๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 27 Ağustos 2011, 12:58:46



Konu Başlığı: Ateşle Buzun Buluştuğu Yer
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Ağustos 2011, 12:58:46
Ateşle Buzun Buluştuğu Yer Kamçatka




Ahmet MİROĞLU kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Osmanlı Esirlerin İzinde


Kamçatka ismi tılsımlı bir kelime gibi gözüme ilk Tanpınar’ın Beş Şehir’inde çarpmıştı. Yazar, Birinci Dünya Savaşı’nda esir alınan Osmanlı askerlerinin buraya götürüldüğünden ve esaretten kurtulanların yurda dönüşünden söz ediyordu. Savaşın, yıkımın ve acının harmanlandığı satırlarda Tanpınar, yeterince açık olmasa da bunu ilk ağızdan, olayı bizzat yaşayan o askerlerin dilinden aktardığı izlenimini veriyordu.

Kamçatka, Amerika’da Alaska’nın tam karşısına, belki biraz güneye rast gelen, Rusya’ya bağlı büyük bir yarımadadır. Asya’nın en doğu ucudur. Üzerinde 29’u aktif yaklaşık 150-160 volkan vardır. Dünyanın volkanik fenomenidir. Yanardağlar UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır. Yarımada, aynı zamanda Asya kıtasının birinci derecede deprem bölgelerindendir. Yani durmadan sarsılır. Sarsıntıların şiddeti de epey yüksektir.

Burası, genel geçer bilgilere göre dünya ile 17. yüzyılda Ruslar tarafından tanıştırılmıştır. Kâşifi Mikhail Stadukhin’dir. Elbette keşif, Kamçatka’da hiç yerleşimci olmadığı anlamına alınmamalıdır. Ruslar gelmeden burada sonradan “yerli” olarak anılacak ve nüfusları 20. yüzyılda 3180’e düşecek (2002 nüfus sayımı) Itelmenler veya Kamçadallar oturuyordu.

Sizin de hemen tahmin edeceğiniz gibi, çoğumuzun adını ilk defa duymuş olabileceği, yerini haritada bile güçlükle bulabileceği, yanardağlarıyla, depremleriyle ve elbette çoğu, yılın dokuz ayı karla kaplı topraklarının buz kesen soğuğuyla meşhur Kamçatka, bugün Rusya’da 89 değişik bölgeye yayılmış müslümanların bulunduğu yerlerden birisidir.

Burayı İslâm’la Birinci Dünya Savaşı’nda esir alınan Osmanlı askerleri mi tanıştırmıştır, yoksa söz konusu tanışıklık çok öncelere mi dayanır, maalesef onu da bilmiyoruz. Fakat bildiğimiz bir şey var. Müslümanlar, inşasına 1993’te başladıkları camiyi henüz tamamlayamamışlardır. Üstelik başşehrin gözde bir mevkiinde bulunan caminin yerine zengin bir Rus kumarhane yapmak üzere göz dikmiş durumdadır. Şimdilik engellenen bu art niyetli girişim, müslümanlar yeterince ilgi göstermezlerse ibadethanenin yerinde Allah korusun kumarhanenin yükselmesiyle sonuçlanabilir.

Bir de şunu biliyoruz. Tatarlar, Azeriler, Çeçenler, Özbekler, Ahıskalılar, Dağıstanlılar ve Türkiye’den gitme Türkler, Kamçatka’da cemaat değilse de, on binlerle ifade edilen büyük bir nüfus oluşturmaktadırlar. Ne var ki müslümanların inançları tashih edilmeye, dinî bilgi ve yaşantıları iyileştirilmeye muhtaçtır.

Dünya’da Ezanın İlk Okunduğu Yer


Bugün dünyada ezan beş vakit ilk defa 53. boylama denk düşen Kamçatka’da okunuyor. Ve Kamçatka’daki müminler günün ilk namazını -mesela- Türkiye’den tam 12 saat önce eda ediyorlar. Dünya, Grenwich’i sıfır boylamı olarak kabul ettiği sürece bu durum değişmeyecek ve yılın 365 günü Kamçatka, dünyada ezanı ilk okuyan, namazı ilk kılan yer olacaktır.

Bugün sıfır boylamı İngiltere’de Greenwich’ten başlamaktadır. Ancak, Greenwich’ten önce başlangıç meridyeninin Paris’teki Saint-Sulpice Kilisesi’nden geçtiği kabul edilirdi. Nitekim Saint-Sulpice’in zeminine döşenmiş, “The Rose Line” (Gül Çizgisi) olarak adlandırılan pirinç yahut bakır levha, dünyanın başlangıç meridyeninin anısına hâlâ orada durur. Greenwich sıfır boylamı olma özelliğini Paris’in elinden 1888 yılında almıştır.

İslâm öğretisine ve konuyla ilgilenen müslüman bilim adamlarına göre ise sıfır boylamı Mekke’den geçer. Zira dünyanın ilk mescidini ve Kâbe’yi içinde barındıran Mekke, müslümanların maddi-manevi kıblesidir. Mübarek belde, inananlar açısından her daim “merkez” olma vasfındadır (Geniş bilgi için İbrahim Hakkı Erzurumî’nin Marifetname adlı eserine bakılabilir). Dolayısıyla belki gün gelir emanetin asıl sahibi unvanını Greenwich’ten geri alır. Ama o güne dek Kamçatka “ilk” olma özelliğini sürdürecektir.

Bereketli “Ateş Toprağı”


Ruslar burayı 17. yüzyılda keşfetmişlerdi. İlk kâşifler Moskova’ya “ateş toprağı” hikâyeleriyle dönmüşlerdi. Malum Kamçatka’nın yanardağları… Belki de yarımadanın ateş toprağı olarak adlandırılmasının başka bir sebebi de gayzerlerdi. Genellikle volkanik bölgelerde görülen ve “kaynaç” olarak da adlandırılan gayzerler, yer altından belli aralıklarla ve patlamalarla yüzeye çıkan sıcak su kaynaklarıdır. Gayzerler bazen sularını doğal bir fıskiye gibi 50 m. yüksekliğe kadar fışkırtabiliyorlardı. İlk gidenlerin dağlarından ateş ve duman eksik olmayan, durup dururken patlayarak yerden göğe kaynar sular fışkırtan ve depremlerle sarsılan bir toprak parçasını başka nasıl nitelemesi beklenirdi ki? Ama kâşifleri esas balık bolluğu ve kürk hayvanlarının çokluğu ilgilendirmişti.

Ruslar 1697’de harekete geçerek kürk avcıları için artık bir ticaret yolu halini almış Kamçatka Nehri kıyılarına iki kale kondurdular. Ruslara göre o tarihte yarımadanın yerlisi Itelmenlerin sayısı 12.680 civarındaydı. İlgi artarak devam ediyordu. 18. yüzyılda Ruslar tarafından Kamçatka’ya iki Kazak kolonisi kuruldu. Kazaklar kısa sürede bölgede ve yerliler üzerinde hakimiyet sağlayınca hükümet, talimatlarını uygulamak ve durumu düzeltmek üzere Atlasov’u gönderdi. Atlasov bu girişimin bedelini canıyla ödedi (1711).

Kamçatka’nın Rus Donanmasında görev yapan Danimarkalı Vitus Bering tarafından ikinci kez keşfedilmesi, bu toprak parçasının Ruslar tarafından sürgün yeri olarak kullanılmasıyla sonuçlandı. 1738’de yerli nüfus 8448’e gerilemişti. 1755’te Stepan Krasheninnikov “An Account of the Land of Kamchatka” adlı eserini yayınlayarak yarımadanın ilk detaylı tanıtımını yapmış oldu. Rus hükümeti yarımadaya yeni yerleşenlere toprak bağışlamak suretiyle Rus-Amerikan Şirketi’nin ticari faaliyetlerini teşvik etti. 1812’de yerli nüfus 3200’e gerilerken Rusların sayısı 2500’ü bulmuştu.

Yarımada 19. yüzyılda Fransızlarla İngilizlerin hücumuna maruz kaldı. Destansı bir direnişle müttefik ordularını püskürttü. Ardından Kamçatka’daki askeri liman taşındı. 1867’de Alaska Amerika’ya satıldı. Yarımadanın başkenti Petropavlovsk, artık Amerikan bölgelerine giden tacirlerle kâşiflerin geçiş noktasından ibaret bir yerdi. Rus nüfus 2500’de kalmıştı. Buna karşılık yerlilerin sayısı 5000’e çıkmıştı.

Kamçatka, İkinci Dünya Savaşı sırasında zor günler geçirdi. Savaştan sonra da askeri bölge ilan edildi. Yarımada artık Sovyetler Birliği’nin çok önemli bir nükleer denizaltı üssüydü. Kamçatka 1989’a kadar Ruslara, 1990’a kadar da yabancılara kapalıydı.

Yarımada bugün kayak tutkunlarının, yanardağ ve jeotermal incelemesi yapanların, boz ayıları ve somon balıklarını izlemek isteyenlerin, tabii güzelliklere, bitki ve hayvan çeşitliliğine vurgun doğa meraklılarının, eğlenceden ve maceradan hoşlananların turistik gezi ve turlarla ziyaret ettikleri bir yer halini almıştır.

Müslüman Gibi Yaşamak mı Yoksa Ölmek mi Zor?


Girişte de belirttiğimiz gibi yarımadanın islâmî geçmişi konusunda doyurucu ve yeterli bilgiye sahip değiliz. Halihazırda burada 20-30 bin dolayında müslümanın yaşadığı söyleniyor. Bu müslümanların büyük kısmı (neredeyse üçte ikisi) Kamçatka’daki nüfusun yarısını barındıran Petropavlovsk’ta ikamet ediyorlar. Ama bir camileri bile yok.
2007 Kasım ayında burada Cuma namazı kılan Türkiye’den gitme bir Türk’ün gözlemlerine göre, genellikle Cuma günleri bir araya gelen cemaat 30 m²’lik daracık alanda ibadetlerini yerine getirmeye çalışıyor. Bu imkan da üç beş yıl önce Kamçatka’yı terk edip Kazan’a yerleşen bir Tatarın evini cami olarak kullanılmak üzere bağışlaması sayesinde sağlanabilmiş. Yaşlıların cami-ev’e inebilmesi için teleferiğe ihtiyaç var. Cami, arabası olmayanların kolay kolay gelip çıkamayacağı bir yola sahip. Yerleşim yeri olduğundan ezan sesi dışarıya verilemiyor. Cemaatten bir Çeçen internetten iki sayfalık bir yazı indirmiş, camide bulunan bir gencin eline tutuşturuyor. O da ayağa kalkıp bu metni vaaz niyetine okuyor.

Burada doğru düzgün görev yapabilmek için mutlaka Rusça bilmek gerekiyor. Zira Rusça bilmeyen Özbek imam hatip, hutbeyi Arapça okuyor ama kimse bir şey anlamıyor. Caminin müezzini, hatta kamet getirebilecek düzeyde bir cemaati olmayınca Cuma namazında müezzinliği yapmak da yine imama düşüyor. Özbek imamın bütün yapabileceği -şimdilik- bundan ibarettir. Ne yazık ki camide vakit namazları kılınmıyor. Bayram namazları ise bütün dünyada olduğu gibi burada da cemaat sayısının birkaç kata çıkmasına sebep oluyor.

Kamçatkalı müslümanlar cenaze teçhiz ve tekfini konusunda maalesef tamamen hıristiyan âdetlerine teslim olmuş durumdadırlar. Meseleyi bilenler islâmî usulleri birer ikişer kabul ettirirken en büyük zorluğu cenazeyi kefenle defnetme hususunda çektiklerini belirtiyorlar. Hayatı boyunca basit bir takım elbise giyemeyen erkek müslümanlar, son yolculuklarına 700 dolarlık lüks ve markalı takım elbiselerle uğurlanıyorlar. Savunma ilginç: “İyi adamdı. Son yolculuğuna kötü ve basit kıyafetlerle mi çıksın?”

Bir de cenazeyi müslüman mezarlığında toprağa vermek mümkün olmuyormuş. Çünkü hiç kimse cenazesinin daha önce ölüp hıristiyan mezarlığına defnedilen yakınlarından uzakta bir yere gömülmesine asla rıza göstermiyor. Hıristiyanlar da isyandalar. Müslümanlara cenazelerini artık kendi mezarlıklarına defnetmeleri yönünde uyarılarda bulunuyorlar. Kaldı ki koca Kamçatka’da islâmî usullere göre cenaze teçhiz ve tekfinini tek bir kişi biliyor. Yani burada müslümanca yaşamak da zor, ölüp defnedilmek de… Onun için imkânı olanlar cenazelerini uçakla Kafkasya’ya veya Orta Asya’ya, memleketlerine göndermeyi tercih ediyorlar. Ya yerliler ve fakirler ne yapsınlar?

Halbuki Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılınca 3 çeyrek asırlık din karşıtı söylem ve eylemden vazgeçilmiş ve Rusya’da güya dinlere özgürlük verilmişti. Fakat az çok tahmin edilmesine rağmen, manevi tahribatın sonuçları tam kestirilememişti.

Yeşermedik Umutlar


Sovyetler Birliği dağıldıktan birkaç yıl sonra Kamçatkalı müslümanlar büyük bir aşkla Rusya’nın ve Asya’nın en doğu ucundaki ilk caminin temellerini atmışlardı.

Aslen Dağıstanlı bir beden eğitimi öğretmeni olan Müslüman Cemaatler Birliği Başkanı Osman Osmanov, caminin temellerini atarken 30 bin müslümana ibadet imkanı sağlayacak bir mabedin hayallerini kuruyor, hiç kimsenin buna karşı çıkmayacağını düşünüyordu. Fakat temelin atılışından sonraki günlerde Novaya Kamchtskaya Pravda Gazetesi cami inşaatına yönelik düşmanca haberler yayınlamaya başlayınca bunun hiç de böyle olmadığını gördü.

Gazete temel atma törenini Belediye Başkanınca yönlendirilen sorumsuz bürokratların işgüzarlığı olarak nitelendiriyordu. Gazeteye kalırsa başkan bir süre önce kendisine bahşedilen “Onursal Tatar” unvanının diyetini ödemekteydi.

Osmanov, ilerleyen dönemde cami inşasına yönelik “derin” düşmanlığı göğüslemeye çalıştı. 1 Ağustos 2000 tarihli The Moscow Times gazetesindeki habere göre önce arabası kundaklandı (1999), ardından annesine küfreden imzasız ve sayısı belirsiz tehdit mektupları aldı, derken medya organları savaş tamtamları çalmaya başladılar, polis de hukuk dışı usullerle bürosuna defalarca baskın düzenledi.

Siyasi partiler, kilise mensupları ve bazı sivil toplum kuruluşları işbirliği yapmışlar, halkı şehirlerinde bir cami inşaatı isteyip istemediklerine dair referanduma çağırıyorlardı. Jirinovski’nin Demokratik Liberal Partisi’nin (LPDR) il teşkilatı ve Slav Milliyetçi Yurtseverler Birliği (SNPU), cami inşaatının Slavların din ve şehircilik anlayışına doğrudan hakaret olduğunu ifade ederek uyarıyordu. Diyordu ki: “Oraya o caminin yapımı Kamçatka’ya yönelik müslüman akımını artıracaktır ve ileride müslümanlar Slavların yaşamasına bile izin vermeyeceklerdir!” Rus Ortodoksları da Kamçatka’nın eski bir Ortodoks bölge oluşundan dem vurarak referandumu destekliyorlardı. Cami ve İslâm karşıtı kampanya hız kesmeyecek gibiydi.

Yok mu Bir Hamiyet Sahibi?

Osmanov, cami yerinin şehir imar planına 1993’lerde konduğunu ve müslümanların kendilerine ayrılan yere bir ibadet merkezi, bir külliye yapacaklarını herkesin bildiğini anlattı durdu. Projeye 53.000 dolarlık bir harcama yapılmıştı ve bir o kadar da borçlanılmıştı. Halbuki yetkililer inşaatı bu saatten sonra başka bir yere taşımalarını istiyorlardı.

Yarımadada yaklaşık 400 bin kişi yaşıyor. Eski Sovyet vatandaşı ve 15 ayrı etnik gruba mensup yaklaşık 20-30 bin müslüman da burada ikamet ediyor. Müslümanların çoğu görevleri sona erince buraya yerleşmiş emekli askerlerden oluşuyor. Namaz kılınabilecek en yakın cami ise Sibirya’da Irkutsk kentinde bulunuyor. Irkutsk’la Kamçatka arası, dile kolay, tam 5000 km.

Tartışmalar ve karşı propaganda meyvesini vermekte gecikmedi. Belediyece camiye ayrılan 10 dönümlük alana mabedin bir kısmının, minarelerin tamamının temeli atıldı ve inşaat durdu. İnşaat 10 yılı aşkın bir süredir bitirilemediği için şehrin en iyi yerinde olan bu mekâna zengin bir Rus kumarhane yapmak üzere talip olmuş. Müslümanlar seslerini duyuramamışlar. Nihayet birkaç kişi toplanıp belediye başkanıyla görüşmüş ve kendisini yüksek makamlara şikayet edeceklerini açıkça belirtmişler. Bunun üzerine inşaat alanı ortada kalmış. Ne camiye devam edilebiliyor, ne de vazgeçilebiliyor.

Müslümanların inşaatı sürdürebilmeleri için önce belediyeye inşaattan arta kalan 40 bin dolarlık borcu ödemeleri gerekiyor.

Hamiyet sahiplerine duyurulur. Yoksa yine bize Akif’çesine:
“Ya hamiyetsiz olaydım, ya param olaydı!” demek düşecek, vesselam.