๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 18 Ağustos 2012, 15:47:32



Konu Başlığı: Türk Edebiyatı’nda fantastiğin serüveni
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 18 Ağustos 2012, 15:47:32
Türk Edebiyatı’nda fantastiğin serüveni
Murat ERGÜN • 90. Sayı / DİĞER YAZILAR


Fantastik edebiyatın verimlerini dünya edebiyatı yavaş yavaş terketmeye başladı. Oysa Türk Edebiyatı’nda genç kuşak yazarlardan başlayarak fantastiğin dünyasına göz kırpan, kucak açan sanatçılar görüyoruz. Ne yazık ki fantastik edebiyat, doğru ve ölçülü yaklaşılmadığı sürece yazarını darmaduman eden bir yapıya sahip. Özellikle günümüzde genç yazarlar fantastiğin ağır yükü altında eziliyorlar. Bunun sebebi açık: Yerli ve geleneksel kültürü yeterince bilmemek.

Türk Edebiyatında Fantastiğin Kökenleri adıyla, fantastik edebiyata kaynaklık eden kültürü, dini, tarihi ve coğrafyayı ele alarak alanında tek diyebileceğimiz bir esere imza atan Gönül Yonar’ın, Batı’da varlık sahası bulan fantastiğin, ilahi ve metafizik olandan soyut olduğu için Batı zihni tarafından hayatına son verilmesini anlatması oldukça ilgi çekici.

Mucize ve keramete inanmayan akılcılığın, Doğu toplumlarında varolan Doğu mitolojisine ve Kur’an-ı Kerim’in kıssalara dayanan tahkiyesine anlam verememesi anlaşılabilir bir durum. Bu yazı vesilesiyle fantastiğin doğu toplumlarındaki dünyasına ve Türk Edebiyatı’nda bir sanatçının kullandığı fantastik ölçütlerin kaynağının nerelerde gizli olduğuna bakmaya çalışacağız. Şüphesiz karşımıza çıkan ilk unsur mitoloji olacak. Daha sonra Hint ve İran edebiyatı, sonra da Kur’an-ı Kerim. Yonar’ın çizdiği bu çerçeve fantastiğin Türk Edebiyatı’ndaki serüvenine bakmamız açısından büyük ipuçları veriyor.

Fantastik’in anlamı
“Fantastik sözcüğü, olağanüstü alanlarda ‘kendini gösterme’nin karşılığı olarak kullanılır. Aynı zamanda ‘temelsiz şeyler hayal edebilme’ ve ‘cin tutmuş’ sıfatlarıyla ortaçağ Avrupa’sının ‘bilim öncesi’ dönemine gönderme yapar. Ancak, günümüze kadar gelen anlamına gerçekliği olmayan görüntü/hayal gibi sıfatları yükleyerek kurgu ile dirsek temasına geçer. Olağandışı olguları ve bilinçdışı katmanlarını çok gösterişli bir tarzda açığa çıkararak edebiyatın alanını genişletir” sözleriyle tarif edilen fantastiğin olgunlaşma dönemi 18. asır. Fantastiğin en temel çıkış noktası mitoloji. Mitoloji ve fantastik daima birbirlerinin destekçisi olmuş, varlık alanlarının daha sarih bir biçimde anlaşılması için birbirlerine imkân sunmuşlardı. Dünyada fantastik üzerine en önemli çalışmalara imza atan Todorov’un artık görülmesi gereken bir başka varlık alanı önerisi fantastiğin temelinde yatan önemli bir nokta. Todorov, “bir metnin fantastik olabilmesi için okurun ikircik içinde olması gerekir” diyor. Fantastiği kurgulayan okurun kendisi. Kafka’nın Dönüşüm hikâyesi için Todorov, fantastiğin sonu ifadesini kullanıyor. Çünkü okur bu metin karşısında ikirciğe düşmez. Herkes, Kafka’nın kahramanının bir sabah kalktığında böceğe dönüşmüş hâlde yatmasını garip bulmuyor. Hem okur, hem de metne hayat veren insanlarda bir ikirciklik söz konusu değil.

Dante’nin İlahi Komedya’sının en çok hayali olan bölümleri ilgi çekiyor. Dünya Edebiyatı’nda fantastiğe ilk göz kırpan metinlerin başında geliyor, İlahi Komedya. 14. asrın ilk çeyreğinde yazılan bu muhteşem eser, ilahi hikmeti yansıtabilmek için fantastikten istifade etmişti. İlahi Komedya’dan sonra fantastik ilerleme kaydetse de realizmin çemberinde yer bulamayacaktı. Cazotte, günümüzde kullanıldığı anlamıyla fantastiği kuran kişi olarak biliniyor. 1772’de kaleme aldığı Âşık Şeytan bu anlamda ilk metin kabul ediliyor.

Bilinçaltının bilinmeyenlerini ortaya çıkaran psikanalizin ortaya çıkışı, fantastiğin varlığını tehdit ediyor. Batı görünmeyen şeylere karşı keskin bir tanım yapıyordu: Fantastik. “Sadece imgelemde varolan, hayali, bir gerçekliği olmayan. Fantastiğin modern dünyada sıkışıp kalmış insan için bir kaçış mı yoksa çocukluğuna dönüş mü olduğu hususunda tartışmalar sürüyor. Yonar, “Yaşanan savaşların, değişen özgürlük ve gerçekçilik anlayışının, katı realist örtü ile sunulan sıkıcı modernizmin, bu yüzyılda fantastiğe ciddi anlamda etki ettiğini görmekteyiz” diyerek, fantastiğin Dünya Edebiyatı’ndaki modern seyrine açıklık getiriyor. Modern dönemlerde fantastiğin akıl ve bilim karşısında sorguya çekilmesinin temelinde, modern hayata zıt olan metafiziğin fantastiğin hücrelerinde yer alması yatıyor.

Kadim kültürler ve fantastik

Fantastiğin kadim kültürler içerisinde büyük bir yeri var. Yunan kültürünün temelindeki mitoloji, gizem, bu kültürün merkezinde yer alıyor. Büyü, olağanüstü varlıklar, lanetli ruhlar, şatolar... Hint Edebiyatı’ndaki Upanişadlar’dan, Filibeli Ahmed Hilmi’nin Amâk-ı Hayal’ine kadar yazılan eserler Doğu Edebiyatı’nın fantastik birikimini ihtiva ediyor. Vilayetnameler, Battalnameler, Hamzanameler, Cenknameler, Gazavatnameler fantastiğin sınırlarına giren anlatılar olarak Türk Edebiyatı’ndaki yerlerini almışlardı.

Destanlar dönemi için de bu geçerli. Her yaratılış destanında olağanüstü unsurlar mevcut. Bu unsurların başında kahraman geliyor. Kahramanın bütün hayatı olağanüstülüklerle dolu. Yonar’ın ifadesiyle insan, ontolojik temelini olağanüstünde arıyor. Diğer yandan Hint Edebiyatı’nın en eski efsane kitaplarından olan Pançatantralar, Dünya Edebiyatı’na kaynak etmiş oldukça önemli metinlerden. Fantastik bu metinlerde yoğun bir biçimde kendisini hissettiriyor. Pançatantralar’ın yanısıra Puranalar da efsanenin mitolojiyle buluştuğu metinler. M.Ö. 8. asır da Puranaların ilk başlangıç tarihi kabul ediliyor. Yüzlerce efsane, olağanüstülükler bu metinlerde yer alıyor. Bu metinler sadece gerçek olmayan durumları anlatan metinler olarak algılanmamalı. Arkaik dönemin hiçbir noktasında ilahi olanla, hayat birbirinden ayrılmamış çünkü.

İslam dini de içerisinde barındırdığı onlarca olağanüstü hâl ile fantastiğe kaynaklık ediyor. Kur’an-ı Kerim’de geçen kıssalar, klasik edebiyatımızdan bu yana her zaman edebiyatın ilgisini çekti. Kıssaların, mitolojiden izler taşıması edebiyat için oldukça cazip görünmüştü. Hz. Süleyman (a.s), pek çok olağanüstü özellikleri kendisinde barındıran bir peygamber. Bunlardan en önemlisi rüzgârdı. Kur’an-ı Kerim’de “Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman’ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgârı, onun buyruğuna verdik” (21-81) buyruluyor. Hz. Süleyman (a.s) rüzgâra binerek seyahat ettiği, hatta rüzgâra ordusu ile binerek istediği yere göçtüğü farklı eserlerde ifade ediliyor. Kuşlarla konuşması da onun önemli vasıflarının başında geliyor. Neml Suresi’nde bu açıkça vurgulanır: “Ey insanlar, bize mantıku’t-tayr öğretildi.” (27-16) Hz. Süleyman’ın (a.s) görünmeyen varlıklarla olan münasebeti de söz konusudu: “Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu toplandı. Hepsi toplu olarak gidiyorlardı.” (27-18) Hz. Süleyman’ın (a.s) bu varlıkları inşaatlarda çalıştırdığı rivayet edilmektedir.

Hz. Yusuf’un (a.s) rüyaları yorumlaması da Kur’an-ı Kerim’de geçen peygamber kıssalarından. Çocuklukta gördüğü, zindan arkadaşlarına yaptığı, hem de esir edildiği ülkenin kralının rüyasını yorumlayışı fantastik edebiyatın dünyasına her zaman ilgi çekici geldi. Rüya ile ortaya çıkan olağanüstülükler Batı Edebiyatı’nda yok. Çünkü rüya metafizik olanı işaretliyor. Doğu’da ise Dede Korkut’tan öncesine vardırılabilen rüya, bilinmeyen büyülü âlemden gelen işaretler olarak yorumlanmıştı. Rüya hem kutsal, hem büyülü hem de gerçek dünyayı çağrıştırıyor. Tasavvuf Edebiyatı rüya imgesini sıkça kullandı. Rüya hâli, rüyaya uyanmak, rüyaya dalmak, rüyadan uyanmak her zaman bir amaç etrafında kullanılagelen kavramlar olmuşlardı.

Kur’an-ı Kerim’de yer alan Hızır Peygamber de (a.s) fantastiğe kaynaklık eden önemli ilahi varlıklardan biri. Kur’an-ı Kerim’den önce varlığına Gılgamış Destanı’nda da rastladığımız “Hızır”, Anadolu coğrafyasında yazılan eserlerde de kendisini hissettiriyor. Hatta onun olmadığı bir aşk, kahramanlık hikâyesi yok gibi.
Peygamberlerle ilgili Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen Hz. İbrahim’i (a.s) ateşin yakmaması, Hz. Meryem’in (a.s) babasız bir çocuk doğurması, Ashab-ı Kehf’in 309 yıl uyuması, Hz. İsa’nın (a.s) göğe yükselmesi de bu başlık altında değerlendirilebilir. Özellikle Ashab-ı Kehf kıssasındaki 309 yıllık uyku bugün fantastik kurguların ana temalarından biri.

15. asırda yazıya geçirilen ve Oğuz boylarının yaşadıklarını anlatan bir mukaddime ve on iki hikâyeden oluşan Dede Korkut Hikâyeleri fantastiğe yaslanan önemli metinlerin başında geliyor. Bunun yanı sıra Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr adlı mesnevisi, fantastiğin cephesinden yorumlanmaya muhtaç bir eser olarak karşımızda duruyor ve bugün, fantastik edebiyatın beslendiği en önemli eserlerin başında geliyor. Az önce söz ettiğimiz Hz. Süleyman’ın (a.s) kuşlarla konuşmasının edebiyata nasıl malzeme olduğunun bir ispatı bu muhteşem eser. Eserdeki her bir hikâye hem mitolojinin hem de fantastiğin kavramlarıyla keşfedilmeyi bekliyor.

Dünyanın yaratılışından itibaren İran’ın Araplar tarafından işgal edilişine kadar geçen süreyi anlatan Firdevsi’nin Şehname’si, mitolojik bir hazine. Saltukname’de bir kahraman büyücüler tarafından kaçırılıp dağa çıkarılan gençleri bulmak için yola çıkıyor. Bir başka eserde Seyyid Battal yeraltına sefere çıkıyor.

Allah’ın bir lütfu olarak salih kullarına bahşettiği keramet ve peygamberlerine verdiği mucize varedebilme melekesi, buradan bakıldığında olağanüstü olanın Müslüman toplumlara çok yabancı bir durum olmadığını gösteriyor. Bilinmeyeni bilme, sihir, ateşe hükmetme başkalaşım sözlü kültür içerisinde karşımıza çıkan olağanüstü durumlar.

Tanzimat’tan günümüze fantastik eserler
Tanzimat devriyle birlikte yüzünü tam manasıyla Batı’ya dönen Türk Edebiyatı’na giren o katı gerçeklik fikri, pozitivizm düşüncesi, edebiyatımızdan “kocakarı masalları”nı kovdu. Özellikle tercüme metinlerin yaygınlık kazanması, Batı’da kavileşen akılcılık fikrini Türk Edebiyatı’nda da görünür kıldı. Tanzimat’tan günümüze doğrudan fantastiği içerisine alan eser sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Gulyabani romanı bunların başında geliyor. (Türk edebiyatının en özgün isimlerindendir Hüseyin Rahmi. Anlattıkları edebiyatın işleviyle birebir örtüşen birkaç Türk romancısından biri. Ondaki fantastik izleri ayrıca ele alsak yakışır.)

Günümüzde ise yazdıklarıyla fantastiği büyüten isimlerin başında Hasan Aycın ve İhsan Oktay Anar geliyor. Mostar’daki hikmet dolu çizgilerinden tanıdığımız Hasan Aycın’ın romanları modern zamana yazılmış klasik anlatılar şeklinde ifade edilebilir. Özellikle Aycın’ın Esrarname’si bu açıdan yorumlanmalı.

Günümüz Türk Edebiyatı’nın şüphesiz en önemli isimlerinden biri İhsan Oktay Anar. Postmodern roman tekniğini Türk Edebiyatı’na yerleştiren, her romanı yeni bir dalga yaratan Anar’ın edebiyat dünyasını fantastiği çizgileri üzerinden okumak bize sayfalar dolusu malzeme sunar. Bir değil bütün romanlarında klasik kültürümüzden ve kitaplarımızdan istifade eden Anar, fantastiğin büyülü dünyasını yeni bir türmüş gibi ortaya koyabildi. Bu da bir romancı için büyük bir başarı sayılmalı.