> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Prof. Dr. Ayten Altıntaş
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Prof. Dr. Ayten Altıntaş  (Okunma Sayısı 1555 defa)
09 Temmuz 2012, 16:23:44
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 09 Temmuz 2012, 16:23:44 »



Prof. Dr. Ayten Altıntaş: Modern tıp, çıkmazını alternatif tıp ile aşacak
Sadık ŞANLI • 71. Sayı / SAĞLIK


Son yıllarda gerek ülkemizde gerek ise dünyada bitkilerle tedavi metoduna dayalı alternatif tıbba büyük bir yöneliş olduğunu görüyoruz. Bu duruma birçok sebep gösterilebilir. Modern tıbbın imkânlarının tüm hastalıkların tedavisini mümkün kılmamasının yol açtığı alternatif arayışların yanı sıra, kullanılan kimyasal ilaçların yan etkilerinin kalıcı hasarlar bırakmasını insanların modern tıptan yüz çevirmelerinin başlıca sebepleri arasında sayabiliriz. Bunların dışında, 150 yıllık bir geçmişe sahip modern tıbbın öncesinde kullanılan ve binlerce yıllık bir birikime sahip olan eski tıbba dair yapılan araştırmalar da ortaya koyuyor ki, iki tıbbın amaçları, öncelikleri, insana, sağlığa ve hastaya bakış açıları ve tedavi usulleri arasında belirgin farklar var. Bu vesileyle söz konusu farkları ve her iki tıbba dair önemli detayları ülkemizin tıp tarihi konusundaki uzman isimlerinden biri olan Prof. Dr. Ayten Altıntaş ile konuştuk. 32 yıllık tıp tarihçisi olan, 10 yılını Topkapı Saray Kütüphanesi’nde Osmanlı tıbbı üzerine araştırmalarla geçiren Altıntaş’tan oldukça ilginç bilgiler edindik.

Osmanlı tıbbı merkezde olmak üzere, sizi eski tıbba yönelik araştırmalar yapmaya iten sebepler nelerdi?
32 senelik tıp tarihçisiyim. Tıp tarihinde önce müesseseleri çalıştım; okullar, mektepler, tıp eğitimi vs. Fakat bu arada beni ilgilendiren, bir yerde bir şekilde içine alan eski Osmanlı tıbbındaki tedavilerdi. Diğer yandan da eczacı orijinli olduğum için eski tıpta oldukça yer bulan bitkiler beni çok ilgilendiriyordu. Dolayısıyla eski Osmanlı tıp kitaplarını incelemeye başladım. Ve o hale geldi ki, Osmanlı’nın klasik döneminde yazılan tıp kitaplarının hemen hepsine hakimim. Okudum, inceledim, o kitapların çoğu da bilgisayarımda. Burada tabii çok önemli bir şey gördüm ve bunu ön plana çıkartmayı istedim.

Neydi gördüğünüz?

Osmanlı tıbbına dair kitapların yüzde 60’ı sağlıklı yaşam hakkındadır. Kitapların başında insanların çok kolaylıkla yapabilecekleri, öğrenebilecekleri ve uygulayabilecekleri bilgileri yazarlar. Ondan sonra ise eğer hastalık varsa baştan ayağa doğru hastalıkları sıralayıp, hangi ilaçlarla tedavi edileceğini anlatırlar. Yani sağlıklı yaşam çok önemlidir, nasıl hasta olunmaz, önce onu anlatırlar. Sonra da hastalık ve tedavi anlatılır. Her şey buna göre ayarlanmıştır.

MODERN TIP DUVARA TOSLADI

Eski tıp hastalanmadan önce önlem almak üzerine kurulu yani…

Bu çok doğru. Tıbbın ilk çağlardan bu zamana değin gelişimini çok iyi biliyorum. Bugünkü tıp tamamen Batı’daki yenilenme döneminin ürünüdür, kimyasal tıbbın getirisi olan tıptır. Ve bugün, bu tıbbın sonu gelmiştir, duvara toslamıştır. Dolayısıyla bugünkü tıp yeni arayışlar içindedir.

Ne tür arayışlar söz konusu?
Dünyadaki sağlık politikalarının nereye gittiğini görüyoruz. Alternatif tıbba doğru gidiyorlar. Bu sadece benim fikrim değil. Devletlerin sağlık politikalarını incelersek, alternatif, yumuşak, tamamlayıcı tıp dediğimiz tıbba doğru bir yöneliş olduğunu çok iyi görüyoruz. Bundan 4 yıl önce ABD Başkanı Bush ile İngiltere Başbakanı Blair bir antlaşma imzaladılar ve binlerce yıllık geçmişi olan alternatif tıbbın bugünkü tıbbın içine alınması, bu alana büyük yatırımlar yapılması kararı aldılar. Bu büyük bir zafer olmakla birlikte, bugünkü tıbbın da bir yerde çıkmazda olduğunun işareti. ABD sağlık teşkilatı yaptığı istatistikî araştırmalarda, ABD halkının normal polikliniklerden, hekimlerden daha fazla alternatif tıbba yöneldiğini tespit etmiş. Durumu o zaman kavramış ve nedenini araştırmışlar.

Ortaya ne çıkmış peki?
Ortaya şu çıkıyor: Bugünkü tıp hastayı parça olarak görüyor. Sadece karaciğerini, böbreğini ve sair organlarını görüyor, derisiyle, kulağıyla ilgileniyor. Eski tıp ise hastayı bütün olarak görür. Ve daha da önemlisi hastayı dinler. MÖ 500’de Hipokrat der ki: “Her şeyi bırakın hastaya bakın. Tenine, rengine, nabzına, ateşine… Sonra sorun; ne yiyor, ne içiyor, nereden gelmiş?” Eskiden hekimler, hasta odasına girdiği andan itibaren şöyle bir bakarak teşhis ederlerdi. Sonra da hastaya şikâyetini sorar, anlattırırlardı. Şimdiki hekimlerin hastayı dinlemeye vakti yok. Bugün tüm dünyada hasta dinlenmiyor. Hastanın sadece idrar ve kan tahliline bakılıyor.

BUGÜNKÜ TIP HASTAYI GÖRMÜYOR

Ne zaman ve nasıl başladı bu farklılaşma?

1850 yılında insan bünyesi laboratuara sokuldu ve bütün yerine parçalardan ibaret görüldü. Bugünkü tıp hastayı görmüyor. Hastadan tetkikler, kan ve idrar tahlili isteniyor, onlara bakılarak hastaya ilaç veriliyor. 150 senelik kısa bir geçmişe sahip olan kimyasal esaslı tıp nedeniyle binlerce senelik geçmişi olan tıp yok sayılmıştır. Bu 150 senelik tıp sadece kendini, kendi ilacını kabul etti ve daha önceki tıbbı elinin tersiyle itti. Biz de bunu yaptık. Oysa bizim tıbbımız evrensel bir tıp idi. Cumhuriyet ile beraber yeni hekimler yetişti, yeni tıp uygulandı ve eskiye dair her şey görmezden gelindi, yasaklandı. Yeni tıp hekimlerinin anılarını çokça dinledim. Çok büyük hatalar yapılmış. Bu sebeple ortaya çok büyük problemler çıktı.

Ne tür problemler yaşandı?
Mesela çok basit bir örnek vereyim: Daha çok alternatif tıbba yakın bir doktor tanıdığım, kalp hastasının röntgenine bakıyor. Hasta olan beyefendi iri yarı bir bünyeye sahip. Röntgenine göre ciddi kalp problemi var ve ameliyata girecek. Doktor hastaya bakıyor, “Hayır bu film senin değil. Bu ufak bir kalp, ufak bir bünyeye ait.” diyor. Bir araştırıyorlar ki, filmler karışmış, o beyefendinin hiçbir rahatsızlığı yok. Tabii hastayı ameliyata sokmuyor. Böyle binlerce örnek var. Bir başka örnek daha vereyim: Babamın bir arkadaşı Doğu’ya göreve gitmiş. Orada kendisine bir hasta geliyor. Derisinde ciddi yaralar var. Doktor yapabileceği her şeyi yapıyor fakat yaralar iyileşmiyor. Hasta bir müddet sonra gelmiyor artık. Uzun bir süre sonra başka bir sebeple geldiğinde, hekim, “Ne oldu senin yaraların?” diye soruyor. Hasta ise “Bizim civarda bir kocakarı var. Onun yün çorabının içinde yeşil bir şey vardı, onları sürdü, yaralarım iyileşti.” cevabını alınca, doktor nasıl kızıyor; “Sen delisin, nasıl yaparsın bunu, kangren olacaksın!” diyor. Bu doktor seneler sonra bana dedi ki, “Hatalı olan benmişim. O hastaya bu nasıl oldu, bir getir, nasıl yapıyor bakalım deseydim, belki penisilini biz bulacaktık.”

Eski tıpta hastaya ve hastalığa yaklaşım nasıldı?
150 senelik tıbbın yaptığı tek şey hastalık teşhisi ve tedavidir. Sağlıklı yaşamayı asla dikkate almamıştır. Ama bizim öyle büyük bir geleneğimiz var ki, hekimlerin yıllarca söylediği sağlıklı yaşam insanlara öylesine etki etmiştir ki hayretler içerisinde kalıyorum. Bugünkü –eğer kaybetmediysek– yemek usullerimiz, adetlerimiz, şekillerimiz, her şeyimiz doktorların söylediği sağlıklı yaşamdır. O bilgiler gelenek, adet, annelerimizin uygulamaları haline gelmiştir. Dolayısıyla bizim büyük bir sağlıklı yaşam geçmişimiz var. Ve bu yakın zamana kadar da vardı. Unuttuk ama vardı.

Hasta olmamak için neler tavsiye ediliyor?
Muhteşem şeyler var. En başta yaşadığınız yerin havası nasıl olacak, evler nereye yapılacak, içtiğiniz sular hangi standartlarda olacak, bunlar detaylarıyla belirtilmiş. Eski hekimler kesinlikle en sağlıklı yaşamın dağlık, yüksek yerlerde olduğuna inanırlar. Deniz kenarları nemli ortamlarından dolayı sağlık açısından asla iyi değildir. Çok sıcak havanın iyi olmadığına inanılır. Kurulacak evlerin güneye ve doğuya bakmasına önem verilir. Basık yerlerde yaşanmaması taraftarıdırlar. Çok büyük ağaçların altında oturulmamasını isterler. Bugün bunun yoğun elektrik enerjisi çektiğini, negatif enerji yaydığını biliyoruz. Diğer yandan içilecek suyun kalitesine uzunca değinirler. Osmanlı’ya göre kaynak suyunun kaynadıktan sonra mutlaka akması ve güneş görmesi, temizlenmesi gerekiyor. Yani bugün sık tükettiğimiz kaynak suyu o dönemde o kadar da makbul değil. Dere suyunu önemserler, eğer yaşadığınız yerde sular kötüyse, acıysa onları tuzundan veya sodasından temizleme usullerini belirtirler.

GELECEK ORGANİK TARIMDA

Beslenme konusunda neler söylüyorlar?

Eski hekimler çok yeme içmenin zararlarına binlerce kez değinirler. Günde en ideal olanın sabah ve akşam olmak üzere iki öğün yemek olduğunu söylerler. Bir yemeği yedikten sonra yemek yemeniz için en az 4 saat geçmesi gerektiğini söylerler. “Yemek üzere yemek cinayettir” derler. Yemeğe başladığımız anda hazım başlıyor. Bu sebeple yemek hızlıca yenmeli ve sonrasında mümkünse su dahi içilmemelidir. Mideye kalp kadar önem verirler. Eski tıbba göre yediğiniz yiyeceklerin kalitesi sadece vücudunuzu değil, düşüncelerinizi de etkiler. Bu sebeple yemeği çok dikkatli ve az yemek lazım. Çok çeşitli asla istemezler. Mesela yumurtanın yanında peynir, balığın yanında yoğurt asla yenmez. Farklı proteinleri yan yana almazlar. “Şunları şunlarla yemeyin” diye çok net olarak söylenir. Birtakım yemekler, örneğin koyun eti ekşilerle yenmez. Mümkün olduğu kadar çorba içerler. Hangi mevsimlerde ne yenilecek ona da çok önem verilir. Bütün gıdaları ayırmışlardır, hangisi yazın, hangisi kışın, ilkbahar ve sonbaharda yenecektir, bunları belirtmişlerdir. Yazın sıcak olduğu için yoğurt, salatalık, marul gibi serin nitelikli gıdalar, meyvelerden az şekerli olanlar, kışın ise yağlı yiyecekler tercih edilir. Ayrıca çocukların, yaşlıların, genç erkeklerin ve kadınların yiyeceği gıdalar da farklıdır. Çok ağır yiyecekler çocuklara yedirilmez. Mümkün olduğunca hafif gıdalar azar azar yedirilir. Yemeğe başlamadan önce ve yemeği bitirirken bir parça tuz yemek de hazmı ko...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Prof. Dr. Ayten Altıntaş
« Posted on: 28 Nisan 2024, 20:23:58 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Prof. Dr. Ayten Altıntaş rüya tabiri,Prof. Dr. Ayten Altıntaş mekke canlı, Prof. Dr. Ayten Altıntaş kabe canlı yayın, Prof. Dr. Ayten Altıntaş Üç boyutlu kuran oku Prof. Dr. Ayten Altıntaş kuran ı kerim, Prof. Dr. Ayten Altıntaş peygamber kıssaları,Prof. Dr. Ayten Altıntaş ilitam ders soruları, Prof. Dr. Ayten Altıntaşönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes