๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 27 Ağustos 2011, 13:03:54



Konu Başlığı: Ev İçi Mahremiyet
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Ağustos 2011, 13:03:54
Ev İçi Mahremiyet



Mayıs 2008 - 113.sayı


Ayşe İZCİ kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

İslâm mahremiyete büyük önem verir. Erkek kadın, çocuk yetişkin, mahremiyetimizin sınırlarını öğrenip evde ve dışarıda buna uygun davranmalıyız. Bu sınırları yıkan toplumlar kadın ve erkek fıtratında ciddi arızalarla bunun bedelini ödüyorlar. İşin ilâhi huzurda hesap tarafını ise demeye bile gerek yok.

Tuhaf zamanda yaşıyoruz. Vahyin mübarek pınarlarından süzülmüş ahlâkımız, hayâ duygumuz çoktan gözden düştü. Sokaklar artık hiç aşina değil. Daha vahimi evlerimizin içi de tuhaflaşmaya başladı.

Tabuları yıkmak adına, gençlere yakın durup onların her şeylerini paylaşmak niyetiyle hayâ sınırları zorlanıyor, tabiri caizse yüz göz olunuyor. Bilinçli anne olduğumuzu zannedip, kızımızdan “erkek arkadaşı” hakkında günlük malumat alıp sohbet etmek veya modern baba edasıyla oğlu ile karşılıklı bacak çelip sigara tüttürmek gibi hafiflikler erdem sayılıyor.

Komşu Komşunun Nesi?

Konu komşu, hısım akraba, kadınlı erkekli, birbirimizi “kardeş” görüp muhabbetin dozu kaçırılıyor. Lüzumsuz münasebetler cereyan ediyor. Samimiyete binaen çat kapı komşuya geçivermek, müsait mi değil mi sormamak, onun ev halini yadırgamadığımızı ispat için mahremiyetini önemsememek hatalarını sıkça yapabiliyoruz. “Seyrek git dostuna, divan dursun karşına” demişler. Karşımızdaki kişiyi de zor durumda bırakmamak gerekir. Nihayetinde ağlanacak hadiseler vukua geliyor. Utanılacak, içinden çıkılamayacak hallere düşülüyor.

Geçenlerde büluğ çağında bir genç kız psikolojik danışmaya geldi. Ağır bir bunalım geçiriyordu. Söylediğine göre “birbirlerine tam güvene dayalı, çok muhabbetli bir komşuluk ilişkisi” iki aileyi de mahveden bir trajediyle sonuçlanmıştı. Kızın babası yaşadığı olayın şokuyla neredeyse aklî dengesini kaybetme noktasına gelmişti. Dili sürçüyor, iki lafın başında bir “Yarayan kanalar.. yarayan kanalar!” yani “kanayan yaralar” diyordu.

Sosyal ilişkilerimizi hayâ sınırları dahilinde tutabilmeyi başarabilirsek toplumun özü, çekirdeği olan aile müessesesinin de kanayan yaraları iyileşmeye yüz tutar.

Takva Örtüsü

Takva ne manalı bir kelime! Dinen yasak olmasa bile, dikkat edildiğinde çok güzel meyveleri olan haller  bunlar. Mesela boyunca evlatları olan bir annenin ev içinde giydiği kılık kıyafetine dikkat etmesi... Mesela bir aile babasının kendini atlet pijamayla balkona atmaması...

Bu insanlar bizim yakınlarımız veya komşularımız. Yazlık güzlük, neresi olursa olsun, hayâ sahibi olmak lazım. Unutmayın, İslâm dini dünyanın en sıcak bölgesinde nazil oldu. Buna mukabil soyunmayı değil örtünmeyi getirdi bize. Havayı karayı bahane edip mazeretler uydurarak musibetleri davet etmeyelim. Kedinin önüne ciğer koyup sonra da “sakın yeme” diye sopayla başında beklenmez ki!

Çocukların Yanında...

Küçük erkek çocuklarının cinselliğe duyduğu ilgiden yakınan ve ne yapması gerektiğini danışmaya gelen bazı anneler şöyle sözler sarf ediyor: “Eşim bana sarıldığında oğlum beni babasından kıskanıyor.” “Oğlum beni dudaklarımdan öpmek istiyor.” “Kızım eşimi bana dokundurtmuyor!”

Bu hallere sebep sadece televizyon mu acaba? Televizyonu günah keçisi ilan etmek bu sorunların izahı ve çözümünde kimi rahatlattı? Kumanda denilen bir alet var ama iradenin veya kendimizin kumandası yok gibi.
Çocuklar ebeveynlerinin mahremiyetlerine ne ölçüde ve kaç yaşına değin tanıklık edebilirler, kitaplarımıza bir bakalım. Biz varacağınız sonucu şimdiden söyleyelim: Daha el kadar bebeğin yanında bile uluorta davranılması uygun görülmüyor. Çocuğun aklı ermeye başladığında, yani kendi bedenini ve başkasının bedenini fark etmeye başladığında ise odası ayrılıyor. Bunlar önemsenmiyorsa sonuçlarından şikayetçi olmamak gerekir.

Oysa günümüzde adeta çocuklara bilinçsizce şov yapılıyor. Mahremiyet sınırlarını belirginleştirmek için illa çocuğun büluğa ermiş olması gerekmez. Mesela çocukların kendi kendine banyo edebilme alışkanlığı kazanmasına çok geç müsaade ediliyor. Hatta çoğu zaman çocuklar kendileri utanacak yaşa gelip, annelerinin yardımcı olmalarını reddediyor. Neden? Anneler çocukların kendilerini iyi temizleyemeyeceklerinden endişe ediyor da ondan. Oysa bir çocuk için kendi bakımını yapabilmek özgüveninin göstergesidir.

Resimli Duvarlar


Kimi hanelere misafir olunduğunda namaza duruluyor, tam karşımızda sanki bizi tanımak isteyen, neredeyse çerçevenin içinden seslenecekmiş gibi canlı görünen filancanın fotoğrafı yüzünüze bakıp duruyor. Sağa selam, vitrinde 20-30 sene öncesinin gelin damat fotoğrafı. Sola selam, sayısız heykelcikler, biblolar, bebekler, kuşlar çeşit hayvanlar...

Sanat galerisi veya müze çağrışımı yaptıran evlerimiz var. Bu kadarına ne lüzum var? Bunları bulundurmak hakikaten gerekli ve doğru mu? Tamam, biz onları tazim etmiyoruz ama takva daha iyisini oldurmak ister. Fotoğraflarını koyarsın bir albüme, istediğin zaman açıp bakarsın. Çözümü bu kadar basit.

Odalarda Ne Var?


Genelde üç oda bir salondan müteşekkil dairelerimizin hane içi paylaşımı ve üyelerin kullanımı da hayli sorunlu. Kocaman salon, evin hanımının temizlik takıntısından dolayı hemen hemen hiç kullanılmaz. Öylece durur. Ancak misafirden misafire kapısı açılır. Hatta bazı evlerde evin çocukları kendi evinin salonuna girdiğinde sanki yeni bir yere misafir gitmiş gibi bir hisse kapılır. Fırsat bu fırsat, salonun başköşesine kurulur. Ya da keyifle yaylı koltuklarda zıplama ihtiyaçlarını giderirler.

Bir oda oturma odasıdır. Aile, genelde iki kanepe ve bir televizyon sehpası olan, salona göre hayli küçük bu odada zamanını tüketir. Geriye kalan iki odanın bir tanesi ebeveyn yatak odasıdır. Son kalanı ve en ücra olanı da (kaç çocuk olursa olsun) çocuk odası olarak adlandırılır.   

Çocuklar kendileri anlatıyorlar. Özellikle büluğ çağına geldiklerinde, kendi cinsinden olan veya olmayan kardeşleri ile aynı odayı paylaşmakta ciddi sıkıntıları var. Abla üzerini değişeceği zaman küçük kardeşine dışarı çıkmasını söylüyor. O küçük de “gıcıklık” yapma niyetiyle hayır diyor. Sonra bir kavga, bir gürültü... Küçücük kardeşini idare edemediği suçlamasıyla abla azarlanıyor.

Ağabey odada yalnız kalmak, biraz hayallere dalmak istiyor. Bazen öyle asabi oluyor ki kardeş mardeş gözü görmüyor. Ufaklığı korkutarak odayı terk etmesini sağlıyor.

İmkanlar tabii ki önemli ama mevcut olanını da iyi tahsis etmek gerekir. O ender gelen misafirlerimiz için devasa salonu 24 saat hazır ve nazır bulundurmak yerine günlük kullanıma da açarak aile üyelerine bir mekan ferahlığı sağlamak iyi fikir olamaz mı? Bilhassa farklı cinsiyetteki kardeşlerin belli bir yaştan sonra hâlâ aynı odayı paylaşmak zorunda kalmalarının ciddi manada psikolojik sakıncaları var.

Herkes Her İşi Yapmalı mı?

Aile bireylerinin ev içinde üstlendiği roller ve vazifeler de mahremiyet ile yakından ilgilidir. Son zamanlarda moda olanın aksine, evde herkes her işi yapmak zorunda olmamalı.

Ortak sorumluluk alanları olduğu gibi cinsiyete özgü belirgin roller de mevcuttur. Bu rol sınırlarını kaldırmak veya zorlamak, kişiliğin önemli bir boyutu olan cinsiyet unsuruna sapmalar getirebilir. Oğlunun evcimenliği ile övünen bir anne, delikanlı oğlunun henüz bebe olan küçük kız kardeşini ne kadar çok sevdiği ve onun bakımıyla ne kadar yakından ilgilendiğini anlatırken, bebeğin bezini değiştirmede dahi ne kadar mahir olduğunu söylüyordu. Zaruret olmadığı halde bu anne bu işi oğluna niçin yaptırıyor? İleride karısına yardımcı olsun niyetiyle değil herhalde. Bunun akıl karışıklığından, bir sürü karışıklıktan başka izahı olamaz.

Bu akıl karışıklığı bir başka boyutta, yaşam biçimi ve kültürde hepimizde var görünüyor. Şunu yeniden hatırlayalım: İslâm mahremiyete büyük önem verir. Erkek kadın, çocuk yetişkin, mahremiyetimizin sınırlarını öğrenip evde ve dışarıda buna uygun davranmalıyız. Bu sınırları yıkan toplumlar kadın ve erkek fıtratında ciddi arızalarla bunun bedelini ödüyorlar. İşin ilâhi huzurda hesap tarafını demeye bile gerek yok.

Mahremiyetini yitirmiş bir dünyada masumiyetin korunması adına kendimize sahip olalım. Birilerinin geçtiği kirli yoldan biz de geçmek zorunda mıyız?