> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Diğer Yazılar > Fıtrat Nedir?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Fıtrat Nedir?  (Okunma Sayısı 1232 defa)
17 Eylül 2011, 08:46:47
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 17 Eylül 2011, 08:46:47 »



Demiştik ki...


Mayıs 2007 - 101.sayı

Semerkand Dergisi kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Fıtrat Nedir?

İnsan da ilk yaratıldığında tıpkı diğer varlıklar gibi temiz, saf ve eğrilik nedir bilmeyen bir yapıdadır. Özünde sadece yaratıcısını dinleme ve O’nun gösterdiği istikamette yürüme arzusu ve eğilimi vardır ki, buna biz “fıtrat” diyoruz. Yani yapısında herhangi bir bozukluk, sapma, başkaldırma ve bulanıklık olmaması hali.

Bu öyle bir hal ki, dünya nasıl hiç sapmadan kendi etrafındaki dönüşünü 24 saatte ve güneş etrafındaki turunu 365 gün 6 saatte tamamlıyorsa; dışarıdan bir müdahale olmadıkça tabiattaki denge kendisini muntazam bir ilişkiler ağı içinde nasıl muhafaza ediyorsa; insan da ilk yaratıldığı anda kainatın mükemmel nizamına uyumlu, her şeye hakim olan ilâhi yasalara uygun yaşamaya hazır yapıdadır.

İşte insanın doğuştan getirdiği esas özellik bu. Yani fıtrat bu. Ama tam bu noktada, yeryüzüne irade ve sorumluluk sahibi bir varlık olarak gelmenin, insan olmanın cilveleri de başlıyor. Fıtratı muhafaza için çaba ve mücahede gerekiyor.

Ebubekir SİFİL • ARALIK 2001 • SAYI 36


Mankurtlar

Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel adlı romanında bir mankurt efsanesi vardır. Efsaneye göre, Juan Juanlar bozkır halkını yakalayıp esir edince saçlarını usturayla kazır, hemen oracıkta kestikleri bir devenin boyun derisini daha sıcakken başlarına sıkıca sararlarmış. Sonra esiri kızgın çölde
kumlara boğazına kadar gömerek yakıcı güneşe terk ederlermiş. Deri kurudukça esirin başını bir mengene gibi sıkar, birkaç hafta sonra da esirin başındaki kıllar beynine doğru uzarmış. Esir, korkunç çığlıklarla ya ölür ya da hafızasını kaybedermiş. Bu durumda ölenler şanslı imişler. Çünkü kalanlar kim olduklarını, nereden gelip, nereye gittiklerini bilemez, hatta annelerini bile tanıyamazlarmış. Artık onlar birer mankurt olurlarmış. Esir pazarlarındaki
en kıymetli köleler de onlarmış. Hafıza ve hatıraları olmadığı için efendilerine gayet itaatkâr oluyorlarmış. İnsan için gerçekten hafızasını kaybetmek kadar korkunç bir felaket tasavvur edilemez. Bu sebeple en az efsanedeki akıl almaz işkence kadar, bu zavallıların insan olmanın bu en manalı tarafını kaybedişleri de insanı etkiler. Tam burada nereden geldiğini bilemeyen, varoluş gayesinden habersiz insanla mankurtlar arasında enteresan bir benzerlik var desek, abartmış mı oluruz? Tarihini en fazla yontma taş devri mağaralarına kadar götürebilen inkârcı insan, gerçekten de tipik bir mankurt değil midir? Onun ölmüş hafızası artık o mağaradan öteye bir türlü gidemiyor. Ha mankurt, ha ezeldeki geçmişine inanmayan insan... İkisi de dalından kopmuş, köküyle irtibatsız sarı birer yaprak. Ancak bir fark var: biri masum, öteki sorumlu. Birine zulmedilmiş, öteki ise aslını ve kimliğini bilerek inkâr ediyor.

Faruk GÜRBÜZ • EYLÜL 2000 • SAYI 21


Gerçeğe Uyanış

Bu dünyada bir rüya gördüklerini hep akıllarında tutanlar, dünyadaki nimetin de belanın da nihayet bir rüya kadar hakikat olabileceğini bilenlerdir. Onların maddi vücudu, sırtlarındaki hırka gibi, asıl varlıklarını sarmış görünse de bir uzviyet değildir. Hırkalarına gelecek zarardan korkmazlar. Hz. İbrahim’in, hırkası hükmündeki maddi vücudunun ateşe atılmasından korkup elem duymadığı gibi.

Ali YURTGEZEN • ARALIK 2006 • SAYI 96


Dinliyor musunuz?

“Dinlemek” sanıldığı kadar kolay değildir. Öncelikle sabır gerektirir. Üstelik karşınızdakinin ne demek istediğini kesin olarak anlamak ise çaba ve tecrübe
ister. Çoğu kişi, daha ilk birkaç cümleyi duyar duymaz karşısındakinin ne demek istediğini anladığını sanır. Daha derdimizi anlatmaya vakit bulamadan karşımızdakinin “evet, ne demek istediğinizi biliyorum…” dediğini kaç kez duymuşuzdur. Etrafınıza bir bakın, kimsenin dinlediği yok.

Akif GÜLER • OCAK 2004 • SAYI 61



Ne arıyoruz?

Sabır ve zafer, biri diğerinden ayrılmayan iki dosttur. Muvaff ak olmuş birini görüp de işin sırrını sorduğumuzda aslında cevabın ne olduğunu zaten
biliriz. Ama zaferi nefsin feragatı olmaksızın kazandıracak formülü, var olmadığını bile bile arayıp dururuz.

Murat AYDOĞDU TEMMUZ 2006 • SAYI 91


Hasta Sevgisi

Geleneksel kültürümüz ve dinî değerlerimiz hasta kavramına büyük önem vermekte, sabredenleri övmekte, hastayla ilgilenilmesini, şefkat gösterilmesini tavsiye etmektedir. Ama bu durum, hiç kimseye rahatsızlığını abartarak bu değerleri kullanma hakkı vermiyor.

Diğer taraftan, okunan-duyulan kimi kıssalardaki hikmetler de yanlış veya eksik anlaşılmakta. Bir sohbette bir yaşlı teyze dedi ki: “Kızım, insan
kırk gün hasta olmazsa, bir bela veya musibete uğramazsa oturup ağlaması lazımmış.” Evet, kıssada bu var. Ama hali o kıssadaki gibi olmayanın bu durumdan kendine pay çıkarmasına ne demeli? Zira esas olan Allah’tan hep şifa istemek ve afi yette olmayı dilemek. Tabii o hale layıkıyla şükredebilen bir gönülle birlikte.

Bu tür itikatlara kapılan veya bazı hikmetli söz ve kıssalardaki incelikleri tam kavrayamadan yorum yapanlar tabii ki hastalığı severler. Hasta olmaktan, olamadıysa da hasta görünmekten gizli bir haz duyarlar.

İnanması güç ama yine bir yaşlı teyzem şöyle demişti: “Biz eskiden hamileyken çocuğumuz ölsün diye dua ederdik. Çünkü sabisi ölen annebabalar daha tez ve mutlaka cennete gireceklermiş.”

Demek ki hastalık sadece kişinin bedeninde veya psikolojisinde olmuyor. İnanış ve kabullenişler de hastalanabiliyor.

Ayşe İZCİ • KASIM 2001 • SAYI 35




Bugün ağzı söz yapan değil, bildiğini ve söylediğini yaşayan insanlara ihtiyaç vardır. Okudukları kendisine fayda vermemiş ya da gece gündüz konuşan lafazanların milletin kurtuluşu hesabına verecekleri hiçbir şey yoktur.

Mübarek EROL • NİSAN 2004 • SAYI 64


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Fıtrat Nedir?
« Posted on: 29 Mart 2024, 18:07:15 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Fıtrat Nedir? rüya tabiri,Fıtrat Nedir? mekke canlı, Fıtrat Nedir? kabe canlı yayın, Fıtrat Nedir? Üç boyutlu kuran oku Fıtrat Nedir? kuran ı kerim, Fıtrat Nedir? peygamber kıssaları,Fıtrat Nedir? ilitam ders soruları, Fıtrat Nedir?önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes