๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Ağustos 2011, 18:50:44



Konu Başlığı: Hasedin Böylesi
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Ağustos 2011, 18:50:44
Hasedin Böylesi


Mayıs 2009 - 125.sayı


Selim GÜNEŞ kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

İki kişiye haset etmek caizdir: Birincisi, Allah’ın Kur’an’ı nasip ettiği ve gece gündüz onunla meşgul olan, diğeri de Allah’ın kendisine mal verdiği ve gece gündüz o malı Allah yolunda infak eden kişi. (Hadis-i şerif)

Hadis-i şerifleri dikkatle okuduğumuzda çok farklı anlatım şekilleri ile karşılaşırız. Bu durum hadislerin üslubuyla alakalıdır. Allah Rasulü s.a.v. bir konuyu doğrudan anlatmak yerine, sorular sorarak, hayrette bırakacak ifadeler kullanarak söylemeyi tercih buyurmuştur. Bunun sebebi, anlattığı konuya sahabilerin ilgisini çekmek ve daha akılda kalıcı bir tarzda ifade etmektir, denilebilir. Bu yüzden hadislerde kullanılan üsluba ve bu üslubu oluşturan kelimelere dikkat etmek gerekir. Özellikle hadislerin giriş bölümleri, dinleyenlerin dikkat kesilmesini sağlayan kelimelerin yer aldığı ifadelerdir.

Yukarıya aldığımız hadis, en büyük iki hadis derleyicisi olan İmam Buharî ve İmam Müslim’in kitaplarında yer alır. Bu hadis okunduğu ilk andan itibaren dikkatler “haset” kelimesine odaklanmaktadır. Özellikle hadisin Türkçeye çevrilmiş halini okuyanlar -hasedin hafızamızdaki kötü anlamıyla da ilişkili olarak- bir yanlışlık hissine kapılmaktadırlar. Oysa başta söylediğimiz gibi, bu üslup ile alakalı bir özelliktir. Nitekim hadisi açıklayan bütün alimler, ‘haset kelimesiyle ne anlatılmak istenilmiştir’ sorusunun peşinden gitmişler ve hadisi bu çerçevede açıklama yolunu tercih etmişlerdir. Zaten bu konuda yeterli ve doğru bilgilere sahip olmadan ‘burada bir yanlış var’ demek, hadis-i şerifte yanlış var demek olur ki, bu da büyük bir hatadır. Zaten Arapça metinde de doğrudan “haset” kelimesi kullanılmıştır. Öyleyse buradaki maksadı anlamamız ve üsluptaki inceliği fark etmemiz gerekir.

Hasedin kelime manası, bir kimsedeki nimetin kendisinde olmasını istemekle beraber ondakinin yok olmasını arzu etmektir. Haset duygusu insanın yaradılış özellikleriyle alakalıdır. İnsanoğlu hemcinslerine karşı üstün olma arzusu ile yaratılmıştır. Fakat akıl ve irade, bu isteği kişinin kendine ve özellikle çevresine zarar verecek boyuta getirmesine engel olmalı, dengede tutmalıdır.

Hadis kitapları içinde en muteber olan Sahih-i Buharî’nin derleyicisi İmam Buharî, yukarıdaki hadisi çeşitli konular altında birkaç defa kullanmıştır. Özellikle “İlim ve Hikmette Gıpta” başlığı altında hadisin verilmiş olması, asıl anlamı da ortaya çıkarır. İmam Müslim ise Sahih-i Müslim adlı kitabında hadisi, “Kur’an’ı Hayatına Uygulayan ve Başkalarına Öğretenler” başlığı altında vermiştir. Bu iki kitapta hadisin ele alındığı başlıklar önemli birer işarettir.

Meşhur alimlerden İmam Nevevî, Sahih-i Müslim şerhinde hasedi, hakiki ve mecazi olmak üzere ikiye ayırır. Der ki: “Hakiki haset, bir kimsedeki nimetin yok olmasını arzu etmektir. Bunun da haram olduğu delillerle ve ortak görüşle kanıtlanmıştır. Mecazi olan ise gıptadır. Yani bir kişideki nimetin aynısının kendisinde olmasını arzulamaktır. Bununla birlikte diğer kişide o nimetin yok olması arzulanmaz. Gıpta eğer dünya işlerinde olursa mübahtır, ibadet ve benzeri şeylerde olursa da sünnettir.” (el-Minhâc)

Sahih-i Buharî açıklayıcılarından meşhur alim Bedreddin Aynî ise şunları söyler: “İki şeyde haset caizdir sözü ise ile kast edilen, hasede iki şeyde ruhsat verildiğidir. Fakat bu da hakiki haset olmayıp gıptadır.” (Umdetü’l-Kârî)

Bir başka Sahih-i Buharî açıklayıcısı olan Şemseddin Kirmanî de Aynî’nin söylediklerinin aynısı aktarır ve şöyle der: “Bu hadisin maksadı sadaka vermeye ve ilim öğrenip öğretmeye rağbeti artırmaktır.  Burada söz konusu olan haset diğerlerinden farklıdır.” (Şerhu’l-Kirmânî)

Yine hadis hafızı ve mutasavvıf Kutbeddin Kastallanî de bu konuyla ilgili şunları söylemiştir: “İki kişiye haset caizdir sözünden maksat, ‘haset ancak şu iki durumda mübah sayılabilir’ demektir. Yani ancak bu durumlarda haset güzeldir. Buradaki haset de mecazi olandır.” (İrşâdü’s-Sârî)

Sahih-i Müslim açıklayıcılarından Muhammed el-Veştanî ve Muhammed Senûsî de, ortaklaşa, baştan beri farklı alimlerden aktardığımız görüşlere katılarak şöyle derler: “Aslında gıpta mübah olan bir şeydir. Fakat ilim talep etmede ve Allah yolunda mal infak etmede olan gıpta övülmüştür. Hadis-i şeriften anlaşılan budur.” (İkmâlü İkmâli’l-Muallim; Mükemmilü İkmâlü’l-İkmâl)

Hitabî’nin yorumu ise bütün maksadı açıklayacak niteliktedir: “Burada haset kelimesinin manası şiddetli hırs ve yöneliştir. Haset kelimesi bunların kinayesidir.”

Hadisi Türkçeye çeviren bazı kişiler haset yerine gıpta kelimesini kullanmışlardır. Altı büyük hadis kitabını “Kütüb-i Sitte” konularına göre tasnif eden İbrahim Canan da böyle yapmış ve hadis-i şerifin ilk çevirisinde haset yerine gıpta kelimesini kullanmıştır. Bunu kendisi şöyle açıklıyor:

“Hadiste gıpta diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı hasettir. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi haset kelimesi zihnimizde kötü manalar uyandırdığı için tercümede o kelimeyi kullanmamayı uygun bulduk. Zaten haset, Arapça metinde mecazi olarak gıpta manasında kullanılmaktadır. Öyle ise sadedinde olduğumuz hadiste haset gıpta manasını taşımakta ve ‘iki kişiye Allah’ın verdiği nimetin kendinize de verilmesini temenni etmeniz caizdir.’ diye anlaşılması gerekmektedir.” (Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi)

Fakat gıpta zaten caiz olan bir haslettir. Caiz olan bir şeye niye ‘iki şeyde caizdir’ denilsin ki? Yukarıda görüşlerini verdiğimiz birçok alim de gıptanın bu yönü üzerinde durarak ‘buradaki gıpta övülmüştür ve sünnettir’ diye açıklama yapmışlardır. Nitekim İbrahim Canan da daha sonraki çevirilerinde kelimeyi haset olarak tercüme etmiş ve gerekli açıklamayı yapmıştır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Hadis-i şerifin aslındaki anlatımı ve belagati korumak için doğru çeviri yapmak lazımdır. Yanlış anlaşılır diyerek, yeni bir yanlışa sebep olmamak gerek. Zaten hadisteki üslup mecazi ifadeyi ortaya çıkarmakta.

Bütün bu açıklamalardan sonra akılda kalması gereken husus şu olmalıdır: Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz, Kur’an’la meşgul olmanın ve Allah yolunda infakta bulunmanın son derece büyük iki haslet olduğunu ihtar buyurmakta, bizi bunlara teşvik etmektedir.