๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2011, 21:50:07



Konu Başlığı: Gönüller Nakkaşı: Şâhı Nakşibend
Gönderen: Zehibe üzerinde 31 Temmuz 2011, 21:50:07
Gönüller Nakkaşı: Şâh-ı Nakşibend


Ağustos 2009 - 128.sayı


Saadettin ACAR kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Şah’ın mübarek eşiğinde

Şahım;

Nakşının çizgileri solmak şöyle dursun, belirginleşti git gide.

Diktiğin fidan kök saldı toprağa: Gürleşti, binlerce dal budak saldı etrafa: Acem’den Hind’e, Afrika’dan Amerika’ya, Çin’den Avrupa’ya…

Asırların sorunlarına, sorularına rağmen attığın temel dipdiri…

Ve mübarek ismin düşmedi dillerden bir an bile.

Gönüllerin sana hasreti dinmedi ey gönüller nakkaşı.

Aşıkların ahı sana, ariflerin bakışı sana ve dervişlerin seyri sana.

O destansı, o şairane ve her demiyle arifane hayatın.

O mübarek, o asırlar sonrasına bile ışık tutup hayat veren nefesin.

O Peygamberî soluğa eklenen ve onu bize indirgeyen soluğun: indirgeyen ve muhabbetli kılan.

Ve adın… ah o güzel adın… ne tatlı, ne huzurlu, ne bereketli, ne serinletici, ne güven vericidir adın. Ve de ne etkileyici, ne sarsıcı, ne meydan okuyucudur adın.

Senin adın Şah’ım, Allah’a kulluktur, takvadır, tevazudur, muhabbettir, teslimiyettir, ihlâstır mümin gönüller sözlüğünde. 

Şahım;

Elbet bir sır vardır, bunca kalbin -sadece kalplerin mi? akılların ve gönüllerin de- sende birleşmesini sağlayan. Bunca hasretin, bunca özlemin tabii ki var bir hikmeti.

İlticalar, istimdatlar, yakarışlar, yalvarışlar, himmet dilenmeler, eşiğine yüz sürmeler, ruhaniyetinin önünde el pençe divan durmalar bitmiyor –ve bitmeyecek biiznillah kıyamete değin-.

Büyüklüğün maddi hayatla asla sınırla olmadığını bilmek gerek. Bilmek ve ruhaniyetinin önünde saygı duruşuna geçmek...

Efendim;

Nakış, detaydır. Ve güzellik detaylarda saklıdır. Bunu bize sen bellettin.

O Mutlak Güzel’i arayışımızda bize yol haritası ve yol azığı sundun.

Ve hem kalbimizi, hem aklımızı, hem de gönlümüzü doyurdun!

Sen, gönüllere nakış işledin ey Şah. Ve gönüllere adın nakşedildi.

Sen kalpleri fethettin çünkü. Artık bütün kapılar sana açık.

Sen Hakk’a, hakkıyla teslim oldun çünkü. Ve budur, bunca aklın yoluna teslim olmasının sırrı.

Sen Efendiler Efendisi’ne kul köle oldun, ondandır efendisin, şahsın.

Bu iltica bitmez, ki kutupsun sen, gavs-ı azamsın, pirsin, şahsın, Hâce’sin!

Ve sultansın ve Şah-ı Nakşibend’sin!

Bu iltica bitmez Şahım, bu figan son bulmaz.

En iyisi, sadık bir dervişinin çaresizliğine ortak olmak:

Son bulur kelam vasfını tarif edemez

Nasıl tarif etsin ki, vasfın tükenmez.

Aşk olsun sana Şahım.

Ve de selam olsun.

Kimliği ve kısa hal tercümesi

Adı: Hâce Muhammed b. Muhammed el- Buhârî
Doğum tarihi: 1318 (h. 718)
Doğum yeri: Kasrıhindüvân (daha sonra Kasrıarifan adını alacaktır)
Vefat yeri: Kasrıarifan (vefatından sonra ayrıca Bahaeddin de denilmektedir)
Vefat tarihi: 02 Mart 1389 (03 Rebiülevvel 791)

Üç günlük bebek iken Baba Muhammed Semmasî k.s. tarafından manevi evlat kabul edildi ve Baba hazretleri, yanında bulunan müridi Seyyid Emir Külal k.s.’ı onun terbiyesiyle görevlendirdi.

Uzun yıllar Emir Külal hazretlerinin yanında kaldı. Bu dönemde gördüğü bir rüya üzerine kendisinden çok önce vefat eden Hz. Abdulhalik Gücdevanî’ye mana aleminde intisap etti. Bu olaydan dolayı Üveysî lakabıyla da anılır oldu.

Kendisinden önce Hâcegân diye anılan tarikat-ı aliyye, ona nisbetle Nakşibendiyye adını aldı. Onun getirdiği esaslar ve bu yola dair özgün yorumları kalplerde ve gönüllerde nakış gibi iz bıraktı çünkü.  Özellikle dinin emir ve yasaklarına bağlılığı ve hafi zikir konusundaki ısrarı onu ayrıcalıklı bir yere koydu.

Ardından Hâce Muhammed Parsâ, Alaaddin Attar, Yakub-i Çerhî hazeratı gibi çok büyük halifeler bıraktı.

Özellikle Ubeydullah Ahrar, İmam-ı Rabbanî ve Mevlâna Halid Bağdadî gibi büyük isimlerle tarikatı çok farklı ve geniş coğrafyalara yayıldı ve İslâm dünyasında müntesibi en fazla olan tasavvuf kolu haline geldi.

Hazreti Şah’ın başlattığı ve yolundan giden büyük mutasavvıfların zenginleştirip olgunlaştırdıkları Nakşibendiyye, muazzam ve muhteşem bir yorumla Din-i Mübin’i tecdid etti ve asırlarca en önemli taşıyıcılarından biri oldu.

Kendisine nisbet edilen çok sayıda eser olmasına rağmen, Evradu’l-Bahaiyye dışındakilerin ona ait olmadıkları görüşü ağırlık kazanmıştır.

73 yaşında vefat ettiğinde, cenazesinin ardından şu beytin okunmasını tavsiye ettiği belirtilmiştir:

Büyük müflisleriz köyünde ey Şah
Cemalinden kılarız şey’en lillah
Seyir defteri

Büyük alimlerinden biri Hâce Hazretlerine, “Seyr u sülukun amacı nedir?” diye sordu. “Tafsili marifettir.” dediler. “Peki tafsili marifet nedir?” diye ikinci bir soru sordular. Hazreti Şah buyurdular ki: “Tafsili marifet, Muhbir-i Sadık s.a.v. tarafından bildirilen ve icmali olarak kabul olunmuş olan her şeyi tafsilatlı olarak anlamak ve bilmektir. Böylece delil ve burhan mertebesinden, keşif ve ayan mertebesine ulaşmaktır.”



Yine Hazret-i Şah’a, bazı konularda mutasavvıflar arasındaki ihtilafın sebebi soruldu. Buyurdular ki: “Sözlerin ihtilafı, hallerin ihtilafındandır.”



Ve yine kendilerine “Allah bir sufiden bir hali geri alsa, o sufi ne yapmalıdır?” diye sorduklarında, şöyle cevap buyurdular:

“Eğer o halden az bir şey geri kalmışsa, bu, o sufiden tazarru ve niyaz istendiğine delalettir. Allah’ın o hali geri vermesi için büyük bir tevazu içinde ve çalışarak talepte bulunmalıdır. Yok, eğer o halden geriye hiçbir şey kalmamışsa bu, o sufiden sabır ve rıza istendiğine delalet eder. İlahi inayet gelene değin sabredip rızayı talep etmelidir.”

(Hazret-i Hâce’nin hulefa-i kiramından Salahüddin b. Mübarek el-Buharî’nin Enisü’t-Talibin ve Uddetü’s-Salikin adlı eserinden alınmıştır.)