๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 29 Eylül 2011, 18:29:24



Konu Başlığı: Gözden Irak Gönüle Yakın
Gönderen: Zehibe üzerinde 29 Eylül 2011, 18:29:24
Gözden Irak Gönüle Yakın


Aralık 2007 - 108.sayı

Elvida ÜNLÜ kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Yalnız ALLAH için yapmak ve yapılanımümkün mertebe gizlemek nekadar övülmüşse, gösteriş için yapmak veriyakârlık da o denli kerih görülmüştür. Sahabilerden biri Efendimizs.a.v.’e sordu: “Kurtuluş
nerededir, nededir?” Efendimiz s.a.v. cevap verdi: “Yaptığı amel ile insanlara gösteriş etmemektedir.”

Yalnız O bilse, gönlümden geçenler gibi.

Unutturulsa, unutsam, yalnız O duysa. Cihan kör olsa da yalnız O görse...

Ara vakitlerde, belki dar bir zaman da yalnız O’nunla geçen bir dakikam olsa. O’nu düşündüğüm, O’nu andığım...

Haşyetinden gözlerim yaşarsa.

Yalnızlığımı o den li duy sam da yalnız O’na da yan sam. O’ndan istesem, O’ndan beklesem.

Kıyılarda köşelerde verdiğim ama unuttuğum bir lokma ekmeğim, bir yudum suyum olsa.

Kuş unutsa, kedi unutsa, ben unutsam. O bilse, O hatırlasa.

Yalnız O’nun bildiği, O’nunla dolduğum bir anım olsa.

Rabbim, desem. Gecelere yazılsa, sulara yazılsa. Gönlümden geçenleri yalnız sen duyarsın ya, öyle gönülden olsa…

O Kalptir ki…


Efendimiz s.a.v. uzunca bir hadisinde anlattılar:

“ALLAH Tealâ yeryüzünü yarattığı zamanlar yeryüzü çalkalandı durdu.
Yeryüzünü teskin etmek için kazık vazifesini gören dağları yarattı. Bunu gören melekler: Şüphesiz ki ALLAH’ın yarattıkları içinde dağlardan güçlüsü yoktur, dediler.

ALLAH Tealâ sonra demiri yarattı. Demir dağları yardı. Melekler bu sefer: Muhakkak ki demir dağlardan güçlüdür, dediler.

Sonra ateşi yarattı. Ateş demiri eritti. Melekler ateşi demirden güçlü gördüler.

Suyu yarattı sonra. Su ateşi söndürdü. Öyleyse su hepsinden daha güçlü kuvvetliydi.

Rüzgârı yarattı, rüzgârda su çalkalandı.

ALLAH Tealâ bu şekilde birbirin den kuvvetli varlıkları yaratınca melekler hangisinin daha kuvvetli olduğuna karar veremediler. ALLAH Tealâ’ya sordular. O buyurdu:

En kuvvetli yarattığım, sağ elinin verdiğini sol elinden gizleyen âdemoğlunun kalbidir.”

Ve Efendimiz s.a.v. kıyamet gününü anlatır ki, o gün Arş’ın gölgesinden başka hiç bir gölgenin bulunmadığı gündür. O gün ALLAH Tealâ’nın gölgelendireceği yedi kısım insanı bizlere haber verir. Der ki:

– O insanların yedincisi, sağ eli ile verdiğini sol elinden saklayacak kadar gizliliğe riayet edenlerdir.

Ve buyruldu ki:

“Eğer sadakalarınızı açıktan verirseniz ne güzeldir. Ve eğer onları gizler de gizlice fakirlere verirseniz bu gizleyiş sizin için daha hayırlı dır. Ve günahlarımızdan bir kısmının affına vesile olur. Hem

ALLAH ne yaparsanız haberdardır.” (Ba ka ra, 271)

. . .

Unutsam, unutturulsa.

Şüphesiz ki sen haberdarsın Rabbim.

Sen Rabbim, sen haberdar olduktan sonra cihan küçülse, önemini yitirse...

Yalnız senin bildiğin kabahatlerim o gizlilik hatırına kimseler duymadan, bilmeden birer birer silin se.

Sen bilsen her şeyi bildiğin gibi…

Sen Bilirsin Halimi

Öyleleri vardı ki Efendimiz s.a.v.’in arkadaşları içinde, daima Efendimiz’in sohbetinde bulunur, O’nun ilminden feyz alırlardı. O’nun ağzından çıkan tek bir kelimeyi kaçırmak istemezlerdi. Gecelerini ibadet ve Kur’an-ı Ke rim okumakla geçirirlerdi. Geçimlerini temin için yakacak toplar, bunları satar ve yiyeceklerini alırlardı.

Başka kabilelere öğretici göndermek gerektiğinde onlargiderdi. İslâm mürşitleriydi onlar, muallimdiler, kurraydılar.

Suffelilerdi onlar.

Sürekli bir gelirleri yoktu.

Zar zor geçinir, bazen bir iki gün yiyecek bulamazlar, namazda ayakta duramayacak hale gelir, yere düşerlerdi.

Efendimiz s.a.v.’e bir hediye geldiğinde hemen Suffelileri çağırır, gelenleri onlarla paylaşırdı. Kendilerine verilen, gelen dışında kimseden bir şey istemezlerdi. Belki çoğunlukla bilinmezdi halleri.

İşte bu sırada, sözsüz ve takatsiz kalındıkta Hak devreye girer, söz olurdu. İhtiyacınıhalka duyurmaktan çekinenler için Hak Tealâ buyururdu:

“Sadakalarınızı, kendilerini ALLAH yoluna adamış, yeryüzünde dolaşamayanlara, hayâlarından dolayı kendilerini tanımayanların zengin sandıkları yoksullara verin.

Onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan yüzsüzlük edip de bir şey istemezler.

Sarf ettiğiniz her hayrı ALLAH elbette bilir.” (Bakara, 273)

Ve Efendimiz s.a.v. buyurmuşlardır:

“Hani o sadaka için kapı kapı dolaşıp, halkın kendisine bir iki lokma, bir iki hurma verdiği dilenci sınıfı yok mu? Bunlar düşkün değildir.

Belki gerçek düşkün, kendini geçindirecek malı olmayan ve kendisine sadaka vermek için halk tarafından muhtaçlığı bilinmeyen, kendisi de kalkıp halktan sadaka istemeyen iffeti, nezih kimsedir.”

Bir tek Hak bilir hallerini.

O’ndan ister, O’na dayanırlar.

O’na arz ederler de hallerini, Hak bildirir onların halka hallerini.

Kim İçin?


Yalnız ALLAH için yapmak ve yapılanı mümkün mertebe gizlemek ne kadar övülmüşse, gösteriş için yapmak ve riyakârlık da o denli kerih görülmüştür.

Sahabilerden biri Efendimiz s.a.v.’e sordu:

– Kurtuluş nerededir, nededir?

Efendimiz s.a.v. cevap verdi:

– Yaptığı amelile insanlara gösteriş etmemektedir.

Ve yine arkadaşlarıyla yaptığı bir sohbet esnasında buyurdu:

– Sizin için en çok korktuğum şey küçük şirktir.

Arkadaşları merakla sordular:

– Küçük şirk nedir ey ALLAH’ın Rasulü?

Buyurdu ki:

– Küçük şirk riyadır. ALLAH Tealâ herkesi ameline göre mükâfatlandıracağı kıyamet günü riyakârlara:

“Dünyada kime gösteriş yapmış iseniz gidin bakın, onların size vereceği bir mükâfat var mı?” buyuracaktır..

Ve yaptıkları amel karşılığında insanlardan bir karşılık, yardım yada övünme bekleyenlere ağır bir ihtar geliyor. Nebi s.a.v. buyurdular:

“Kıyamet günü ALLAH Tealâ riyakârlara buyuracak ki: Size alış verişte kolaylık gösterilmedi mi? Size, siz selam vermeden selam verilmedi mi? İhtiyacınız giderilmedi mi? Siz mükâfatınızı aldınız, size ecir yok!”

Ve yine buyurdular:

“Kıyamet günü iş güçleştiği zaman erkek kadın her mümin Rabbinin azametine secde eder. Yalnız dünyada halka gösteriş yapmak için secde edenler secdesiz kalırlar. Gerçi o riyakârlar da secde etmeye çalışırlar, fakat eğilip secde edemezler.”

. . .

Gönlüne bak, gönlünü yokla, gönlüne sor... Niçin, kim için? Beklentim nedir?

Rıza, rıza, rıza diye bilmek duasıyla.. Bir ferahlık vardır, gelir:

Sahabeden biri Nebi s.a.v.’e sordu:

– Ey ALLAH’ın Rasulü, ben amelimi gizli yaparım, duyulmasını istemem. Fakat duyulur. Duyulunca da sevinirim. Ne buyurursunuz?

Nebi s.a.v. cevapladı:

– Senin için iki karşılık vardır. Biri amelinin, diğeri de duyulmasının mükâfatıdır.

Aynada bir an güzel görünebilmek adına ebedi güzelliğimizi kaybetmek ne acı. Aynalar da kaybolur, akar gider her güzellik.

ALLAH yaptıklarımızdan haberdardır. Neyi, ne için, kim için yaptığımızdan da.

Gönlüm, sen ne dersin bu işe?

Karıncanın Ayak Seslerinden


Şeddad b. Evsr.a. bir gün Nebi s.a.v.’i ağlar vazi yette gördü. Sordu:

– Ne oldu ya Rasulallah, niçin ağlıyorsunuz?

Nebi s.a.v. buyur du:

– Ümmetim için ağlıyorum. Onların şirke düşmesinden korku yorum. Gerçi ümmetim puta, aya, taşa tapmazlar. Ancak onlar amelleri ile riya ederler.

Yani insanlara gösteriş yaparlar. Amelleri yalnız ALLAH için değildir.

İnsanlara herhangi bir dünyalığı hedefleyerek ibadet ederler.

Ve Efendimiz s.a.v. karıncanın ayak seslerinden daha gizli olarak tarif ediyorlar.

Ve bir kudsî hadislerinde buyuruyorlar:

“ALLAH Tealâ buyurur: Benim için bir amel işleyip başkasını buna ortak eden kimsenin bu ameli tamamen kendisi içindir. Ben bu amelden uzağım. Bu ortaklıktan en uzak, en müstağni olanım.”

. . .

Riya, gösteriş ne kadar korkutuyorsa, yalnız ALLAH’ı murat etmekde o denli müjdeli...  Maksudumuz sensin ya İlâhi! Matlubumuz sen. Dilimiz bu zikri söyler. Gönlümüz doğrular bir gün. Duamız budur.

Huşu Kalptedir

Efendimiz s.a.v. buyurdular:

“Her kim işlediği bir hayrı dünyalık geleceği için halka duyurursa, ALLAH onun gizli işlerini duyurur. Herkimde işlediği hayrı gösterir, riyakârlık ederse ALLAH da onun
riyakârlığını teşhir eder, gösterir.” Adamın biri İbn Mes’ud r.a.’a şöyle dedi:

– Ben gece Bakara Suresi’ni okudum.
İbn Mes’ud r.a.
– İşte, okuduğundan nasibin budur, dedi.
Hz. Ömer r.a. boynunu bükmüş bir adamı görünce onu şöyle uyardı:
– Ey eğik başlı, başını kaldır! Huşu boyun bükmekte değil, kalptedir.

O’nun Yanında Saklı


Gece simsiyah örtüsüyle örttüğünde üzerimizi, kimileri uykuda, kimileri fikirde, kimileri zikirdedir. Kimilerinin ise günahına örtü olur geceler. Yaradan tanıktır bir tek, geceler kimler neler işler?

Ondandır ki Efendimiz s.a.v. buyurdu lar:
“Ümmetimin hepsi affolunmuştur. Yalnız açık günahkârlar değil. Bu günahkâr delilerden öyleleri vardır ki, kişi geceleyin bir günah işler sonra, şöyle şöyle bir iş işledim, diyerek duyurur. Halbuki Rabbi onun  bu günahını görmezden gelmişti. Fakat bu deli ALLAH’ın örttüğü perdeyi açarak sabahlıyor, fıskını gösteriyor.”

Rabbim sonsuz rahmetiyle karanlık gecelerde yalnız kendisinin bildiği hatalarımızı, günahlarımızı saklıyor, açmıyor biz açmadıkça. Ya yalnız O’nun bildiği zikirlerimiz, şükürlerimiz…

Efendimiz s.a.v. gizli zikir için: “Başkalarının duymadığı sessiz zikir sesli zikirden yetmiş kat üstündür.” buyurmuş, bu zikrin ALLAH ile kulu arasında bir sır olduğunu, onu meleklerin dahi bilmediğini, mükâfatının da yine ALLAH Tealâ’nın yanında saklı olduğunu bize haber vermişlerdir..Arş’ın gölgesinden başka bir gölgenin kalmadığı dehşet gününde ALLAH’ın gölgesinde gölgelenecekleri anlatırken de, bir rivayete göre yedinci sırada şu kişiyi vasfediyor:
– O, tenhalarda dille yada kalben ALLAH Tealâ’yı zikredip de gözü dolup taşan kişidir.

Seher Vakitlerinde


“Onlar Rableri için secde ve kıyamla gecelerler.” (Furkan, 64) Gecelerde saklı secdeler, kıyamlar… Tüm gözlerden uzak… Bilenlerin bilmesinden ırak… Gecenin ıssızlığında O’nunla  dolup taşmak... El ayak çekil

dikte O’nun elinde olduğunu duymak, hissetmek belki hiç duymadığımız kadar… Nebi s.a.v. gece namazı için demiştir ki:
– Onun güzelliğini ve uzunluğunu sormayın.

Gece vakti olunca hücre-i saadetlerinde namaz kılarlardı. Hücrenin duvarı alçak olduğu için insanlar namaz kıldığını gördüler. Bazıları namaza durup kendisine uydular, tabi oldular. Sabah olunca da bu

yaptıklarını Nebi s.a.v.’e arz ettiler. Ertesi gece tekrar namaza kalktı. Yine bazı kişiler kendisine uyarak gece namazı kıldılar. Bu iş iki ya da üç gece sürdü. Sonra ki gece Nebi s.a.v. evinde oturdu ve namaza çıkmadı. Sabah olunca sebebini sordular. Nebi s.a.v. buyurdu:
– Gece namazı size farz olacak diye korktum.
Sonra şöyle dedi:
– Yaptığınızı gördüğüm bu işi beğendim. Ama yine de bu nafile namazı evinizde kılın. Zira namazın efdali insanın kendi evinde kıldığı namazdır. Fakat farz namaz başka… Onu mescitte cemaatle kılmak efdaldir.

Ve buyurdular: “Gecenin son çeyreği kaldığında, Rabbimiz keyfiyeti bizce meçhul bir halde dünya sema sına tecelli ederek buyururlar ki: ‘Hani bana kim dua eder, duasına icabet edeyim!’ ‘Benden kim bir şey

ister, ona istediğini vereyim.’ ‘Benden kim af diler, onu affedeyim.’

. . .
Cebrail a.s. “Arş titrer.” diyor seher vakitlerinde. Senden istesek, sana yakarsak, seni bilsek o vakitlerde. Gece bile uykuda olsa, sen duysan, ‘buyur ey kulum’ desen. “Onlar geceleyin yataklarından kalkarlar, korku ve ümit için de Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızklardan hayra harcarlar.” (Sec de, 16)

Sadaka Taşları


İki metre boylarında mermer bir sütun. Üstünde bir çukur var.

Bu çukura hali vakti yerin de bir adam aldığı nefesin şükrünü eda edercesine sadakasını bırakıyor.

Bir başkası gelip; “ALLAHım senden bilirim. Vesile olandan razı ol..” duasıyla ihtiyacı kadarını alıyor.

Veren vermenin gururundan uzak. Alan almanın ezikliğinden uzak.

O mermer taşlar merhameti fısıldıyor.

Tevazuyu, nezaketi…

“Onların yapmış oldukları amellere mükâfat olarak gözaydınlığından nelerin gizlenmekte olduğunu şimdi hiçbir kimse bile mez.” (Secde, 17)