Hz. Ömer Faruk R.a. Böyle Seslendi

Hz. Ömer Faruk R.a. Böyle Seslendi

Şubat 2005 - 74.sayı

Semerkand Dergisi kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Allah Tealâ'ya hamd ü sena ve Rasul -i Ekrem s.a.v.'e salât ve selamdan sonra ..

Muhakkak ki bütün noksan sıfatlardan münezzeh ve hamdin yegâne muhatabı olan Allah, şükretmeyi size vacip kılmış; size verdiği ahiret ve dünya lütufları meyanında Hacc'ı size tayin buyurmuştur. Bunu, sizden zat-ı uluhiyeti için herhangi bir şey beklemeksizin ve Hac'da kendisi için bir menfaat olmaksızın yapmıştır.

Allah Tebareke ve Tealâ sizler hiçbir şey değilken, sizi kendisi için ve kendisine kulluk edesiniz diye yaratmıştır. O, sizi en basit bir varlığa amade olarak yaratmaya kadir olduğu halde, sizin dışınızdaki bütün varlıkları sizin için yaratmış, sizi ise sadece kendisi için var etmiş, göklerde ve yerde olanları sizin emrinize vermiştir. Görünür görünmez bütün nimetlerini sizin önünüze sermiş, size karada ve denizde yolculuk etme imkanları bahşetmiş, temiz şeyleri size rızık olarak yaratmıştır. Umulur ki şükredersiniz.

Sonra sizlere işitme ve görme duyuları vermiştir. O'nun size verdiği nimetler arasında, umumi olarak bütün Ademoğullarının istifadesine sundukları yanında, sadece sizinle aynı dine mensup olan geçmişlere özgü kıldıkları da vardır. Sonra bu genel ve özel nimetler sizin devletinize, zamanınıza ve kuşağınıza nasip oldu. Bu nimetler arasında, sadece bir kişiye mahsus olarak verilen nimeti bile bütün insanlar arasında taksim etseydi, Allah'ın yardımı ve Allah'a ve Rasulü'ne iman olmadan onun şükrünü eda etmek onlara zor gelir, onun hakkını vermek ağırlarına giderdi.

Sizler, yeryüzüne vâris kılınmış, dünya ehline galip olmuş kimselersiniz. Allah sizin dininize yardım etti. Sizin dininize muhalif olarak sadece şu iki sınıf millet bulunur: Birisi, emeklerinin, kazançlarının ve alın terlerinin semeresinden size vergi ödeyenlerdir. Emek onların, menfaat ise sizindir.

Diğeri ise her gün ve her gece Allah'ın ezici gücünü ve başlarına getireceği sıkıntıları bekleyenlerdir. Allah onların kalbini korkuyla doldurmuştur. Onların ne sığınacak bir kaleleri, ne de siper edinecek bir korunakları vardır. Allah Azze ve Celle'nin zenginlik ve bolluk içindeki askerleri, Allah'ın izniyle onların tepelerine çökmüş, yurtlarına inmi ştir; sınır boylarındaki gedikler kapatılmış, birbiri ardınca elçiler gidip gelmeye başlamıştır. İslâm ülkesinde ise, her beldede gerçekleştirilen büyük fetihler dolayısıyla İslâm'ın zuhurundan bu yana bu ümmetin görmediği bir bolluk ve esenlik var.

Kendisine hamdedilen , Allah Tealâ'dır . Şâkirlerin şükrünün, zâkirlerin zikrinin ve gayretlilerin gayretinin, Allah'ın yardımı, rahmeti ve lütfu olmadan hakkı eda edilemeyecek, kadri bilinmeyecek ve miktarı sayılamayacak olan bu nimetlerle birlikte bulunacağı umulur. Kendisinden başka ilâh bulunmayan ve bizi bununla imtihan eden Allah'tan bizi taatiyle rızıklandırmasını , rızası bulunan amellere koşmayı nasip etmesini diliyoruz.

Ey Allah'ın kulları! Allah'ın size takdir ettiği bu imtihanı iyi düşünün! Bir arada, ikişer ikişer veya tek başınıza bulunduğumuz durumlarda, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini tamamlamasını isteyin. Zira Allah Azze ve Celle Hz. Musa'ya şöyle buyurmu ştu: “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (tarihlerinde iz bırakmış) günlerini hatırlat.” (İbrahim, 5) Hz. Muhammed s.a.v.'e de “Düşünün ve hatırlayın o zamanları; hani siz bir vakitler yeryüzünde güçsüzdünüz, hor görülen bir azınlıktınız.” ( Enfal , 26) buyurdu.

Sizler, yeryüzünde hor görülen ve dünyanın hayrından mahrum bırakılmış olduğunuz dönemlerde, Allah'ı ve O'nun dinini idrak edip tanımış olduğunuz halde, Hak'tan sadece bir şube üzerinde bulunabilir, sadece ona iman edip onunla itminan duyar, ölüm sonrası için de yalnızca bu iman sebebiyle bir hayır uman kimseler olabilirdiniz. Ancak sizler, (Cahiliye döneminde) hem geçim konusunda en fazla darlık çeken hem de Allah hakkında en koyu bilgisizlik içinde yüzen insanlardınız.

Eğer davet olunduğunuz bu din size herhangi bir dünya menfaati sağlamasaydı ve yalnızca dönüş ve varış yeri olan ahiretiniz için bir güvence olsaydı, geçim sıkıntısı çekmekte bulunan kimseler olarak yine de ondan payınıza düşen manevi hisse konusunda haris davranmanız ve ona yardım etmeniz gerekirdi. Oysa bu din sizi aynı anda hem dünyada üstün hem de ahirette şeref sahibi kılıyor!

Size, kalpleriniz arasına giren Allah'ı hatırlatırım(1). Sadece Allah'ın üzerinizdeki hakkını idrak etmeniz, O'nun için amelde bulunmanız, nefislerinizi O'na taatle sınırlamanız, malı sevinç içinde toplarken elinizden çıkabileceği korkusu taşımanız, zenginlikten de fakirlikten de güven duygusu içinde olmamanız halinde, O sizin kalplerinizin arasına girmez. Zira nankörlük kadar nimetin elden çıkmasına sebep olan başka bir şey yoktur ve şükür, halin değişmemesinin garantisi, nimetin artmasının sebebidir.

Bu söylediklerim, size marufu emir ve sizi münkerden sakındırmam konusunda Allah Tealâ'nın bana yüklediği sorumluluğun ifası gereğidir.

(1) “Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer.” ( Enfal , 24) ayetine işaret.

(Taberî, Târîhu'r - Rusul ve'l - Mulûk , 4/216 vd .)

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın