Konu Başlığı: Dünyanın Son Bulduğu Yer Şili Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Eylül 2011, 18:22:44 Dünyanın Son Bulduğu Yer Şili Haziran 2007 - 102.sayı Ahmet MİROĞLU kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı. Mekke'de Şili Hacdayız. Kâbe’ye gitmek üzere bir taksi kiralıyoruz. Hacılar kendi aralarında Mekke pazarındaki meyve zenginliğinden söz ediyorlar. Yol arkadaşlarıma öncelikle Hz. İbrahim a.s.’ın Mekke’nin güvenli bir şehir olması ve halkından Allah’a ve ahiret gününe inananların çeşitli ürünlerle beslenmesi için dua ettiğini (Bakara, 126) hatırlatıyorum. Şoföre dünyanın envai çeşit ürününün Mekke’ye nereden geldiğini sormamı istiyorlar. Derken, “Peki sor bakalım şiddetli sıcağa rağmen yine de dalından taze koparılmış gibi duran, hiç pörsümeyen, gevşemeyen alımlı ve albenili yeşil elmalar nereden geliyormuş?” diyorlar. Nijeryalı şöförümüz buna “Lübnan’dan” diye cevap veriyor. Sonradan öğreniyorum ki yeşil elmalar Lübnan’dan değil, Güney Amerika’dan, Şili’den geliyormuş. Şili’nin elbette yalnızca yeşil elması yok. Ülke, birçok ünlü yazar, şair ve sanatçıya da sahip. Mesela Ruhlar Evi adlı eseri fi lme çekilmiş yazar Isabel Allende, 1945 yılında Nobel Edebiyat ödülünü almış, şiirlerinde aşk, ölüm ve umut temalarını işleyen Gabriela Mistral, sürrealist şairler ve şarkıcılar Latin Amerika ülkelerini olduğu kadar bütün dünyayı etkilemektedirler. Şili’nin Türkiye açısından pek bilinmeyen bir özelliği de, 1926 yılında imzalanan dostluk anlaşmasıyla Türkiye’yi tanıyan ilk Latin Amerika ülkesi olmasıdır. Türkiye bu jeste ilk Latin Amerika büyükelçiliğini Şili’de açmakla karşılık vermiştir. Şili’nin müslümanların hassas olduğu bazı konulardaki tutumu da dikkat çekicidir. Mesela 2 Ağustos 2006’da Başkan Bachelet, İsrail’in Lübnan katliamını kınamış ve acil ateşkes çağrısında bulunmuştur. Masum insanların, özellikle de çocukların öldürülmesinin kabul edilemeyeceğini belirten başkan, Birleşmiş Milletler’in daha aktif bir politika izlemesi gerektiğini savunmuştur. Köklü bir insan hakları geleneğine sahip Şilililerin benzer meselelere karşı duyarlılıkları gıpta edilecek düzeyde. Ülke, müslüman nüfusun inişli çıkışlı bir seyir izlediği, tanınıp bilinmeye değer daha başka birtakım özellikleriyle ön plana çıkıyor. O halde gelin birlikte tanıyalım. Milattan önce yaklaşık 13.000 yıllarında, bugünkü Şili sınırlarında insanların yaşadığı bilinmektedir. 16. yüzyıldaki İspanyol işgaline kadar Şili’nin kuzeyi İnkaların kontrolü altındaydı. Ülkenin merkeziyle güneyine ise aynı zamanda Mapuche olarak tanınan Araucanianlar yerleşmişlerdi. 1520 yılında dünyanın çevresini dolaşmak için yelken açan Ferdinand Macellan, kendi adıyla anılan boğazı geçerken ülkenin güney ucunu keşfetmiş oldu. Koloniden Demokrasiye 400 Küsür Yıl Daha sonra Şili’ye ulaşan ilk Avrupalılar, altın aramak amacıyla 1535 yılında Peru’dan gelen Diego de Almagro ve maiyetindekilerdi. Ancak bu kişiler yerel halk grupları tarafından geri püskürtüldü. Avrupalıların tam anlamıyla ilk yerleşimleri, Pedro de Valvidia’nın 1541 de Santiago’yu kurmasıyla oldu. 1542’den itibaren de Şili, İspanyol Peru Krallığı’nın bir parçası haline geldi. İspanyollar Şili’de çok az altın ve gümüş buldukları için ülkeye fazla önem vermemişlerdir. Ayrıca Atacama Çölü, Peru’ya doğrudan ulaşıma engel teşkil ettiğinden, ülke ancak daha sonra diğer tarım ürünleri ve minerallerinin devreye girmesiyle İspanyollarca önemli bir tedarik bölgesi kabul edilmeye başlanmıştır. İlk kez 1808’de, İspanya’nın Napolyon’un kardeşi Joseph tarafından yönetildiği dönemde başlayan bağımsızlık talepleri, 1810’da Şili’nin bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlandı ise de, kesin bağımsızlık ancak 1818’de kazanılabilmiştir. Şili’nin ilk yönetcisi Bernardo O’Higgins’ti. Onun 1823 yılında düşürülmesinin ardından çeşitli devlet adamları başa geçmiştir. 1833 Anayasası sayesinde ülke 1891 yılına dek istikrarla yönetilmiş ve zamanla Güney Amerika’nın en güçlü ekonomisi halini almıştır. 1891’de patlak veren iç savaş 6 bin insanın ölümüne sebep oldu. Daha başka bazı sorunların ve olayların ardından 1969’da Unidad Popular (UP) adlı bir seçim ittifakı oluşturan ülkenin sol güçlerinin 1970 seçimlerini kazanmasıyla Salvador Allende devlet başkanı oldu. 11 Eylül 1973’te General Augusto Pinochet askeri bir ihtilalle idareye el koydu. Allende güya intihar etti, yüzlerce taraftarı öldürüldü, binlercesi tutuklandı. 1989 yılında 15 yıllık dikta rejiminden sonra Pinochet’yi iktidardan eden ilk seçimler yapıldı. 2006 yılında ise ülke tarihinin ilk kadın başkanı Michelle Bachelet iktidara geldi. Endülüs Müslümanları veya Moriskolar Aurelio Diaz Meza’nın “Chronicles of the History of Chile” adlı eserinde kaydettiğine göre, yukarıda ismi geçen İspanyol kâşif Diego de Almagro’nun gezisinde Pedro de Gasco adında bir Morisko veya Moor, yani Endülüslü bir müslüman da bulunmaktaydı. Moor veya Morisko kelimesi, Batılılar tarafından zaman zaman Araplar, Berberîler ve Kuzey Afrika yerlileri için de kullanılmakla birlikte, daha çok Endülüs’ün müslüman sakinlerine verilen bir isimdir. Kelime Maure’ların ve Mauretania (Moritanya) olarak anılan krallıklarının isminden türetilmişti. Fakat sonradan sadece müslüman anlamına kullanılmaya başlanmıştır. Daha önce bu sayfalarda belli aralıklarla işaret ettiğimiz üzere, o dönemde Endülüs müslümanları Katolikliğe geçmeye zorlanıyorlardı. Ronald Segal’in “İslâm’ın Siyah Köleleri” (Islam’s Black Slaves, The Other Black Diaspora, New York 2002) adlı eserinde yer verdiği tespitlere göre, 1200’lere doğru 7 milyon civarına ulaşmış olan İber Yarımadası nüfusunun 5-6 milyonu müslümanlardan oluşuyordu. Baskılar sonucunda müslüman nüfus zamanla yok mesabesine indi. Zira müslümanlar artan baskılar karşısında din değiştirmek, dinini değiştirmiş gözükmek veya ülkelerini terk etmek mecburiyetinde kalmışlardı. Şili’ye Moriskoların gelişi, tarihe mal olan ve zamanla unutulan bir mesele halini almıştı. Fakat son günlerde Şili tarihçileri ülkelerinin müslüman geçmişini ve mirasını, Moriskoların Şili kültür ve kimliğine katkılarını araştırmaya önem verince, yeniden gün yüzüne çıkmaya başladı. Moriskolardan sonra Şili tarihindeki en büyük İslâm dalgası, 1856’da Osmanlı Devleti’nin Suriye, Lübnan ve Filistin gibi yörelerinden giden yerleşimcilerdir. Osmanlı'nın İki Kişilik Uzak Kıtası Resmi kayıtlara göre 1854’de ülkede iki Osmanlı vatandaşı mukimdi. 1865- 1875 nüfus sayımında da aynı rakam tespit olunmuştur. 1885 nüfus sayımında Osmanlıların sayısının 29’a yükseldiği görülür. Ama orijinleri ve inançları kayıt altına alınmamıştır. 1895 nüfus sayımında ise ülkede 76 Osmanlı vatandaşının bulunduğu ve 58’inin müslüman olduğu belirlenmiştir. 1907 nüfus sayımında müslümanların sayısı 1498’e yükselmişti. Hepsi de yabancı uyrukluydular. Genel nüfusun binde 4’üne karşılık geliyorlardı. Bu oran, Şili tarihinde o ana kadar tespit edilebilen en yüksek müslüman oranıydı. 1920’de müslüman sayısının 402’ye gerilediği görülür. Fakat 20’li yıllar müslümanlar açısından bereketli yıllardı. Santiago’da Şili’nin ilk müslüman teşkilatı, “Şili Müslüman Birliği Cemiyeti” 25 Eylül 1926’da kurulmuştu. Daha sonra 16 Ekim 1927’de “Dayanışma ve İslâmî Yardım Derneği” açılmıştı. 1952 nüfus sayımında müslümanların sayısı yeniden yükselişe geçerek 956’ya ulaşmıştı. 1960’larda ise yalnızca 522 kişiydi. On yıl kadar sonra 1431’i buldu. 1970’lerde ne bir imamları, ne de bir mabetleri vardı. Müslümanlar Suriye orijinli bir tüccar olan Tevfi k Rumi Dalu’nun evinde ibadet ediyorlardı. Şeyh Tevfi k Rumi, müslümanlara ölene kadar 60 yıl kesintisiz hizmet vermiştir. 1989’da ülkenin ilk mescidi olan Selam Mescidi’nin inşası tamamlandı. 1995’te Ternuco kentinde bir başka cami faaliyete geçti, 1998’de de Iquique’de yeni bir cami açıldı. Sayısal Artış ve Teşkilatlar Dönemi İstatistiklere göre bugün Şili’de 3196 müslüman var. İhtida eden Şilililerin çoğu ilk iş olarak isimlerini değiştirmektedirler. Sayılarının küçüklüğüne rağmen hiç de bütüncül bir görüntü sergilemeyen bu müslümanların çoğunluğu Sünnîdir. Bir miktar da Şiî vardır. Sufi grupların sayısı da az değildir ve hızla yayılmaktadırlar. Fakat bunlar genelde Araplar dışındaki müslüman kesim arasında taraftar bulmaktadırlar. Selam Mescidi 1 Ekim 1995’te Malezya Kralı tarafından açılmıştır. Cami, Venezuela ve Brezilya’daki camilerden sonra Latin Amerika’nın en güzel 3. camisidir. Üç katlı mescit, 500 kişilik cemaat kapasitesine sahiptir. İlk katta okuma salonları, çok amaçlı salon, abdesthane ve kafeterya bulunmaktadır. İkinci katta mescid ve nihayet üçüncü katta imam odası ve misafi rhaneler yer almaktadır. Müslümanlar sadece başkent Santiago’da teşkilatlanmakla yetinmemişlerdir. Mesela Ternuco şehrinde Ekim 2001’de “Müslüman Şili Birliği”ni kurmuşlardır. Birliğin hedefi İslâm kültür ve medeniyetini yaymak şeklinde belirlenmiştir. Şilili müslümanlar, dünyanın diğer yörelerinde olduğu gibi 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra zedelenen İslâm ve müslüman imajını düzeltmek için uğraş vermektedirler. Şilili mühtediler, katoliklerin hakim olduğu bir ülkede İslâm’ı yaşamanın güçlüğünü ve neler hissettiklerini anlatmak bile istemiyorlar. 11 Eylül saldırılarından sonra horlandıklarını; ağır şakalara ve sataşmalara maruz kaldıklarını yüzleri asılarak aktarıyorlar. Şili’de en çok da müslüman kadınlar zorlanmaktadır. Şili’de birçok islâmî teşkilat faaliyet sürdürüyor. Başkent Santiago’daki “Sociedad Musulmana de Chile Mezquita As-Salam” (Şili Müslüman Cemaati ve Selam Mescidi), Iquique’deki “Mezquita Bilal” (Bilal Mescidi) ve Coquimbo’daki “Centro Cultural Mohammed VI” (Kral Altıncı Muhammed Kültür Merkezi) bunlara örnektir. Müslümanlar hali hazırda Şili’de küçük bir azınlık teşkil ediyorlar. Ama şu kesin ki, Şili’de müslümanların sayısı günden güne artıyor. Tezatlar Ülkesi ve Patagonya Şili, 4300 kilometre uzunluğa sahip bir ülke. Yani neredeyse Danimarka’dan Sahra Çölü’ne kadarlık bir mesafe. Fakat en dar noktası 90, en geniş yeri 240, ortalama genişliği ise sadece 180 kilometreden ibaret. Şili birçok kaynakta “tezatlar ülkesi” olarak anılır ve bu nitelemeyi kesinlikle hak eder. Zira kuzeyden güneye çok farklı iklim, bitki örtüsü ve coğrafi şekillere sahip bir toprak parçası üzerine oturmuştur. Nitekim kuzeydeki çölü Afrika Sahrası’nı, güneydeki kanalları Norveç’i, Los Lagos’taki Osorna ve çevresi İsviçre Alpleri’ni, orta bölgeleri Akdeniz’i hatırlatır. Türkçe deyimlere, terimlere geçen ve belki de çoğumuzun Atlantis veya Mu ülkesi gibi sanal yahut hayali bir yer olduğunu zannettiği Patagonya’yı da unutmamak gerekir. Penguenleri, mavinin her tonundaki buzulları, nefes kesen şelaleleri, ıssız toprakları ile gören herkesi büyüleyen bu büyük, sessiz, kimsesiz, rengârenk diyar, Macellan tarafından keşfedildikten sonra (1520) asırlarca yerleşik dünyanın sona erdiği, siyah mucizeler, sisler ve fırtınalar ülkesi olarak bilindi. Görenlerin ifadesine göre çoğrafi bakımdan inanılmaz biçimde İç Anadolu’ya benzeyen Patagonya, Türkçe’de olduğu gibi daha birçok dilde ve hayal dünyasında, daha öteye gidilemeyecek ‘en uzak nokta’yı anlatan bir metafor (mecaz) olarak kullanılmıştır. İlk gezginler burayı nedense dev cüsseli yerlilerin, garip hayvanların ve kuşların vatanı olarak tanıttılar. On dokuzuncu yüzyılın sonuna kadar buranın mucizeler diyarı olduğu düşüncesi hiç değişmedi. Darwin gibi bilim adamları, toprağın altından çıkanlara bakarak Patagonya’yı tarih öncesinde yaşamış ve kiminin hâlâ yaşamakta olduğuna inanılan memelilerin mezarlığı olarak gördüler. Hatta Darwin ünlü Evrim Teorisi’ni 1831-1836 yılları arasında Patagonya’da yaptığı incelemelere dayandırmaya çalıştı. Ayrıca bilim adamları burada fosilleşmiş ormanlar, garip seslerin duyulduğu derin göller, güney sahillerinde ormanları bölen mavi renkli buzullar buldular. Bu uzak topraklarda kimsecikler yoktu ama birçok masal kahramanı vardı. Patagonya toprakları elbette sadece bunlardan ibaret değildir. Dünyanın Sonu diye adlandırılan Tierra del Fuego (Ateş Toprakları) da Şili’de yer alır. Ulusal Park, Dünyanın Sonu Müzesi, müze haline getirilen eski ünlü hapishane ve Jules Verne’in sözünü ettiği dünyanın sonundaki deniz feneri burada, Ushuaia’dadır. |