> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Diğer Yazılar > Ebediyet Yolculuğunda Nefs
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ebediyet Yolculuğunda Nefs  (Okunma Sayısı 738 defa)
17 Eylül 2011, 08:28:49
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 17 Eylül 2011, 08:28:49 »



Ebediyet Yolculuğunda Nefs


Mayıs 2007 - 101.sayı

Ahmet SAFA kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Ebediyet Yolculuğunda Nefs


“Nefsini bilen Rabbini bilir” hadis-i şerifinin manası derin. İnsan kadar derin. İnsan ne kadar derin olduğunu görüp de yüzeyden uzaklaştığı kadar, bu sözün manasına erecek.

Nefs, insanoğlunun varlığının, yeryüzüne niçin geldiğinin ve nereye gideceğinin sırlarını taşıyor. Kişinin kendisine en yakın duran nefsini, tanımakla erişebileceği sırlar.

Nefsi tanımak için tarih boyunca ve dünyanın dört bir yanında çeşitli usullere başvurulmuş. Nefs, farklı isimler altında sürekli incelenmiş, anlaşılmaya çalışılmış. Şeytanın da bu işlere çokça müdahil olup, çoğu kimseyi yoldan çıkardığı aşikâr.

Bu konudaki bilgiler ancak Peygamber Efendimiz s.a.v.’den gelmişse kıymetlidir. Bu nedenledir ki, Efendimiz s.a.v.’den gayrısını mürşid tanımayan İslâm tasavvufu bu konuda en güvenilir kaynaktır.

Bu konu başka hiçbir şeye benzemez. Söz konusu olan var oluşun sırrıdır, “hakikat” ilmidir. Bu ilme vakıf olmaktan daha değerli bir şey var mı?

Bu ilme ulaşmak için gayret etmek, teslim olmak, bağlanmak gerek.

Fakat yol zor ve çetin. Tek başına ilerlenemeyecek kadar karışık, çetrefi lli ve tehlikeli. Zaten böyle olması gerekmez mi? Ulaşılacak olan “En Kıymetli” olansa...

İnsan, ilâhi isimlerin fi ilî tecellisi olan kainatın küçük bir nüshası ve gözbebeğidir. Alemin esrarlı derinliklerini mıknatıs gibi kalbinde toplayabilecek bir gönül aynasına sahiptir. Cevherleri kainatın her zerresiyle alakadardır. Ötelere ait sonsuz sırların yumağıdır. Çünkü ötelerden gelmiş, ötelere gidecek.

Bu Sevda Unutulur mu?

İnsan, Arş-ı Alâ’nın üzerinde Rabbi’nin tecellileriyle mest olup seyran ederken araya perdeler girmiş. Şu sıralarda gurbet hayatı yaşıyor. Fakat sevgilinin cemaliyle kendinden geçmiş, aşk derdiyle bir hoş olup yanmış yakılmış. Gurbet hayatı ona bir zindandan farksız. Güle aşık bülbül gibi gülzâra kanat çırpıyor. Mahbuba kavuşup vuslata ermeden ona rahat yok. Öyle bir sevgiliye tutulmuş ki, cennetin bin senelik en mesut hayatı bile, onu bir an görmenin zevkine denk değil. Fakat kimi ruhlar, gurbette tanışıp buluştuğu nefs-i emmareye aşık olunca, onun çektiği karanlık perde arkasında her şeyini unuttu. Ne hakiki sevgili, ne de asıl memleket kaldı. Cadıya benzeyen nefsini dünya güzeli diye sevdi. Gurbeti vatan, bu mezbeleyi mesken, bu ayrılığı kavuşma, bu karanlığı aydınlık, bu gerilemeyi ilerleme, bu hapishaneyi cennet sandı. Hayvanî nefsin esiri olup hürriyetini kaybetti. En yüce mertebelere çıkıp melekleri dahi geride bırakacak kabiliyete sahipken, aşağıların aşağısında kalıp insan suretinde bir hayvana dönüştü.

Şimdi insanı gurbete düşüren bu uzun yolculuğun kısa öyküsünü ve dönüş yollarını anlatalım.

Asıl Vatandan Gurbere


Yolculuğa çıkmadan evvel, insan Allah Tealâ’nın ezeli ilminde bir suret idi (Alemi A’mâ). Sonra Ruhlar Alemi’ne indi. Elest Bezmi’nde aşkı tanıdı. Ardından, henüz şekil ve cisme bulanmamış bir ruh olarak inişe devam etti. Birçok menzillerden geçip dünyada karar kıldı. Mertebesine göre Arş, Kürsî ve yedi göğü mekân tutmuşken, o ulvi alemlerden bu süfl î aleme indirildi. Ta ki kemâl kazanıp asli makamına geri dönsün veya daha yükseğine çıksın.

Ama kemâl kazanma aletsiz olmayacağı için, Allah Tealâ ona bu süfl î alemden maddi bir beden yarattı. “Hayvanî nefs” adı verilen bir kuvvetle bedenini donattı. Böylece insanî ve hayvanî nefsin buluşmasıyla iki alemden en güzel bileşim meydana geldi.

İki Âlemin Latifeleri


Cenab-ı Mevlâ, o alemlerle irtibata kabiliyetli “lâtife” (çoğulu letaif ) denen ruhanî cevherleri insanın vücuduna yerleştirdi. Bunlardan beş tanesi, geldiği Emr Alemi’ne, diğer beşi de şu an içinde yaşadığı Halk Alemi (Yaradılmışlar Alemi)’ne aittir. Emr Alemi’ne ait olan lâtifeler sırasıyla: Kalp, Ruh, Sır, Hafâ ve Ahfâ’dır .

Hayvanların mahrum olduğu bu lâtifeler, insana insanlık ufku olan ulvî alemlere yeniden yükselmesi ve Sevgili’ye kavuşması için verilmiştir.

Halk Alemi’ne ait olan lâtifeler ise, Nefs, Toprak, Su, Ateş ve Hava’dır. Bunlar da insana dünyevî ihtiyaçlarını görmesi ve ruha tabi olup ahiret amellerini işlemesi için verilmiştir.

Ulvî lâtifelerin sultanı Ruh, süfl î lâtifelerin sultanı ise Nefstir. Bedenin ana rahminde teşekkülünden sonra bu iki aleme ait lâtifeler birleşmişlerdir. Güveye giden gelinin ağladığı gibi Ruh da doğuşunda Nefsle birleştiği için ağlar. Aslî vatandan uzaklaştığı için ağlar.

Vücudun muhtelif yerlerinde bulunan lâtifeler, ampülün içindeki elektrik gibidirler. Varlıkları eserleriyle anlaşılır. Elle tutulup gözle görülmezler. Tamamen manevi varlıklardır.

Her lâtifenin insan bedeninde bir yeri, bir de hariçte makamı vardır. Emr Alemi’ne ait lâtifelerin makamları Arş’ın üzerinde, Mülk Alemi (Halk Alemi)’ne ait lâtifelerin ise Arş’ın altındadır.

Mertebelerine göre her bir lâtifenin, asıl makamıyla arasında irtibat mevcuttur. Kalp, ulvî ve süfl î alemlerle bu irtibatların merkezi mesabesindedir. Her iki alemden gelen his, haber ve müşahedeler kalpte toplanır.

Nefsini Temizlemeyenlerin Yükseliş ve İnişi


Nefi slerini kötü vasıfl ardan temizleyip terbiye eden Nebi ve veliler, bu makamlara bizatihi yükselirler. Hz. Peygamber s.a.v., Melekût Alemi’ne iştiyak duyduğu zaman “Erıhnî yâ Bilâl: Rahatlat bizi ey Bilâl” buyururdu.

Hz. Bilâl’in okuduğu ezanın ardından namaz ile göklerin ötesine, Melekût Alemi’ne yükselen Efendimiz s.a.v., müşahede ve ince manalara dalar, o alemde
seyr u sülûk eden ashabını da irşad ederdi. Mülk Alemi’ne dönmek istediği zaman da Hz. Aişe validemize: “Kellimnî yâ Humeyrâ: Ey gül yüzlü, konuş benimle.” derdi. Böylece Mülk Alemi’nde seyreden ashabını irşad eder ve dünya ile de meşgul olurdu.

Devrinin kutuplarından Bursalı Üftade Hazretleri, bir gün müridi Aziz Mahmud Hüdayî Hazretleri’ne ders verirken içeriye biri girmiş, dua istemişti. Gelen zatın hatırını kıramayan Üftade Hazretleri, o gittikten sonra müridi Hüdayî’ye şöyle dedi: “Bu dua işi her ne kadar sevap olsa da, beni makamımdan indirdi. Göklerin üzerindeydim, yere indim.” (Vakıât-ı Üftâde)

Hazret, Mülk Alemi’nin ehliyle ancak onların makamına indikten sonra konuşabiliyordu. İmam-ı Rabbanî Hazretleri başta olmak üzere bir çok veliler yükseldikleri alemleri tafsilatıyla kitaplarında anlatmaktadırlar.

Ahmet SAFA • ARALIK 2003 • SAYI 60



[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ebediyet Yolculuğunda Nefs
« Posted on: 28 Mart 2024, 16:04:02 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ebediyet Yolculuğunda Nefs rüya tabiri,Ebediyet Yolculuğunda Nefs mekke canlı, Ebediyet Yolculuğunda Nefs kabe canlı yayın, Ebediyet Yolculuğunda Nefs Üç boyutlu kuran oku Ebediyet Yolculuğunda Nefs kuran ı kerim, Ebediyet Yolculuğunda Nefs peygamber kıssaları,Ebediyet Yolculuğunda Nefs ilitam ders soruları, Ebediyet Yolculuğunda Nefs önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes