๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2012, 11:21:24



Konu Başlığı: Yargıda Sivilleşme
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2012, 11:21:24
Yargıda Sivilleşme
Mustafa ŞENTOP • 55. Sayı / DİĞER YAZILAR


Muvazzaf askerlere bazı suçlar bakımından sivil yargının yolunu açan kanun değişikliğinin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması ve yürürlüğe girmesi üzerine, CHP tarafından Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) dava açıldı.

Anayasa’nın 145. Maddesi’nde askerî yargının görev alanını belirleyen hüküm dikkate alındığında, aykırılık iddiasının doğru olmadığı kanaatindeyim. Askerî yargının görev alanına giren suçlar için Anayasa'nın 145. Maddesi dört ölçüt belirliyor: a) Asker kişilerin askerî suçları (Askeri Ceza Kanunu'nda suç olarak belirtilen fiiller), b) Asker kişilerin asker kişilere karşı işledikleri suçlar, c) Asker kişilerin askerî mahallerde işledikleri suçlar, d) Asker kişilerin askerlik görev ve hizmetiyle ilgili suçları.

Bu ölçütlere göre kanun değişikliğini değerlendirecek olursak, CMK’nın 250. Maddesi’nde belirtilen suçların askerî suç veya asker kişilere karşı işlenmiş suç kabilinden olmadığı görülüyor. Anayasa’nın 145. Maddesi’nde yer alan dört ölçütten ilk ikisi açısından Anayasa’ya aykırılık sorunu zaten söz konusu değil. Bu suçlar, başka bir ölçüt olan “askerlik görev ve hizmetiyle ilgili” olabilir mi? CMK’nın 250. Maddesi’nde belirlenen suçlar, “örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti veya suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklama suçu”, “haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlenen suçlar” yani mafya yapılanmaları çerçevesinde işlenen suçlar, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar”, “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”, “Millî Savunmaya Karşı Suçlar” ve “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” başlıklarıyla düzenlenmiş suçlar olarak sıralanıyor. Bu suçların askerlik görev veya hizmetiyle ilişkilendirilebilmesi de mümkün olmaz.

145. Madde’ye aykırılık bakımından tartışılabilecek tek ölçüt kalıyor, o da “asker kişilerin askerî mahallerde işledikleri suçlar” ölçütü. Burada değerlendirme yaparken unutulmaması gereken en önemli husus, sivil yargının görev alanı bütün suçlar bakımından değil, sadece CMK’nın 250. Maddesi’nde belirli olarak sayılan suçlar bakımından genişletiliyor. CMK’nın 250. Maddesi’nde sayılan suçlar ise, hemen hemen ya örgütlü suçlar olmaları sebebiyle “suç mahalli” kavramını devre dışı bırakan suçlar ya da suç konusu fiilin tabiatı icabı münhasıran askerî mahalde işlenemeyecek suçlardır. Bu suçlara konu fiillerin askerî mahaller dışında da bir bağlantısı ve devamlılığı olmalı. Anayasa'nın 145. Maddesi'nde belirlenen dört ölçüt bakımından da yapılan kanun değişikliğinde kanaatimce herhangi bir sorun bulunmuyor.

Anayasa’ya aykırılık sorunundan daha önemli bir sorun vardır; o da kanunun Anayasa’ya aykırı bulunması ve AYM tarafından iptal edilmesi halinde ortaya çıkacak durum. AYM’nin önüne götürülen 5918 sayılı kanunun 7. maddesindeki şu ifade: “…maddenin üçüncü fıkrasının son cümlesinde geçen “hâli dahil” ibaresi ise “hâlinde” şeklinde …”. AYM, Anayasa’ya aykırı bulursa bu ifadeyi iptal edecek. Bu ifadenin iptal edilmesi, yapılan kanun değişikliği öncesi duruma dönülmesini sağlayabilecek mi? Kesinlikle hayır. Çünkü AYM’nin, bir kanun değişikliğini iptal etmesi halinde, değişiklik öncesindeki kanun kendiliğinden yürürlüğe girmiyor. Yani, değişiklik öncesi duruma dönülmüş olmuyor.

Kanun değişikliklerini, iptale konu olmaları bakımından iki gruba ayırabiliriz. Birincisi, kanunda hiçbir şekilde yer almayan, bulunmayan yeni bir hüküm getiren değişiklikler, ikincisi ise, kanunda yer alan bir hükmü değiştiren kanun değişiklikleri. Yepyeni bir hüküm getiren kanun değişikliği iptal edildiği zaman, TBMM’nin yapmış olduğu değişiklik bütünüyle hükümsüz hale gelecek; hiç yapılmamış sayılacaktır. İkinci halde, yani, mevcut kanunun değiştirilmesi halinde ise, getirilen yeni hüküm iptal edilmiş olmakla beraber, önceki hüküm de eski halini koruyor olmayacak. Böyle bir durumda, iptal kararıyla beraber bir “boşluk” ortaya çıkacak.

Var olan bir kanun hükmünün değiştirilmesinde, diğer durumdan farklı olan husus, TBMM’nin iki farklı iradesinin tek bir işlemde birleşiyor olması. Birinci irade, mevcut kanun hükmünün yürürlükten kaldırılması iradesi, ikinci irade ise, yeni kanun hükmünü getirme iradesi. AYM, bu iki iradeden, sadece ikincisini denetleyebilir; getirilen yeni hükmün Anayasa’ya uygunluğunu inceleyebilir. İlk irade, yani, mevcut kanun hükmünün kaldırılması iradesiyle ortaya çıkan tasarruf AYM tarafından denetlenmesi mümkün olmayan bir tasarruf. Bir kanun hükmünün yürürlükten kaldırılması anayasaya nasıl aykırı olabilir?

Bir kanunu, hükmünü değiştiren kanun iptal edildiğinde, getirilen yeni hüküm iptal edilmiş olur; ama eski hüküm yürürlüğe girmiş olmaz. Aksine bir durum, Anayasa’nın 153. maddesinde yer alan, “Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez” hükmüne de aykırı olacak.

O halde, AYM 5918 sayılı kanunun 7. maddesinde yer alan, tartışma konusu ifadeyi iptal ettiği takdirde bile, askerlerin CMK 250. maddede yer alan suçları bakımından askeri mahkemelerde yargılanmasını sağlayacak bir hüküm mevcut olmayacak. Böyle bir durumda ortaya bir kanun boşluğu çıkacak, belki AYM iptal kararının ileri bir tarihte yürürlüğe girmesini isteyerek TBMM’ye yeni bir düzenleme yapması çağrısında bulunacak.

Bazı suçlar bakımından askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasına imkân veren yeni düzenleme Cumhurbaşkanı’nca onaylanıp yürürlüğe girdikten sonra, artık dönüşü olmayan bir yola girildi. AYM’de dava açmak da, Mahkeme’nin iptal kararı vermesi de eski hale dönüşü sağlamayacak. Artık bu konuyla ilgili daha ayrıntılı düzenlemelerin yapılması ve askerî yargının görev alanının başta Anayasa’nın 145. Maddesi olmak üzere bazı temel kanunları değiştirerek bir hukuk devletine yakışır şekilde sınırlandırılması yolunda adımlar atmak gerekiyor.