> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Diğer Yazılar > İki Olay İki Ahlâk
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İki Olay İki Ahlâk  (Okunma Sayısı 813 defa)
29 Ağustos 2011, 12:50:16
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 29 Ağustos 2011, 12:50:16 »



İki Olay, İki Ahlâk


Ağustos 2008 - 116.sayı


Ali DEMİRTOPUZ kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Bazı hadiseler milletlerin sahip olduğu ahlâkî ilkeleri tespit edebilmek açısından son derece belirleyicidir. Yaldızlı bir dış yüzün örtbas ettiği derin çürümüşlük kendisini tek bir olay aracılığıyla ve olanca çirkinliğiyle dışa vurabilir. Biz böyle bir dışavuruma çok yakın tarihte Bosna’da şahit olduk.

Srebrenitza… Bu adı unutmamakla yükümlüyüz. Zira bu kent on üç sene önce Batı medeniyetinin gerçek yüzünü gösteren büyük bir zulme sahne oldu. 1992 yılında Sırplar müslümanlara karşı sistemli bir soykırıma giriştiklerinde, bu vahşetten kaçabilenlerin sığındıkları kasabalardan birisi de Srebrenitza idi. Kasabanın 10.000 olan nüfusu sığınmacıların gelmesiyle 60.000’e kadar yükselmişti. Açlık ve sefalet içindeki müslüman halk, Yugoslav ordusunun tüm imkanlarından faydalanan Sırplara karşı kasabayı ve kendilerini savunma gayreti içine girmişlerdi.

Zulme Ortak Bir Ahlâk


Sırp çemberinin iyice daralmasıyla Srebrenitza 1993 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edildi. Bölgede yaşayan müslümanların güvenliği 600 kişilik bir Hollanda birliğine emanet edilmişti.

1995 yılının Temmuz ayında Sırplar kasabaya top ve tank ateşiyle saldırıya geçtiler ve askerlerinden on dördünü esir aldıkları Hollandalılar ile pazarlığa oturdular. Anlaşmaya göre bu on dört askerin serbest bırakılması karşılığında Hollandalılar da kendi üsleri durumundaki Potoçari’ye sığınmış olan 5 bin müslümanı Sırplara teslim edeceklerdi. Güya Sırplar kadın ve çocukların gitmesine izin verecekler, sadece yetişkin erkekleri alıkoyarak sorguya çekeceklerdi.

Hollandalılar dediklerini yaptılar ve bu 5 bin müslümanı Sırplara teslim ettiler. Bu da yetmedi, kampta kaldıkları tespit edilen 242 müslüman daha büyük bir vazife bilinci içindeki Hollandalılar tarafından getirilip Sırpların ellerine bırakıldı. Sonuçta Sırplar yapacaklarını yaptılar. Yetişkin erkekler öldürüldü, kadınlara tecavüz edildi, yaşlılar ve çocuklar kasabadan sürüldü.

Daha sonra Srebrenitza’da yaşananlar ortaya çıkmaya başladığında tüm dünyayla beraber Hollanda da dehşete kapıldı. Veya kapılmış gibi gözüktü. Hollandalı komutan Karremans ile Sırp eşkiya reisi Mladiç’in karşılıklı kadeh tokuşturdukları kare medyaya düşmüştü. Katliamdan kurtulabilenler Hollandalı subayların da tecavüz olaylarına karıştıklarını söylediler. Bütün bu vahşete dair fotoğraflar ve video görüntüleri ise Hollandalıların ifadesine göre “yanlışlıkla” silinmiş veya kaybolmuştu.

2000 yılının Mayıs ayında Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi savcısı, Hollanda Taburu’ndan Albay Franken’e şöyle diyordu: “Srebrenitza halkının tüm silahları alındı, bunu onları koruyamayacağınızı bile bile yaptınız… Verdiğiniz ifadeye göre sivilleri öldüreceklerini bildiğiniz halde bunu ağır teçhizatlı Sırplarla birlikte yaptınız…” Albay Franken’in cevabı kısa ve netti: “Doğrudur efendim.”

Çaresizlik mi Vicdansızlık mı?


Fuhuş kölesi haline getirilmiş kadınların teşhir edildiği caddeleri gururla turizme açan, uyuşturucu temin etmeyi alabildiğine kolaylaştıran ve kutsal olan ne varsa hepsine hakaret etmeyi özgürlük sayan bu ülkenin çocukları, insan olmama konusunda son derece kararlı olduklarını Srebrenitza’da tüm dünyaya açıkça ispat ettiler. Bundan dolayı vicdan azabı duyacak nesiller yetiştirdiklerini düşünmek fazla iyimserlik olur.

Hollanda askerlerinin sayıca az oldukları, Sırplarla başa çıkamayacaklarını düşünerek korkuya kapıldıkları söylenebilir. Ama Hollandalı askerlerin destek güç, hatta hava bombardımanı talep etme seçenekleri vardı. Onlar bunları bir yana bırakıp on dört Hollandalı askeri kurtarmayı ve bunun için de susup hiçbir şey olmamış gibi davranmayı tercih ettiler. Bu gibi seçenekleri olmadığını varsaysak bile bir milletin ahlâkı tam da böyle zamanlarda ortaya çıkmaz mı? Benzer bir durumla örnekleyelim.

Dosta Vefa, Ahlâka Misal


“Hasta adam” denilen Osmanlı’nın son yılları… Bir yandan Avrupalı istilacıların teskin edilemeyen açlıkları, diğer yandan kendi içerisindeki siyasal çatışmalar tarafından kemirilen koca gövde artık yıkılmak üzere. I. Dünya Savaşı’nda son bir hamleyle doğrulmaya çalışan Osmanlı güçsüz, bitkin, yenik ve umutsuz. Nihayet Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalıyor. Masanın bir tarafında Amiral Calthorpe, diğer ucunda Osmanlı Hükümeti’nin Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) Bey. Rauf Bey için bu görevin büyük bir ızdırap vesilesi olduğunu anlamak zor değil. Zira görevi devletin teslim belgesini imzalamak.

Görüşmeler çok çetin geçmektedir. İtilaf Devletleri adına görüşmeleri yürüten Calthorpe’nin elinde 24 maddelik bir taslak bulunmaktadır. Maddelerin hemen hepsi kabul edilmesi zor şartlar içermektedir. Ne var ki masadan bir anlaşmaya varamadan kalkmak, savaşın devamı ve elde kalanların da tüketilmesi demektir.

Rauf Bey ve diğer Osmanlı temsilcileri maddeleri hafifletmeye çalışmakta, İstanbul’a danışmaları gereken noktalarda görüşmelere ara vermekte ve haberleşmedeki aksaklıklar yüzünden İngiliz tarafının tükenmek üzere olan sabrı karşısında soğuk terler dökmektedirler. Ufak tefek düzenlemelerle Calthorpe’nin elindeki en ağır maddeler bir bir kabul edilmekte ve Osmanlı Devleti’nin nasıl bir kâbusun içerisinde bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Ordu büyük oranda terhis edilecek, İtilaf kuvvetleri Boğazları ve gerekli gördükleri noktaları işgal edecek, bütün Ermeni suçlular teslim edilecek, haberleşme İtilaf memurları tarafından kontrol edilecektir...

Bütün bu maddeleri kabul eden Osmanlı Heyeti Başkanı Rauf Bey, Calthorpe’nin tasdikini istediği bir madde karşısında İstanbul’a danışmaya bile gerek görmeden ret cevabını verir. İngilizlerin kabulünü istedikleri madde şudur: “Alman ve Avusturya-Macaristan deniz, kara, sivil memur ve tebalarının en yakın İngiliz ve müttefikleri
kumandanlarına teslimi.”

Bu talebi duyduğunda Rauf Bey heyecanlanır ve Calthorpe’ye şu cevabı verir: “Osmanlı Devleti kurulduğu günden beri ne kadar büyük tehlikelere maruz kalsa da, ne kadar muazzam fedakârlıklara katlanmak pahasına olsa da hiçbir zaman bir tek dostunu dahi kendi elleriyle düşmanlarına teslim etmek gibi bir alçaklık göstermemiştir. Böyle yüz kızartıcı bir harekete girişmektense, ölümü tercih etmiştir. Bu haklı ve şerefli geleneği bizim bozabileceğimizi sanmak hatadır. Bu noktada ısrar edilirse, müzakereye nihayet vererek İstanbul’a dönmeye mecbur oluruz. Müttefikimiz olarak bugün memleketimizde bulunan zabit, memur, sivil bütün Almanlarla, Avusturya ve Macaristanlıları esir etmek için Türk kuvvetlerini sonuncu ferdine kadar ezip imha etmek lazımdır. Buna da muvaffak olamazsınız.”

Osmanlı tarafının kararlı tutumu karşısında madde şu şekilde düzenlenmiştir: “Alman ve Avusturya-Macaristan deniz, kara ve sivil memurları ve tebaları bir ay içinde, uzak yerlerde bulunanlar bir aydan sonra mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda, Osmanlı memleketini terk edeceklerdir.” Böylelikle Rauf Bey kaybedilen her şeye rağmen milletin şerefini kaybetmesine müsaade etmemiş oluyordu. 

Dünya Görüşü Ahlâkın Rotası

Yaradılış itibariyle hiçbir milletin diğer bir millete üstünlüğü olmadığı açıktır. Bir milletin sahip olduğu iyi hasletleri kıyamete dek muhafaza edeceğinin garantisi de yoktur. İnsanlar farkında olsunlar veya olmasınlar, genellikle insanların ahlâkî tutumlarını belirleyen unsur içinde yaşamış oldukları toplumun ahlâki tutumudur. Bunun belirleyicisi de o toplumun sahip olduğu dünya görüşüdür.

Bir dünya görüşü bırakılıp diğeri benimsenirken adım adım ahlâkî anlayışlar da değişecektir. Eğer bir ülkede ahlâkın “görece” bir kavram olduğu sıkça telaffuz ediliyorsa, toplumun Hollandalılaşma sürecinin belirtilerinin her an ortaya çıkabileceğini kabul etmeliyiz.

‘Tek Dostumuz Osmanlı’


Mondros’da mütareke görüşmeleri sırasında Rauf Bey’in “Osmanlı Devleti kurulduğu günden beri hiçbir zaman bir tek dostunu dahi kendi vatanında tutup kendi elleriyle düşmanlarına teslim etmemiştir.” demesi boşuna değildir.

Avrupa’daki 1830 ve 1848 isyanları sırasında Macarlar Avusturya’ya, Polonyalılar da Ruslara karşı ayaklanmıştı. Çok sert bir şekilde bastırılan bu ayaklanmalardan sonra on binlerce Macar ve Polonyalı Osmanlı Devleti’ne sığınma talebinde bulunmuşlardı. 1848 yılında sığınabilecekleri yegane devlet olarak Osmanlı’yı gören bu insanların talebini padişah Abdülmecid şu şekilde cevaplandırmıştır: “Tahtımı veririm fakat devletime sığınanları asla geri vermem.”
Padişah Abdülmecit bölgenin en güçlü iki devleti Avusturya ve Rusya’yı karşısına almak pahasına bu cevabı verirken Osmanlı çoktan çöküş dönemine girmişti. Askerî ve ekonomik bakımdan ne Rusya ne de Avusturya ile başa çıkabilecek bir güce sahipti.

Bu şartlar altında Polonya’nın Rusya tarafından işgalini kabul etmeyen tek devlet yine Osmanlı Devleti olmuştur. Osmanlı Devleti’ne sığınan Polonyalı mültecilerden Adam Michiewicz şöyle diyor: “Polonya’nın komşu düşmanlar tarafından ezilmesine hiçbir devletin ses çıkarmadığı günlerde tek dostumuz Türkler olmuştur. Biz Türkleri düşmanlarımızın önünde eğilmediği ve Polonya’nın işgalini kabul etmediği için üstün bir millet olarak severiz.”

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İki Olay İki Ahlâk
« Posted on: 23 Nisan 2024, 14:34:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İki Olay İki Ahlâk rüya tabiri,İki Olay İki Ahlâk mekke canlı, İki Olay İki Ahlâk kabe canlı yayın, İki Olay İki Ahlâk Üç boyutlu kuran oku İki Olay İki Ahlâk kuran ı kerim, İki Olay İki Ahlâk peygamber kıssaları,İki Olay İki Ahlâk ilitam ders soruları, İki Olay İki Ahlâk önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes