> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Diğer Yazılar > İbreti Alem Bir Savaş
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İbreti Alem Bir Savaş  (Okunma Sayısı 781 defa)
11 Ekim 2011, 18:57:49
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 11 Ekim 2011, 18:57:49 »



İbret-i Alem Bir Savaş: Haçova


Temmuz 2006 - 91.sayı


Murat AYDOĞDU kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.


Sabır ve zafer, biri diğerinden ayrılmayan iki dosttur. Muvaffak olmuş birini görüp de işin sırrını sorduğumuzda aslında cevabın ne olduğunu zaten biliriz. Ama zaferi nefsin feragatı olmaksızın kazandıracak formülü, var olmadığını bile bile arayıp dururuz. İşte önemli zaferlerimizden biri olan Haçova Meydan Savaşı, bu ibret gözüyle değerlendirilmelidir.

İslâm tarihi sabrın ve sebatın meyvesi olan zaferlerle doludur. Bazen bütün bir topluluk ümitsizlik bataklığının içinde kaybolup gitmek üzereyken, sabrı ve sebatı tavsiye eden birkaç kişinin direnci, kendisinden o ana kadar hiçbir işaret gelmeyen zaferin, akıl almaz suretlerde yüzünü gösterip müslümanların avuçlarının içine konmasıyla sonuçlanmıştır.

Kimi zaman bu zafer yüzünü öyle suretlerde göstermiştir ki, aynı şeylerle bir filmde karşılaşılsa mantıksız ve zorlama olarak değerlendirilebilir. Ama rahmetli Necip Fazıl’ın bir oyununda geçtiği gibi: “Hayat bir şeyi yapınca o şey tamamdır. Olurmusu, olmazmısı yoktur.”

Haçova zaferi işte böyle bir zaferdir. Ve İstanbul’un fethi nasıl Akşemseddin’siz düşünülemezse, Haçova zaferi de Hoca Saadeddin’siz düşünülemez. Sultan III. Mehmed onun dirayeti sayesinde, İslâm ve Osmanlı tarihinin en mühim ve ilginç zaferlerinden birini kazanan ordunun başında bulunma şerefine erişmiştir.

Padişah seferde gerek

Kanunî Sultan Süleyman’ın vefatının üzerinden otuz yıl geçmiş, bu sürede gerek II. Selim gerek III. Murad hiçbir sefere iştirak etmemişlerdi. Şimdi ise III. Mehmed’den istenen şey ordunun başında savaşa gitmesiydi. Zira Avusturyalılara karşı sürdürülmekte olan mücadele gerçekten de kritik bir noktaya gelmiş, Estergon Kalesi’nin yeniden düşman eline geçmesi ise, artık padişahın bu işi bizzat ele alması gerektiği hususunda genel bir kanaat oluşturmuştu.

Bu hususta III. Mehmed’i en çok teşvik eden kişi şehzadelik döneminden beri yanı başında bulunan hocası Saadeddin Efendi’ydi. Aynı zamanda tarih ilmiyle de meşgul olan Hoca Saadeddin iyi biliyordu ki, sultanlarının aralarında olduğunu bilmek, askerin cenk meydanındaki şevkini ve direncini umulmadık seviyelere çekebilen bir etkendi.

Sonuçta III. Mehmed, 20 Haziran 1596’da yanında hocası Saadeddin Efendi olduğu halde ordusunun başında İstanbul’dan Rumeli’ne doğru hareket etti. Hedef Macaristan Ovası’nın kuzeydoğu ucundaki Eğri Kalesi olarak belirlenmiş ve uzun bir yolculuktan sonra muhasaraya alınan kalenin zaptına muvaffak olunmuştu.

Kale düşmüştü ama Avusturya İmparatoru’nun kardeşi Arşidük Maximilien padişahın ordusuyla savaşmak üzere Eğri’ye doğru ilerlemekteydi. Osmanlı kaynaklarını esas alırsak, sadece Avusturya ordusu 200.000 kişilik düzenli bir orduydu ve Alman prensliklerinin gönderdiği askerler, Hollandalılar, Belçikalılar, İspanyollar, Fransızlar, Papalık askerleri, Floransalılar, Macarlar, Çekler, Erdelliler vs. de ilave edildiğinde yekün 300.000’e ulaşıyordu.

Keşif amacıyla Haçova mevkiine giden dördüncü vezir Hadım Cafer Paşa komutasındaki öncü birlikler, burada girdikleri çarpışmada bozularak geri dönmüş ve haçlı ordusunun durumu hakkında bilgi getirmişlerdi. Gelen bilgiler, padişahın böylesi bir orduya karşı savaş meydanında yer almasının riskleri konusunda herkesi düşündürmeye başlamıştı. Yaklaşan kış da, uzama ihtimali olan savaş konusundaki tereddütü artırıyordu.

Meşakkatsiz zafer olur mu?


Savaşmaksızın çekilmek de dahil, pek çok görüşün içinde en fazla ağırlık kazanan, bitkin durumdaki padişahın komutayı vezir-i azama bırakarak geri dönmesiydi. Hoca Saadeddin artık devreye girme zamanının geldiğine karar vermişti. Devlet denilen aracın padişahıyla, veziriyle, askeriyle, her şeyiyle hangi mefkûre için var olduğunu hatırlatma vazifesi Haçova’da onun omuzlarındaydı.

Toplanan savaş meclisinde Kur’an-ı Kerim’deki cihaddan geri kalanların durumu ve kendi yolunda savaşanlara Allah’ın vaadleri hakkındaki ayetleri zikrettikten sonra, padişahın bitkinliğini ileri sürenlere meşakkatsiz zafer olmayacağını ve böyle bir savaşta orduya bizzat padişahın komuta etmesi gerektiğini söyledi. Uzun yıllar hocalığını yaptığı III. Mehmed’i çok iyi tanıyan Saadeddin Efendi sesini biraz da yükselterek şunları ilave etti:

“Osmanlı Devleti’nde bir padişahın çok kuvvetli bir sebep olmadıkça düşmandan yüz çevirdiği işitilmemiştir.”

Padişaha izin yok

25 Ekim 1596 günü III. Mehmed olması gereken yerde, Haçova meydanında 140.000 kişilik ordusunun başındaydı.

İlk gün ufak tefek çarpışmalarla geçmiş, ikinci günün ikindi vaktinde ise düşman genel bir taarruza kalkarak Osmanlı birliklerini geriletmeye başlamıştı. Sağ kanadı iyice bozan düşman bu sefer de ordugâha yönelmişti. Kalabalık düşman karşısında tutunmaya çalışan asker de nihayet dağılmaya yüz tutmuş, ordugâha ulaşan haçlılar hazine sandıklarının üzerinde tepinip şarkı söylemeye başlamıştı.

Artık yenilgiyi geri çevirebilmek için hiçbir yol akla gelmiyordu. Bütün bu hengâmenin biraz ötesindeki otağında, üzerinde Peygamber Efendimiz s.a.v.’in hırka-i şerifi, elinde de mızrağı olduğu halde Sultan III. Mehmed endişe içinde olacakları bekliyordu. Yanıbaşındaki Hoca Saadeddin’in tavırları ise durumun vehametiyle tam bir zıtlık arz ediyordu.

III. Mehmed hocasına bu dakikadan sonra yapılması gereken şeyin ne olduğunu sorduğunda basit bir cevap aldı:

– “Padişahım, lazım olan, yerinizde sebat ve karar etmektir. Cengin hali budur. Ecdadınız zamanında olan tabur muharebeleri çoğunlukla böyle vaki olmuştur. Mucizat-ı Muhammedî ile inşallahu tealâ nusret Ehl-i İslâm’ındır. Hatırınızı hoş tutunuz.”

Haçlılar III. Mehmed’in otağının çevresine kurulan savunma hattını aşmaya çalışıyor, Hoca Saadeddin de düşmanı püskürtmeye uğraşan askerin maneviyatını artırıcı sözlerle harp sahasını dolaşıyordu.

Padişah gerçekten ciddi bir tehlike altındaydı ve devlet erkânı artık III. Mehmed’in çarpışmalardan uzak bir bölgeye nakledilme zamanının geldiğine karar vermişlerdi. III. Mehmed atının üzerindeydi ve yola çıkmaya hazırdı.

Fakat bir el atının gemlerine yapışmış gitmesine müsaade etmiyordu. Hoca Saadeddin’in ne bir yere gitmeye ne de kimseyi göndermeye niyeti vardı.

Ve zafer... Hem de mutfaktan!

Birlikler dağılıp askerî nizam bozulmasına rağmen düşmanla boğuşma devam ediyor, ne var ki durum her geçen dakika daha kötüye gidiyordu.

Ama o anda her şeyi alt üst eden olaylar cereyan etmeye başladı. Düşmanın yağmaya daldığı ordugâh tarafında tuhaf şeyler oluyordu. Mutfak personeli tencere tavalarla, kepçe kazanlarla, satırlarla, bıçaklarla, ellerine ne geçirmişlerse onunla taarruza kalkmıştı.

Deveciler, katırcılar, karakollukçular, seyisler de kazma, kürek, odun, balta ve kamçılarla kendilerini meydana atmışlar ve bir yandan da avazları çıktığı kadar bağırıyorlardı:

– “Kâfir kaçıyor!”

Halvetî Şeyhi Hızır Efendi de yüz kadar müridiyle düşmana saldırmış, bir yandan da gerileyen askerleri durdurmak için ayetler okuyordu. Manzarayı tamamlayan görüntü ise, bu toz dumanın orta yerinde, Hoca Saadeddin’in gemlerine sımsıkı yapışmış olduğu atının üzerinde kıpırdamadan duran Sultan III. Mehmed’di.

Bir anda tüm kararsızlığından sıyrılan asker sel gibi haçlıların üzerine akmaya başladı. Bundan sonrası, Osmanlı savaş tarihinin en büyük imha hareketlerinden biridir.

Yaralılar bir tarafa, 20.000’i sürüldükleri bataklıkta boğulmak üzere toplam 50.000 civarında haçlı askeri imha edilmişti. Pek çok esir, 95 büyük Avusturya topu ve düşman ordugâhındaki ağırlıklar ele geçirilmiş, Avusturya ordusu aldığı darbenin şiddetiyle uzun süre toparlanamamıştır.

Savaş meydanında nasıl durulması gerektiğini bilenler, Hoca Saadeddinler, bir kez daha zafere ermişlerdi. Ancak sebat etmekle, ayakları yere gömüp mücadele etmekle kazanılacak nimetlerin, kolay vazgeçme illeti yüzünden kapımızı çalmadan sessizce geçip gitmelerine müsaade etmemişlerdi.

Bu da bize bir ibret, bir hatırlatma olarak miras kaldı.

    Bir Savaşın İki Komutanı


    Saadeddin Efendi, 1598’de Şeyhülislâmlık makamına getirilmiş ve bir yıl sonra vefat etmiştir. Kabri Eyüp’te Dar-ül Kurra bahçesindedir. Kuruluşundan 1520 yılına kadar Osmanlı tarihini ele aldığı “Tacü’t Tevarih” isimli eseri meşhurdur. Ayrıca III. Murad’ın emriyle Abdülkadir Geylanî k.s. Hazretleri’nin menkıbelerini Türkçe’ye çevirmiştir.

    Halim selim, beş vakit namaz hususunda son derece hassas, Pegamber Efendimiz s.a.v.’in ismi her anıldığında ayağa kalkacak kadar edebli bir padişah olan III. Mehmed de Haçova savaşını da kapsayan seferinden “Eğri Fatihi” ve “Haçova Gazisi” ünvanları ile dönme şerefine nail olmuştur.

    Haçova’da müridleriyle beraber düşmanın üzerine atılarak askerlerin de gayrete gelmesinde büyük pay sahibi olan Şeyh Hızır Efendi ise, bu savaş esnasında şehitlik mertebesine ulaşmıştır.


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İbreti Alem Bir Savaş
« Posted on: 29 Mart 2024, 05:13:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İbreti Alem Bir Savaş rüya tabiri,İbreti Alem Bir Savaş mekke canlı, İbreti Alem Bir Savaş kabe canlı yayın, İbreti Alem Bir Savaş Üç boyutlu kuran oku İbreti Alem Bir Savaş kuran ı kerim, İbreti Alem Bir Savaş peygamber kıssaları,İbreti Alem Bir Savaş ilitam ders soruları, İbreti Alem Bir Savaşönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes