๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 24 Nisan 2010, 02:36:12



Konu Başlığı: Evimizin Çatısının Bereketi
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 24 Nisan 2010, 02:36:12
Evimizin Çatısının Bereketi

Salih Aleyhisselâm'ın kavmi olan Semud Kavmi, insanlık tarihinde, kaya ve mermerleri yontup evler, saraylar, havuzlar yapmada mahir idiler. Rivayetlere göre bu şekilde 1700 kadar şehir inşa etmişlerdir . İnsanoğlu, tarihin her döneminde sığınacağı, içerisinde hayatını devam ettireceği bir yapı modeli geliştirmiştir. Evsiz köy veya şehirden bahsedilemeyeceği gibi, üstü açık yani çatısı veya damı olmayan evden de söz edilemez.

Çatı, evi örtendir; baharların sert rüzgârlarından, kışın yağmur ve karından, yazın kavurucu sıcağından koruyandır. Aynı zamanda evdekileri, insana zarar verebilecek tozlardan, ışınlardan ve haşarattan da muhafaza eder. Çatı, evde olup bitenlerin, sevinç ve üzüntülerin, sevap ve günahların şahidi olsa da, bunları sır olarak gizleyendir.

Evde oturanlar için çatı bir rahmettir. Her ne kadar mehtaplı bir gecede milyonlarca yıldızın vahdetinden oluşan gökyüzünün eşsiz güzelliği ile insanın seyri arasına engel olsa da! Özellikle yaz mevsiminde çatıya çıkabilenler veya damı olanlar, cemâlin yansıdığı bu güzelliklerle coşabilmektedirler. Bu co ş ku , güzelliğe hayran olmanın bir ifadesidir.

Peki, insanın çatısı yok mudur? İnsan da, Mevlâ'nın yaşadığı kalbi taşıyan ve her zerresi kutsî olan bir ev ise, bu ev çatı ile örtülmeden var olur mu?

İnsanın çatısı, başıdır. Ba ş, insan hayatiyetinin de merkezidir. Beyindeki sinirsel bağlantı noktaları, insanın nice sırlarına vâkıftırlar. Onun dünyasının, yani hem duygu ve düşüncelerinin hem de yaşantı biçimlerinin haritası, beyinde şifrelenmiştir.

İnsan, ba ş ından ağır darbe ile yaralanırsa veya beyin kanaması geçirirse ölümle burun buruna gelmiş olmaz mı? Bundan dolayıdır ki rüya tabircileri olan bilginlerimiz, rüyada evin çatısının çökmesini, evden birisinin vefatına yormuşlardır. İnsanın varlığı ile yaşadığı evi arasındaki bağı göz ardı etmemek lazımdır.

Allah dostlarından bir zâta babasından büyük bir ev miras olarak kalmış. Kendisi de sürekli olarak halka fakrın önemini anlatıyormuş. Halktan bazıları bu zâtı eleştirmeye ba şlamış lar : “Hem bize fakrı anlatıyor, hem de kendisi büyük bir evde oturuyor” diye… Bu veli ise evin sadece bir odasında yaşıyormuş. Yaşadığı odanın damı çökmüş ve kendisi diğer odaya geçmiş. Onun da damı çökünce sırayla diğer odalara geçmiş. En son kalan odaya taşınmış ve orada vefat etmiş. Onun vefatı ile birlikte ev de tamamen çökmüş.

Kur'an -ı Kerim'de de alt-üst olma anlamında çatıların yıkılmasından bahsedilir: “Yahut şu kimse gibisini görmedin mi ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı. ‘Allah, bunu böyle öldükten sonra nasıl diriltecek?' demişti. Allah da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti. ‘Ne kadar kaldın?' buyurdu. ‘Bir gün, ya da bir günün birazı kadar kaldım' dedi. Allah, ‘Hayır, dedi, yüz yıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için bir ibret kılalım diye böyle yaptık. Kemiklere bak, nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz!' Bu işler o kişiye açıkça belli olunca, ‘Allah'ın her şeye kâdir olduğunu biliyorum.' dedi.” (Bakara, 259)

Ashâb -ı Kehf'in yaşadığına benzer bu hadisede bahsedilen zâtın , Üzeyir a.s. olduğunu müfessirlerimiz aktarmaktadırlar.

Hayatın karmaşası içerisinde savrulmamış insanın çatısı vardır. Bu insan, Allah'ın lutfettiği beynin fonksiyonu olarak ilâhî akılla, sessizce hareket eder. Herkes onun ne yaptığını bilmeyebilir ama bu kişi Allah'a olan güveni ve geleceğe dair basiretiyle hizmet yolunda sürekli ilerlemektedir. Fitne hortumuna takılmış, kavgalar içerisinde anafora tutulmuş savruk insanın ise, başı fazla iş görmediğinden, eli kolu, bacakları havada uçuşur durur...

Bundan dolayı ârifler , insanı savrukluğa itebilecek dil âfetinden sakınmışlardır. Demişlerdir ki: “Dil arslandır , beşikte yatar. Ey ev sahibi, dikkat et! Senin başını yer.”

İnsanın bu dünyaya ait istek ve arzuları ile, manevi dünyaya ait istek ve arzular, önce başta çatışıyor. İnsan, istekleri ile kendi içindeki hayvanını besliyor ve vücudu manevi hayvanlar sarmaya başlıyor. İnsana eziyet ve işkence ediyorlar. İstekler yerine gelmeyince huzursuzluk başlıyor; tevhid kayboluyor. İşte huzur, maddi ve manevi dünyaların eşsiz uyumunda saklı…

Teslimiyet işte burada; yani beklentilerimiz gerçekleşmeyince sabretmede! Her türlü gayretlerimize rağmen sonuç alamayınca tevekkül etmede! O zaman vücudumuzdaki hayvanlar köreliyorlar; kabiliyetleri dinimizin emrettiği çizgilere dönüşüyor; yani nur olup karşımıza çıkabiliyorlar.

İnsanın bedeninde nefs ile ruhun bu çatışması, evimizin çatısı altında gerçekleşmektedir. İyi veya kötü yönde meydana gelenlerin hepsi sonuçta bir çatı altında toplanıyor; burada gizleniyor veya deşifre oluyor…

Bu çatışmada ruhun hakimiyetini elde edebilirsek, ancak ilâhî destek ile felaha erebiliriz. İnşirah, kazandıklarımızla değil, büyüklerimizin duaları ve Yüce Mevlâmız'ın sonsuz rahmeti ve bereketi olarak bizlere ulaşabilir. Aksi takdirde, ayet-i kerimede belirtildiği gibi, sırtımız, yüklendiğimiz nefsî yüklerin ağırlığı altında çatırdamaya başlayacaktır: “Biz senin bunalan göğsünü açmadık mı? (Ondaki bunalımları, sıkıntıları giderip, onu ilim, hikmet ve huzur ile genişletmedik mi?) Ve atmadık mı senin üzerinden yükünü? Ki o, ağırlığından sırtını çatırdatmıştı!” (İnşirah, 1-3)

Evimizdeki gereksiz ve önemsiz yüklerimizi atabilmek ne büyük bir lütuf olsa gerek! Hatta evinin çatısını bile yük olarak görebilen o muhteşem insanların hal ve makamları nasıldır acaba? Allah korkusundan, evlerinin çatıları çatırdayanlar? Aralıksız her an meydana gelen tecellilerle hemhal olanlar, kendileri ile engin feza arasındaki çatıyı aradan çıkarabilenler midir?

Ev, nasıl çatının yıkılması ile harap oluyorsa, insanın başının secdeye gitmesi ile de insan harap oluyor... İnsanın secdede viraneye döndüğü an, Allah'a vasıl olabilmek için en aciz olduğu an değil midir?

Dünyanın da çatısı vardır. Dünyada çok farklı insanlar bir arada yaşamaktadır. Bu çatının bereketi, Rahman ve Rahim sıfatının tecellilerinden meydana gelmektedir.

Mukaddes Kâbemiz , dünyamızın çatısı olabilir mi? Kâbe'de hem kültür ve coğrafya hem de iman, ibadet, Yüce Allah ve Sevgili Rasulü'nün aşkı açısından her türlü insan vardır. Yönlerin son bulduğu bu tevhid mekânında önemli olan şey, herkesin ve her türlü davranışın hazmedilebilmesidir.

İnsanın ölümü, beynin ölümü ile gerçekleşmektedir. İmam Gazzalî, İhyâ adlı eserinde yazdığı üzere, günün birinde Kâbe'nin yıkılması, çatının çökmesi yani dünyanın ölümü, kıyamet'in ise başlangıcı olacaktır.

Kâbe, çatısı olmayan ve Makâm-ı Mahmûd'a kadar yükselen ilâhî bir evdir.