> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken  (Okunma Sayısı 642 defa)
10 Haziran 2012, 12:41:35
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 10 Haziran 2012, 12:41:35 »



Televizyonun “Harikalar Diyarı”nda Gezerken…
M. Mücahit KÜÇÜKYILMAZ • 52. Sayı / TOPLUM


Çağdaş toplumlarda mitsel simgelerin eskisine nazaran daha seküler formlarda üretilmesinde kullanılan en etkili iletişim aracı, hâlâ televizyon. Hatta televizyon, ulus kimliğinin inşasında üstlendiği merkezî rol ile birlikte düşünüldüğünde, “ilkel” toplumlardaki mitleri andıran bir işleyiş biçimine sahip.

Geçenlerde Ankara’da, sözümona “Harikalar Diyarı”nı gezerken, Tommiks ve Zagor ile Kızılderililer’in temsillerine bakıyordum. O sırada 9-10 yaşlarında bir zamane çocuğu –ya da televizyon çocuğu!– geldi ve Kızılderili heykelini tekmelemeye başladı. Ona niçin böyle yaptığını sorduğumda, “Televizyonda, Kızılderililerin kafa derisi yüzdüklerini gördüğünü” söyledi. Yerlilerin kafa derisi yüzmeyi işgalci İspanyollardan öğrendiklerini anlatmaya çalıştım; ama sanırım sözlerimin etkisi, televizyonunki kadar olmadı.

Bu olay, hareketli görüntüyü kitlelere sunabilen bir iletişim aracı olarak televizyon ve onun sinema, internet gibi türevlerinin gerçekliği yeniden sunmaktan öte, üretmekte ne denli “çarpıcı” işlevler görebileceğine bir örnekti. Aslında iletişim, karşılıklılık belirten ve işteşlik içeren bir faaliyetin adı olduğu için, burada televizyonu bir iletim aracı olarak nitelemek daha doğru olacaktır. Yapısı ve arka planı gereği sanatsal ve estetik üretime daha yatkın olan sinema için de aynı tek taraflılığı geçerli saymak gerekir. Çoğu zaman beşeri, teknik altyapı ve beslenme kaynakları açısından ortak çalışan televizyon ve sinema geçen yüzyıl boyunca en etkili iletişim ve propaganda aracı olarak kullanıldı. Halen televizyonun kısmen elektronik medyanın yaygınlaşmasıyla alan kaybettiği düşünülse de, sinemanın egemenliği sürüyor ve elektronik medya da zaten televizyonun türevleri olarak ondan bağımsız değil. Görselliğin insan zihninde ve insanlığın ortak hafızasında geçmişten beri edindiği güçlü konum, bu egemenliği bir bakıma teminat altına alıyor. Elbette burada simgelerin gerçeklikten daha süzülmüş ve incelmiş bir tarz ve zarf ile sunumunun yapılması, böylece arka planda kalan gerçeğe nazaran daha tercihe şayan hale getirilmesi, televizyon ve sinemanın cazibesini katlayan başat faktörler olarak zikredilmeli.

Modern öncesi dönemde de insanlar özellikle bazı soyutlukları simgeselleştirme yoluna gittiler; paganizm bunun en kaba hali olarak tarihteki yerini aldı. Modern dönemde ise, çoğu kez simgeler gerçekliğin önünde bir nitelikle toplumlara sunuldu. Örneğin semiyotik açıdan, “gösteren”i bir bez parçası ve üzerindeki boyalar, “gösterilen”i ise bir topluluğun ortak hafızasında kökleşmiş duygusal bir aidiyet hissi olan bayraklar, bir gösterge olarak gösteren ve gösterileni de aşarak bambaşka bir niteliğe bürünür. Tanrısal bir odağa dayanan meşruiyet anlayışını terk ederek dünyevi/dışsal bir odağa yaslanan ulus devletler de büyük ölçüde simgesel temeller üzerinde durur. Böylece metafizikten ve kutsallıktan arındırılmış unsurların, bireyleri bir arada tutabilecek bir anlam ortaklığı inşa edebilmesi için, onlara seküler bir kutsallık yüklendi. Ulusal marşlar, bayram törenleri, resmî geçitler, resmî cenaze törenleri, laik/ulusal eğitim süreci, dinsel değil vatansal şehitlik kavramı ve ayrıca ulus devlet kimliğinin değişen şartlarına ya da uluslararası konjonktürün gereklerine göre yeniden yorumlanan tarih bu seküler kutsallar arasında sayılabilir.

Bütün bu yeni kutsallıkların ve simgesel öğelerin toplum tabanına yayılması ve kolektif bilinç/ortak refleks haline getirilmesi için de mitlerin işin içine katıldığı yoğun bir kitle iletişim faaliyetine ihtiyaç vardı. İşte burada, ilkel toplumlarda yaşamı ve dünyayı açıklamak amacıyla basit formlarda üretilen mitler, özellikle televizyon ve sinema mecralarında daha sofistike öyküler olarak üretildi. 

Televizyon, sinema ve mit üretim süreci

Çağdaş toplumlarda mitsel simgelerin eskisine nazaran daha seküler formlarda üretilmesinde kullanılan en etkili iletişim aracı, hâlâ televizyondur. Hatta televizyon, ulus kimliğinin inşasında üstlendiği merkezî rol ile birlikte düşünüldüğünde, “ilkel” toplumlardaki mitleri andıran bir işleyiş biçimine sahiptir. Sürekli “konuşan” bir aygıt olmasının yanı sıra, sözü görsellikle takviye etmesi, onun kullandığı öyküleme tekniğini mitlerdeki hayalî görselliğe göre daha otoriter ve etkili kılabiliyor. Böylece, anlatıcının (TV) ikna kabiliyeti geleneksel mitlere kıyasla artıyor ve kimlik inşa sürecinde televizyon, bir tür zihinsel denetim aracına dönüşüyor. Bir kişiyi, nesneyi, olayı ya da gerçekliği ilk olarak televizyondan öğrenmişsek, artık zihnimiz onu öyle kabul edecek ve bir bakıma denetim altına alınmış olacaktır.

Bu bağlamda İsmet Özel’in Zor Zamanda Konuşmak kitabında yer alan bir deneyi hatırlamak faydalı olacak sanırım. Özel, okuyucudan, zihninde beyaz bir kâğıdı canlandırmasını ve sonrasında onu bir köşesinden yavaşça yırtmaya başlamasını ister. Kâğıdın bir kısmı yırtıldıktan sonra da, “aynı kâğıdın yırtılmamış olan ilk halini yeniden zihninizde canlandırın” mealinde bir ikinci istekte bulunur. Gerçekten de bunu başarmak imkânsız gibi bir şeydir; hiçbir denemede insan zihni, kâğıdı yırtılmamış biçimiyle tasavvur edemez. Tam burada Özel, “Bir şeyi söylemişsek, onu söylememiş olmayı asla başaramayız” tespitinde bulunarak zihnin işleyişi ve görsellik üzerinden şekillenen sürecin geri döndürülemezliği hakkında esaslı bir noktaya temas eder.

Televizyon ve sinemanın insan zihni üzerinde gerçekleştirdiği denetim, söz ve görüntü gibi en etkili iki aracın yardımıyla gerçekleştiği için, çağdaş mitler, karmaşık ve dezenformatif bir nitelikle kitleye ulaşır. Fakat mitlerin kitleye ulaşan biçiminin algılanması, onların arka planındaki karmaşıklığı perdeleyecek bir basitlik ve netlikle gerçekleştiği için, mit=gerçeklik denkleminin kurulması pek de zor değildir. Zira gerçeğin kendisi de çoğu zaman sadedir. Elbette burada birbirine karıştırılan bir başka şey de basitlik ve sadelik farkı oluyor.

Görsel bir nesne olarak tarihin tahrifi

Mit üretim sürecinin başat aktörleri televizyon ve sinema, çoğu kez sıfırdan bir mit üretim faaliyetine girişmez. Genellikle, doğası gereği, hazır/mevcut yapıyı kullanır; yani işin kolayına kaçar. Üstelik en önemli ayrıcalığı, görsellik sunumu olduğu için onun yoğun kullanım nesneleri ve konuları da bu çerçevede şekillenir: Cinsellik, debdebeli yaşamlar, komedi, spor, kısmen estetik/sanatsal faaliyetler ve tarih. Gerçekliği yeniden sunan ya da daha da ileri giderek, yeniden üreten bir araç olarak televizyonun, elbette, tarihi olduğu gibi aktarmasını bekleyemeyiz. Ancak televizyon ve de sinema, gerek ideolojik gerekse reel endüstriyel kaygılarla, bilinen ve kayıt altına alınmış olandan bile çok daha farklı bir tarih kurgulamaktan çekinmez. Zira görsellikle desteklenmiş bir sözlü mit, raflarda yığılı kitabî/yazılı bilgiye göre daha hızlı yayılma ve sonuç alma niteliğini haizdir. Görsel medya endüstrisinin sahipleri bunun fena halde farkında oldukları için, sık sık tarih hakkındaki cehaletlerini ele verme pahasına da olsa, kullanım değeri taşıyan bir meta ve görsel bir nesne olarak onu işin içine katarlar. Dünya sinemasının ilk örnekleri arasında –Quo Vadis ve Cabiria (İtalya, 1913) ile Griffith’in Bir Milletin Doğuşu ve Hoşgörüsüzlük (ABD, 1914-1916) filmleri gibi– konu olarak tarihî bir öyküyü seçen pek çok örneğin bulunması bu bakımdan ilginçtir.

Sonuçta Kızılderilileri kafa derisi yüzücü, vahşi yaratıklar olarak hafızasına kaydeden çocuğun nahif yaklaşımından hiç de farklı olmayarak reşit bireylerden oluşan kitleler de ekran karşısında kendilerini tarihin Harikalar Diyarı’nda gezintiye çıkmış zannediyor. Zira görsellik en fazla beynin ilkel ve çocuksu bölgesinde rağbet gördüğü için, gerçekliği de layüs’el bir kesinlikle biçimlendirerek bize aktarıyor. 

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken
« Posted on: 25 Nisan 2024, 09:46:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken rüya tabiri,Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken mekke canlı, Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken kabe canlı yayın, Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken Üç boyutlu kuran oku Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken kuran ı kerim, Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken peygamber kıssaları,Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerken ilitam ders soruları, Televizyonun Harikalar Diyarında Gezerkenönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes