? Yeni dönemin Abhaz kardeşlerimiz için iyi olmasını temenni ediyoruz.