๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 27 Ağustos 2011, 13:12:07



Konu Başlığı: Hayat ve Ölüm
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Ağustos 2011, 13:12:07
Hayat ve Ölüm


Haziran 2008 - 114.sayı


Mehmet ILDIRAR kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Allah Tealâ, Kur’an-ı Kerim’de, “O Allah ki hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı.” (Mülk, 2) buyuruyor. Müfessirlerimize göre, bir tarafta ölüm bir tarafta hayat olmasaydı, hayatı ölüm, ölümü de diğer bir hayat karşılamış olmasaydı, her yönden çaresizlikle kuşatılmış, bıktırıcı bir ıstırap, üzüntü verici bir sefalet sürer giderdi.

Fakat ölüm, alimlerin ifadesiyle, yokluktan ibaret, yokluğa ait bir iş olmayıp, hayat gibi bir varlığa sahip bir hadisedir. Ölen, hayattan, varlıktan büsbütün ilgisi kesilerek yok olup gitmiyor. Ömrü boyunca yaptığı işlere göre iyi veya kötü başka bir duruma sevkedilerek, yüksek veya alçak bir mevki almak üzere, Allah’a doğru, başka bir aleme geri dönüyor. İnsanı yararlı işler yapmaya sevk eden asıl sebep ölüm düşüncesi değil, ölümden sonraki hayata inanarak, dünya hayatından orası için istifadeyi düşünmektir.

Habib-i Hüda s.a.v. Efendimiz’in bir hadis-i şerifleri şöyledir: “Allah Tealâ Adem a.s.’ın zürriyetini yarattığı zaman melekler; ‘Ya Rabbi, yeryüzü bunları almaz.’ dediler. Allah Tealâ Hazretleri buyurdu: ‘Ben içlerine ölümü bırakacağım.’ Melekler; ‘Öyleyse hayat onlara hoş gelmez’ deyince Allah Tealâ buyurdu: ‘Ben onların kalplerine hedefler, gayeler yerleştireceğim.’”

Ölümü bilmesine, çevresindekilerin öldüğünü görmesine rağmen dünya arzusu ve hırsıyla insanoğlu ölümü unutur, akıbetini düşünmeden yaşar. Oysa ölüm ve hayat müminin yolunda iki aziz nimettir. Habib-i Hüda s.a.v. Efendimiz, kendisine sorulan “Akıllı insan kimdir?” sualine; “Akıllı kimse kendisini ölüme hazırlayandır ve amel-i salih işleyendir.” buyurmuş, “Ahmak kimdir?” sualine de, “Ölümü unutup dünya muhabbetine dalan, nefsin heva ve emellerine kapılandır.” cevabını vermiştir. Zira ölüm unutulduğunda hayat insana tatlı gelir.

Yanında birisi övüldüğü zaman Rasulullah s.a.v. Efendimiz “Onun ölümü nasıldı?” diye sormuştur. Yani hangi hal üzere ebedi aleme göç eyledi? Anlaşılıyor ki, bir insanın hangi hal üzere öldüğü, onun dünya hayatında yaptığı her işten önemlidir. Ölümü unutmamak daha dikkatli yaşamaya ve yapılanların kıymet kazanmasına sebep olacaktır.
Sahabilerden Hz. Süfyan r.a.’ın bildirdiği bir hadis-i şerife göre yaşlı bir adam Rasulullah s.a.v. Efendimize gelip:

– Ya Rasulallah, bana öğüt ver, dedi. Rasulullah sa.v. Efendimiz:

– Ölümü çokça an. Onu anmak, ölümün kendisinden başka her şeye karşı seni teselli eder, buyurdular.
Yine sahabilerden Enes b. Malik r.a. Hazretleri’nden nakledilen hadis-i şerifte de Rasulullah s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Ölümü çokça anın. Çünkü ölümü anmak günahları temizler. İnsanın, elini dünyadan çekmesine sebep olur. Zenginken ölümü zikrederse, o zikir zenginliğin azgınlığını giderir. Fakirken zikrederse insanı hayatın zorluklarına katlanmaya razı eder.”

Ayrıca buyurulmuştur ki:

“Kim ölümü çok zikrederse ona üç şey ikram edilir:

1. Günahlarından çabuk tevbe eder,

2. Hırs yerine kanaat sahibi olur,

3. Allah rızası için amel işler. O’na ibadet ve taatte sevinç ve ferah bulur.”

Bu üç durum hangimizde ortaya çıkıyorsa ölümü çok zikredenler zümresine girmiş oluruz.

Allah Tealâ buyuruyor: “Allah’ın sana verdiği şeyler için ahireti iste. Ama dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas, 77). Yani sana hangi nimet verildiyse ahiret kazancını temin etmek için sarfet. Allah’ın sana dünyada verdiği şeyler ile cenneti iste. Neden hoşnut ve razıysan, ahirette eline ne geçmesini istiyorsan dünyada ona göre hareket et. Unutma ki senin dünyadan en son nasibin bir kefendir. Bunu değiştirmek kimse için mümkün değilken, ölümü ve ahireti unutmaktan büyük bir hata düşünülemez. Diğer bütün hatalar da bu hatanın bir sonucu olarak meydana gelir.