> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Diğer Yazılar > Ailemiz Nereden Nereye?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ailemiz Nereden Nereye?  (Okunma Sayısı 902 defa)
27 Ağustos 2011, 13:14:08
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 27 Ağustos 2011, 13:14:08 »



Ailemiz, Nereden Nereye?


Haziran 2008 - 114.sayı

Ayşe İZCİ kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Büyük aile kavramını unuttuk. Çocuklara bunun ne anlama geldiğini bile anlatamadan çekirdek ailemiz de çözülmeye başladı. Aklımızı başımıza toplamazsak bu durum bireylerin çözülmesine kadar gidecek. Sağduyusunu yitirmiş bireylerden oluşan bir toplum... Bu mu bizden beklenen?

İslâm düşmanlarından biri demiş ki: “Bir müslüman toplumu bozabilmenin tek yolu o toplumun ailesini dağıtmaktır.” Topla tüfekle mukaddesatımızı yıkamamışlardı. Soğuk savaşa başladılar. Sonuç mu? Her şey ortada.
Aile kurumumuz nereden nereye geldi, artık saklayacak bir şey yok. Gazetesiyle, televizyonuyla 24 saat çoluk çocuk herkesin gözü önünde.

Bu denli yoğun bir yozlaşma noktasına nasıl gelindi net bir izahını yapmak oldukça zor. Hemen her gün bulaşıcı virüsler gibi din, akıl, vicdan ve insanlık ile bağdaşmayan, şok edici sosyal vakalarla tüylerimiz ürperiyor. Kimi zaman tiksiniyoruz, kimi zaman onlar adına insan olmaktan hicap duyuyoruz. Şahsi veya kurumsal düzeyde güven ve emniyet hissedemiyoruz.

Bu devirde kadın olmak da, adam kalmak da zor. Cahiliye devri geri gelmiş gibi. Akıl var başta değil. Akıl var yaşta değil. Ortalama vatandaş profilimizin siması değişti. Kadın yıkılırsa toplum yıkılır. Kadını tutan yok; kadın sokakta, kadın yatakta, kadın batakta. Yalnız değiller tabii, yanlarında “erkek” var! Çocuklar nerede mi? Bilinmiyor!

Çağlar öncesi değil, sadece bir iki nesil evvel kadınımız sabrın, sebatın, iffetin, sadakatin, çalışkanlığın, tevekkülün sembolü idi. Övgülere mazhar olmuştu. Seferberlik yıllarında arpa ekmeği bulunca şükretmişler, bir zıbınla beş çocuk büyütmüşlerdi. O günlerden bugüne miras kalan anılar bizlere o denli anlamlı altın öğütler veriyor ki yad etmemek mümkün değil.

Baban Gelirse...


Balıkesirli eski ayakkabı tamircisi, kır pala bıyıklı Cevdet (Alkalp) dede vardı. Bir akşamüstü sohbetinde konu Çanakkale’ye gelince ağlamaya başladı ve o günlere dair şunları anlattı:

“Rahmetli babam Hafız Ali, Çanakkale’de kaldığında anamın karnında yedi aylıkmışım. Onu hiç tanımadım. Bir fotoğrafı bile yoktu. O günler çok zor günlerdi. Seferberliğin sıkıntıları, Kuvay-ı Milliye zamanı, işgal yılları, kurtuluş, yokluk, sıkıntı... Çocukluğumuz hep ekmek peşinde sıkıntıyla geçti.

Anam, benim çocukluğumdan itibaren her sokağa çıkışta, her nereye giderse yanıma gelir ve:

– Oğlum, ben pazara gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha!..
– Ben teyzene gidiyorum. Baban gelirse beni hemen çağır ha!..
– Ben komşulara gidiyorum baban gelirse beni hemen çağır ha, derdi.

Anam, babamı her zaman bekledi durdu.

Büyüdüm, dükkan açtım. Anam yine her bir yere gidişte dükkana gelir; gideceği yeri söyler ve ‘Baban gelirse çağır ha!..’ diye eklerdi. Aradan yıllar geçti. Anacığım ihtiyarladı. Gene hep değneğini kaparak bana gelir ve ‘Baban gelirse beni çağır ha!..’ diye tembihlerdi.

Günü gelip ağırlaştığında, ölüm döşeğindeyken bizimle helalleşti. ‘Bana iyi baktınız hakkınızı helal edin’ dedi. Sonra bana döndü ve yavaşça:

– Baban gelirse annem hep seni bekledi de, dedi. Birden irkilerek doğruldu ve kapıya doğru gülümseyerek ‘Hoş geldin bey, hoş geldin’ diyerek ruhunu teslim etti.”

Sabır ve Vefa

Nur içinde yatsın. Kadın gerçekten kadınmış... Bu kıssaya, görünüşe göre sığ bir yorum getirenler, kadının hafiften aklına zarar geldiğini veya ölüm gerçeğini kabullenemediği için böyle davrandığını zannedebilirler. Bilhassa onun zavallı olduğunu düşünmek ne büyük izansızlık olur!

Onunla gurur duydum, tarzına ve tevekkülüne derinden saygı duydum. Çünkü bu kadın kocasının şehit olduğunu elbette biliyordu. Buna mukabil şehitlerin ölmediğini de biliyordu. Cevdet dedenin hatıralarında annesinin sulu gözleri gözyaşları yok, metanet var.

Annemiz aslında kocasının bir gün çıkıp geleceğine de inanmıyordu. Peki niye bu senaryoyu sürdürmüş olabilir dersiniz: Biricik yavrusunun kendini babasız hissetmemesi için yapmıştır muhakkak.

Tek başına bir aileyi ayakta tutabilmek, bir erkek çocuğu yetiştirirken baba modelinin ve otoritesinin eksikliğini hissettirmemek için çok erdemli bir yaklaşım izlemiş. Çocuk psikolojisi kitaplarında yer verilmesi gereken örnek bir davranış sergilemiş farkında olmadan. Kendi öz değerlerini korumakta gevşek davranmamak için de şehidini hep yad etmek ona güç vermiş olmalı.

Evlenmeyi tercih etmemiş ama yetimim var diyerek de kapı kapı dilenmemiş. Oğluna erken yaştan itibaren bir kimlik aşılamış. Onu aile reisi tayin etmiş ve ona tabi olmuş. Sık sık kullanmış olduğu “Baban gelirse beni çağırmayı unutma ha!” cümlesiyle aslında demek istediği söz “Senin de bir baban vardı unutma ha!” ifadesidir. Bir yetim büyütebilme sorumluluğu böyle pembe hayalleri makul kılar. Herhalde acısını da katlanabilir seviyede tutmuş, depresyona-psikoza filan düçar olmadan bu annemiz de yaşayıp gitmiştir.

Ölüm döşeğinde iken şehidinin onu almaya gelmesine ise yorum yapmamız lüzumsuz olur. Ahde vefanın, sabrın, sadakatin mükafatı ömrün son nefeslerinde alınmaya başlanır elbet.

Bir Ailem Var


Gelelim günümüz ailesinin hal-i pür-melâline: Kadın, erkek veya çocuk... Hangi cihetten bakılırsa bakılsın, sorunlar çok ciddi ve büyük görünüyor. Aile müessesemiz can çekişiyor. Kanunların yetersiz kaldığı, hakimlerin hekimlerin çare bulamadığı, hatta kendilerinin de maruz kaldığı, uzmanların teşhiste zorlanıp tedavisinde çok zorlanılan çağın hastalığı “Manevi Yozlaşma” karşısında şaşkınız.

Yuvamız yıkılıyor. Boşuna çocukları oyuncakla, lafla kandırmayalım, onlar çok şanssızlar. Keşke bilgisayarları olmasaydı da iyi bir aileleri olsaydı. Onların anne babaları var ama öksüz gibiler. Onlar ne kusur işlediler ki bu mahrumiyeti hak ediyorlar? Bırakıp gidiliyor, sokağa atılıyor, eve kapatılıyorlar.

Bir halk hikâyemiz vardır: Evvel zaman içinde iki kadın bir bebeyi paylaşamazlar. Biri der “O benim çocuğum!”, diğeri der “Hayır onu ben doğurdum.” Bugünün tıbbî imkanlarına göre genetik test yapamayacaklarına göre bir çocuk başında kapışan iki kadın mahkemelik olur ve zamanın kadısının huzuruna çıkarılır ve mahkeme edilirler.
Kadı efendi her iki kadını da dinledikten sonra bilge bir tavırla “Hımmm... madem öyle, bu çocuğu ikinize paylaştırmak lazım..” der ve adamlarına bir kasap çağırtarak çocuğun satır ile tam ortadan iki eşit parçaya bölünmesini emreder. Gerçekten bir kasap elinde satırı ile çıkar gelir. Gerçek anne olduğunu iddia eden her iki kadın da şaşkın halde olanları izlerken, içlerinden biri ileri atılarak “Durun,” der. Sonra kadıya dönerek, “Kadı efendi ben davamdan vazgeçtim. Yeter ki çocuğu kesmeyin, varsın onun elinde büyüsün.”

Diğer kadın ise zafer kazanmış bir eda ile beklerken kadı efendi çocuğun gerçek annesinin kim olduğuna çoktan karar vermiştir. Çocuğun yaşaması için annelik davasından feragat eden kadını işaret ederek; “Çocuğu bu kadına verin, gerçek annesi budur!” der.

Gerçek anneler şimdi neredeler? Çocuklarını canları gibi sevdiklerini söyleyenler... Çok ucuz sebeplerle güya çocukların da iyiliğini düşünerek yuvayı tarumar etmek, kocalarının bir yanlışına karşı intikam peşinde olmak kolaya kaçmak oluyor. Bu devirde asıl marifet, evliliği sürdürebilmek ve her şeye rağmen yuvanın mutluluğu için kendinden feda edebilmektir.

Hanemize, iffetimize zarar gelmediği sürece çocuklarımız niye öksüz kalsın? Bu cümleler beyefendileri cesaretlendirmesin. Onlar da emanetlerine karşı sorumluluklarını bilsinler.

Gazete ilanlarıyla kirli sohbet hatlarında çalıştırılacak kadınlar aranıyor! Cep telefonları, internet bağlantıları uzakları yakın ederken, aynı hanedekileri ayrı dünyaların insanları haline getiriyor. Diyorum ki sevgili hanımlar, bu ahlâki çöküş furyasında kocasız yaşanmayacağı için değil, iman adına yuvayı ayakta tutabilirsek inanın çok büyük bir iş başarmış olacağız. Çocuk kokusu, cennet kokusu!..

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ailemiz Nereden Nereye?
« Posted on: 24 Nisan 2024, 05:48:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ailemiz Nereden Nereye? rüya tabiri,Ailemiz Nereden Nereye? mekke canlı, Ailemiz Nereden Nereye? kabe canlı yayın, Ailemiz Nereden Nereye? Üç boyutlu kuran oku Ailemiz Nereden Nereye? kuran ı kerim, Ailemiz Nereden Nereye? peygamber kıssaları,Ailemiz Nereden Nereye? ilitam ders soruları, Ailemiz Nereden Nereye? önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes