๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 27 Mayıs 2012, 11:26:30



Konu Başlığı: Türkiye eksen mi değiştiriyor eksen mi kuruyor
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 27 Mayıs 2012, 11:26:30
Türkiye eksen mi değiştiriyor, eksen mi kuruyor?
M. Mücahit KÜÇÜKYILMAZ • 58. Sayı / KÖŞETAŞI


Türk dış politikasıyla ilgili olarak son günlerin en çok merak edilen konusu Türkiye’nin eksen değiştirip değiştirmediği. Aslında Ortadoğu’da gittikçe güçlenen ve stratejik hamleleri öngörülemez hale gelen Türkiye, kimilerini endişelendiriyor. Peki değişen eksen ne; Türkiye hangi eksenden hangisine kayıyor?

Tartışmada adı konulan en somut eksenlerden biri Doğu, diğeri Batı! Yani tartışma ancak bu kadar berraklaşabiliyor. Doğu denince Orta Asya’dan Uzak Doğu’ya, Rusya’dan Hindistan’a, Japonya’dan Çin’e, İran’dan Arap Dünyası’na, hatta kimilerine göre Kuzey Afrika’dan İsrail’in de içinde bulunduğu Yakın Doğu coğrafyasına kadar geniş ve heterojen bir alan söz konusu.

Batı’ya gelince, o da yekpare bir bütün arz etmiyor. Örneğin, onlarca aktörden oluşan Avrupa Birliği, coğrafi olarak içine aldığı İsviçre, Norveç gibi ülkeleri siyasi olarak birliğe katılmaya ikna edemedi. Yine Kuzey Amerika kıtasında bulunan 50 eyaletli Birleşik Devletler ile Meksika ve Kanada; hatta Güney Amerika kıtasında bulunan Latin ülkeleri... Bunların hepsi Batı ekseninin coğrafi tanımının içinde yer alıyor.

Ancak Soğuk Savaş zihniyetiyle düşünmek bugün mümkün olsaydı, daha net çizgilerle belirlenmiş bir eksen tartışması yapılabilirdi. Mesela II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla Almanya’nın doğusu, Batı İttifakı ekseninden Sovyet Bloğu’na kaymıştı.

Çizgilerin iki kutuplu dünyadaki kadar kes(k)in olmadığı konjonktürlerde ise, yeterli sosyo-ekonomik güce sahip olmayan devletler denge politikası izlerken, güçlü devletler eksen oluşturmaya çalışır. Nitekim Atatürk, “Amerika milletine hitaben” kamera karşısında yaptığı konuşmada olduğu gibi onlarla da sıcak ilişkiler geliştirmişti; Türkiye’nin Kalbi Ankara belgeselini Sergey Yutkeviç’e çektirecek kadar Sovyet Rusya ile de yakınlaşmıştı.

Cumhuriyetin ilk yabancı devlet adamı konuğu Afgan Kralı Emanullah Han’dı. Onu İran Şahı Pehlevi, Irak Kralı Faysal ve İngiltere Kralı VIII. Edward izledi. Kellog Paktı, Balkan Antantı, Sadabat Paktı gibi ittifaklar da Atatürk döneminde uygulanan çok boyutlu diplomasinin göstergeleri...

Milattan sonra 5. yüzyılda hüküm süren Avrupa Hun İmparatoru Attila’dan beri Türklerin Batı eksenine kaydığı biliniyor. Fakat bu kayma, bir yakınlaşmadan ziyade, yurt arayışı ve fetih hareketi olarak ortaya çıktı. Benzer süreçler, Selçuklu, Osmanlı Devletleri ile devam etti. Ta ki 1699 yılında imzalanan Karlofça Anlaşması’na kadar...

Sırbistan’ın da ekseni kayıyor!
Geçenlerde Sırbistan’a giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Karlofça Anlaşması’nın imzalandığı kasabada Barış Şapeli’ni ziyaret etti. “Türkler tekrar gelmesin” diye 310 yıldır kilitli bulunan kapı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın gelişinin şerefine açıldı. “Türkiye ile barış olmadan dünyada barış yapılamaz” diyen Sırp Cumhurbaşkanı Tadiç’in sözleri çok anlamlıydı:

“Balkanlar Türkiyesiz düşünülemez. Türkiye, Balkanlar’da en önemli ortağını Sırbistan olarak görebildiği takdirde Doğu Akdeniz’in, Avrupa’nın ve özelde de Balkan Coğrafyası’nın istikrar ve barışını sağlamış olacağız”.

Mesele İsrail ekseninden çıkış mı?
İşin aslı, eksen tartışmalarının alevlendiği dönemlerin ortak bir özelliği var: Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan her gerilimde, dış ve iç kamuoyunun bir kısmında “Türkiye eksen mi değiştiriyor?” telaşı başlıyor. Davos krizi ile zirve yapan ve gerçekte Türkiye’nin “kendi başına bir özne olarak” politika belirlemesinden duyulan rahatsızlığı gösteren bu tartışma, 20. yüzyıl boyunca şekillenen geleneksel çıkar ilişkilerinin yerel ve uluslararası düzeyde yeniden yorumlanacağı korkusuyla da bağlantılı.

Oysa günümüzde başta Avrupalı devletler olmak üzere, pek çok ülkenin, İsrail’in Filistinli sivillere karşı orantısız şiddet uygulamasını eleştirirken ve hiçbiri hakkında eksen tartışması yapılmazken, Türkiye, niçin anti-semitizme varan suçlamalarla karşılaşıyor? Türkiye, yeniden ekonomik, sosyal ve siyasi yapılanma çerçevesinde, Soğuk Savaş sonrasının nispeten kaotik durumunu anlamlandıracak bir dış politika açılımı yaşıyor. Fakat sivil ve askerî kurumların genel mutabakatına da yansıyan bu yeni yaklaşımın sonucunda, Türkiye ile ikili ilişkilerinde daima ayrıcalıklı olmaya alışmış bazı aktörler, diğerleriyle eşdeğer statüde ele alınıyor.

Osmanlı’nın çekilmesinden sonra, Türk dış politikasında geri plana düşen Ortadoğu, Kuzey Afrika, Balkan ve Kafkas ülkeleri için ise, yeni dönemde Türkiye bir çekim merkezi haline geliyor. İşte asıl eksen sorunu burada; yani Türkiye’nin “eksen” kurmaya başlamasında!