๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 23 Mayıs 2012, 13:34:24



Konu Başlığı: Siyasetçi krizi
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 23 Mayıs 2012, 13:34:24
SİYASETÇİ KRİZİ
Mustafa ŞENTOP • 45. Sayı / DİĞER YAZILAR


Türkiye’de siyasete müdahalenin ilk sorumlusu siyasetçilerdir. Siyasetçiler, mevcut şartları veri kabul ederek, şartlar içinden bir çözüm/formül üretmeyi bir başarı sayarak belli varsayımlarla hareket etmektedirler. Hâlbuki bu varsayımların doğruluğu tartışmalıdır. Ayrıca bunlar belli bir merkez tarafından dayatılan varsayımlardır; tanımlamalardır. Siyaset yapmak verili alan içinde hareket etmek değildir; alanı tanımlamayla işe başlamaktır. Yine siyasette belli bir güç dağılımı yoktur; tarafların kullanabildiği ya da kullanamadığı güç vardır. Kullanılmayan her imkân karşı tarafa bir güç olarak naklolunur. Türkiye’de siyasetçiler çok ve sert konuşur; iş yaparken çok ağırdan alır, eline yüzüne bulaştırır ve sıkıştırıldıkları zaman geri adım atarlar. Bu tutum hem derin bir güvensizlik doğurmakta, hem de siyaseti ve siyasetçiyi zayıf hâle düşürmektedir.

Başörtüsü sorunuyla ilgili tartışmaların gelişimini hatırlıyor muyuz? Çok büyük bir oy oranıyla iktidara gelen bir parti, daha ilk günlerde başörtüsü yasağı sorununu uzlaşmayla çözeceğini niçin söyler? Bütün sorunları uzlaşmayla mı çözecektir? Hayır. O hâlde başörtüsü yasağı sorununu neden diğerlerinden ayırıp uzlaşmayla çözeceğini söylüyor? Bu yaklaşım, elinizdeki gücü kullanamayacağınızı baştan ortaya koymaktır. Bu yüzden karşınızda yer alan siyasî aktörler güçlenmektedir. Bir sorunu çözebilecekseniz çözersiniz; çözemeyecekseniz hiç konuşmaz ve teşebbüs etmezsiniz. Daha da ileri gidilerek, bedel ödeme mevzu bahis edildi. Bunu dediğiniz anda zaaf içinde bulunduğunuzu ortaya koymuş oluyorsunuz zaten. Başlangıcından itibaren, bir siyaset alanının bizzat siyasetçiler tarafından nasıl daraltıldığını başörtüsü yasağı sorunu çerçevesinde çok açık olarak görüyoruz.

Bütün bunlar, aslında, siyaseti ve hukuku bilmemekten kaynaklanıyor. Siyasetçilerin geneli itibarıyla bildikleri siyaset “mahallî siyaset”tir; Türkiye’nin bütününe hitap eden bir siyaseti bilmemektedirler. Bu büyük siyaseti, uygulamada, yani icra ederken öğrenmektedirler. Ancak bu öğrenmede, çoğu zaman, yanlış bilgi ve deneyimler edinmektedirler. Bu yüzden, 27 Mayıs’tan beri hemen hemen bütün siyasetçiler, aynı yanlış stratejik yaklaşımla işe başlamışlardır. Siyasetçilere göre, Türkiye’nin ekonomik sorunları çözülürse hem halkın hem de “kurum”ların güveni kazanılır, siyaset kolaylaşır. Hâlbuki bütün siyasî iktidarlar ekonomiyi düzeltmeye başladıkları sırada siyaset dışından müdahalelere maruz kalmışlardır. Siyasetin temel meselesi, siyaset zeminini korumaktır. Bütün oyunlarda böyledir; zemini muhafaza etmek ve güçlendirmek ilk şarttır. Ayaklarınız yere basmadan nasıl hareket edeceksiniz?

Siyasî partilerin, ilk fırsatta, anayasadaki siyasî partilerle ilgili hükümleri ve siyasî partiler kanununu gözden geçirmek zorunda olduğu tartışmasızdır. Ancak, son altı yılda Türkiye Tarihi’nin en yoğun kanunlaştırma faaliyeti yürütülürken, siyasî partilerin ve siyasetin alanını genişletecek hiçbir şey yapılmamıştır. Bizzat Anayasa Mahkemesi tarafından hazırlanmış olan bir kanun taslağı bile ciddiye alınmamıştır; tam aksine bazı kanunlarda yapılan düzenlemelerle siyasetin alanı daraltılmıştır.

Siyaset neden önemlidir? Türkiye’de egemenliğin kaynağı millettir; egemenlik milletten alınan temsil yetkisi ile kullanılmaktadır. Gerçekte egemenlik yetkisini siyasetçilerden başka kullanabilecek hiçbir kimse veya kurum yoktur. O hâlde, siyasetin gücünü siyasetçi fark etmelidir; küçük hesaplar üzerine kurulu siyasetlerin, mahallî siyasetlerin Türkiye’de başarılı olması mümkün değildir. Bu türden küçük siyasetler sadece büyük siyasetlerin bir aleti olabilir.