๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 28 Temmuz 2012, 15:17:12



Konu Başlığı: Reyting
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Temmuz 2012, 15:17:12
Topluma vurulan zincir: Reyting
Hakan ÇOPUR • 81. Sayı / MEDYA


Günümüzün en önemli iletişim araçlarından biri şüphesiz televizyon. Ancak, eğer ilk cümleyi “günümüzün en ayartıcı iletişim araçlarından biri televizyon” şeklinde kurmuş olsaydım da durum değişmeyecekti. Zira televizyonun gerçekten etkili görsel simülasyonu, ekran başındaki insanları ciddi biçimde etkiliyor. Öyle ki televizyon, insanların tüketim alışkanlıklarından tarihî algılama biçimlerine, sosyolojik okumalarından aile içi ilişkilerine kadar hemen her alanda etkin bir rol oynuyor. Görsel eylem ile ses fonksiyonlarını birleştirerek ortaya yepyeni, canlı ve renkli bir hareket imgesi çıkaran televizyon, tüm dünyada milyarlarca insanın evine her gün giren bir mesaj aracı. Bu kadar etkili olduğu için de reyting ölçümleri ve bununla ilintili reklâm pastası dağılımı gibi birçok bağlantılı konu devreye giriyor.

Reyting nedir, Türkiye’de reyting ölçümünü kim yapar?
Türkiye’de radyo ve televizyon yayınlarının denetçisi konumundaki kurum olan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından verilen bilgilere göre reyting, “ortalama izlenme oranı” demek ve bir program diliminde veya zaman diliminde her dakikaya düşen ortalama izleyici yüzdesini gösteriyor. İzlenme payı ise, bir kanalın belli bir zaman diliminde toplam izleyiciden almış olduğu payı gösteriyor. Kısaca reyting ölçümü, bir programın ülkede ne kadar izlendiğini gösteren bir ölçüm.

Türkiye’de reyting ölçümü, Avrupa’da birçok ülkede de bu türden veriler üreten AGB Nielsen tarafından 1989 yılından bu yana gerçekleştirilmekteydi. 2005 yılından itibaren izleme ölçümleri, 21 il merkezinde ve bu il merkezlerinin 20.000 nüfus üstü kent-ilçelerinde, UNITAM teknolojisi ile çalışan “peoplemeter” cihazlarının takılı olduğu 2500 hanede yapılmaktaydı. AGB Nielsen’e göre söz konusu hane sayısının bu bölgelerdeki 5 yaş üzeri yaklaşık 39 milyon kişiyi temsil etmekteydi. Ancak reyting ölçümlerinin tek bir firma tarafından yapılıyor ve kolayca denetlenemiyor olması, kamuoyunda birçok soru işaretini de beraberinde getirmişti.

Kamuoyuna da yansıyan birçok şaibenin ardından nihayet geçtiğimiz temmuz ayında TİAK’ın (Televizyon İzleme Araştırma Komitesi) açmış olduğu yeni reyting ölçme ihalesini, 1 yıllığına TNS adlı şirket kazandı. TİAK, Uluslararası Reklâmcılık Derneği (IAA) şemsiyesi altında reklâm verenler, Reklâmcılar Derneği ve TV Yayın Kuruluşları temsilcilerinden oluşturulmuş sivil 16 kişilik sektör komitesi olarak bu işin en yetkili ve etkili mercii. TNS ile bugüne kadar 34 ilde kurulmuş olan panel sayısı 40 il olarak genişletilecek, 2500 hane üzerinde gerçekleşen ölçüm ise 3500 haneye yükseltilecek ve TNS ile yapılan ölçümleme çalışmasıyla başlanacak olan bu dönemde ilk yıl 21 kanal raporlanacak. TNS’nin bu süreci nasıl yöneteceğini zaman gösterecek, ama milyarlarca dolarlık reklâm pastasını doğrudan ilgilendiren böyle bir sürecin dürüstçe ve beceri ile yönetilmesini beklemek herkesin hakkı. İçine şaibenin ve şüphenin karışmadığı, doğru ve yeterli bilimsel yöntemlerle sağlıklı reyting ölçümlerinin yapıldığı bir medya sahnesi istemek, Türkiye gibi büyük bir ülke için çok fazla olmasa gerek.

Reyting canavarının sorumlusu medya mı toplum mu?
Baştan belirtelim, televizyonda yayınlanan her programın reyting kaygısıyla yapıldığını söylemek gibi bir durum söz konusu değil; ancak zannediyorum yazıyı okuyan herkes ne tür programların kastedildiğini anlıyorlardır. Reytingin önemsiz olduğunu söylemiyorum elbette, ama kendini reytinge kurban vermeye hazır her program zaten baştan “kayıp” demektir. Her programın bir amacı var ve bu amaçlardan biri de izlenmek. Ancak eğer tek amacı izlenmek (daha doğrusu reyting almak) ise o zaman yapımcılar insanların dikkatini çekebileceğini düşündükleri envai çeşit zorlamalara girebiliyorlar. Bu zorlamalar bazen evlilik programları, bazen tarihî bir dizide müstehcen sahneler, bazen de sınır tanımayan yarışma programları şeklinde karşımıza çıkabiliyor. Ve gerekçe her zaman aynı: Toplum bunu izliyor.

Şunu belirtmekte fayda var: Her şeyin deşifre edildiği ve mahremiyetin kalmadığı bir çağda yaşıyoruz maalesef. Teşhircilik sadece televizyonda gördüğümüz değil, sanal âlemde milyonlarca insanın her gün yaptığı sıradan bir alışkanlık halini almış. Böyle bir “simülasyon çağında” siz, medya olarak, topluma ne kadar sınırsız malzeme izlettirirseniz toplum da onu o kadar izler. Burada elbette medyatik teşhirciliği izleyen insanların ahlâki durumlarını da sorgulamak gerekiyor. Ama sorunun asıl kaynağını medyanın ahlâki hassasiyetleri gözetmeyen omurgasız yapısında aramak bana daha öncelikli gibi geliyor. Çünkü mesajı üreten ve alıcılara gönderen kaynak medya.

Belki de bu süreçte çift taraflı bir etkileşimden bahsetmek yerinde olacak. Medya ahlâki hassasiyetleri gözetmeksizin yayıncılık yaptıkça toplum zaman içinde deforme oluyor; toplum deforme oldukça medyanın gayr-i ahlâki yayınlarını tepkisizce izlemekte bir beis görmüyor. Hangisini isterseniz onu seçin; ancak kanaatimce, her iki tarafın da ahlâki olanı reytinge kurban etmemek için neler yapılması gerektiğini düşünmesi gerekiyor. Eğer hem toplum hem de medya bu konuda daha hassas olursa eminim reklâm dağılımı ve reyting ölçümü süreçlerinde daha adil ve sürdürülebilir yollar bulunabilir.

Bize düşen…
Türkiye’deki reklâm pastası her yıl büyüyen önemli bir pazar ve reytingler bu pazarın biçimlenmesinde ciddi rol oynuyor. Dolayısıyla reyting ölçümleri çok hassas bir konu. Ancak medyada ahlâk da bir o kadar hassas. Televizyonda sırf reyting uğruna insanî ve toplumsal ahlâk değerlerini hiçe sayan programlara birilerinin bir şeyler söylemesi gerekiyor. Devlet adına bunu söyleyen kurum RTÜK ve toplumdan gelen şikâyetler doğrultusunda RTÜK, zaman zaman programlar veya kanallar üzerinde tedbirler alıyor. Ancak, bana kalırsa, burada asıl görev sivil topluma düşüyor. Zira rahatsız olduğumuz programların her gün evlerimize ısrarla giriyor olmasına karşı gerekli hassasiyeti bireysel olarak kendi hayatımızda, toplumsal olarak da demokratik yollarla ilgili yerler üzerinde göster(e)miyorsak, emin olalım ki istemediğimiz ahlâki çözülmeler devam edecek. Bu, kendimiz için olduğu kadar gelecek nesillerimiz için de çok önemli. O yüzden önce kendi evimizdeki televizyonun kumandasını yeniden kontrol edelim. Bakalım o kumandaya biz mi hükmediyoruz, yoksa reyting canavarı mı? Eğer biz hükmedemiyorsak reyting sisteminin kurduğu hegemonya, bu topluma “rıza yoluyla” vurulmuş bir zincir demektir.