๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 08 Ağustos 2012, 15:30:05



Konu Başlığı: Restorasyonun anlamı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 08 Ağustos 2012, 15:30:05
Restorasyonun anlamı
Alper Çeker • 85. Sayı / DİĞER YAZILAR


Slavoj Zizek, 1 Temmuz 2011 tarihinde Londra’da Cadogan Hall adlı salonda ideoloji hakkında bir konferans verdi. Zizek konuşmasının başında, orada bulunmaktan gurur duyduğunu, bu durumun ise çok önemli bir sebepten kaynakladığını belirtti. Konferansa başlamadan önce kendisine, içinde bulunduğu binanın bir zamanlar kilise olduğu, daha sonra konferans, konser benzeri etkinliklerin gerçekleştirilmesi amacıyla restore edilerek kültür merkezine çevrildiği söylenmişti. Zizek 1920’lerin sonu ve 1930’ların başında Stalin yönetimi altında kiliselere bu uygulamanın yapıldığını anlattıktan sonra, Londra’nın bu gerçek Bolşevik kesiminde bulunmanın çok hoş olduğunu belirtti ve konferansına başladı.

Zizek’in bu yorumu, ülkemizde de son dönemde sıkça şahit olduğumuz restorasyon çalışmalarının aslında ne anlama geldiğini işaret etmesi bakımından oldukça iyi bir örnek oluşturuyor.

Restorasyon nedir?
Restorasyon; siyaset, tıp, din gibi alanlarda çeşitli anlamlara geliyor. Buna karşılık restorasyonun en sık karşılaştığımız anlamı, mimariye ait. Restorasyon sözcüğü mimaride, bozulan bir yapının özgün özellikleri korunarak yeniden yapılması anlamını taşıyor. Hatta tarihte restorasyon, düşmüş bir hanedanın yeniden tahta çıkması anlamında kullanılıyor.

Restorasyon, konservasyon yani muhafaza etme ile de içli dışlı bir etkinlik. Bir kamu kurumunun bazı binaları restore etmesi, ilk bakışta muhafazakâr bir etkinlik olarak algılanır (Restorasyonun siyasette bir dönem gericilik olarak suçlandığını hatırlayalım). Restorasyonu en iyi, zıddı olan “yıkım”la birlikte düşündüğümüzde kavrarız. Binalar ilgi çekici bir biçimde hükümranlıklara aracılık ediyorlar ve bir hükümranlığı ortadan kaldırmak için binaları ortadan kaldırmak gerekiyor. Örneğin İngiltere’de Tudor hanedanlığının kurucusu olan VIII. Henry, Katolik Papa’nın ülkesindeki hâkimiyetine son vermek için yüzlerce dini yapıyı ortadan kaldırmış ve arsalarını satmıştı. Türkiye’de de Cumhuriyet’e geçebilmek için geleneksel Osmanlı mimarisine son verilmiş, birçok yapı yıkılmış ve İngiltere’de olduğu gibi arsaları satılmış, yıkılamayan binaların kitabeleri ve tuğraları kazınmıştı. Suudi Arabistan, Osmanlı İmparatorluğu yıkıldığı halde ondan bağımsız olabilmek için ülkesindeki Osmanlı eserlerini yıkmıştı. Demek ki bir zihniyet bir kara parçasına ve zihinlere binalar aracılığıyla yerleşir ve buralardan yine binaları ortadan kaldırma yoluyla kazınır. Bir kitabeyi kazımak, bir zihniyeti kazımaktır. O halde restorasyon da aslında bir zihniyetin yerleşikliğini sürdürme eylemi.

Restorasyon ve muhafazakâr siyaset
Son yıllarda İstanbul’da kamu kurumları tarafından pek çok tekke restore edildi. İlk bakışta bu bizlere muhafazakâr bir siyaset yürütme gibi gelebilir; ama durum bunun tam tersi. Çünkü bu tekkeler restore edildikten sonra tıpkı Zizek’in atıfta bulunduğu Stalin yönetiminde olduğu gibi kütüphane, kongre merkezi vb. olarak kullanılmaya başlandılar. Örneğin Kasımpaşa’daki Turabi Baba Kadiri Tekkesi kütüphane ve konferans salonu, Sultanahmet’teki Buhara Özbekler Tekkesi moda tasarım merkezi, kültür merkezi olarak kullanılıyor.

“Öyle gibi görünmek”, “öyle olmak” değildir. İstanbul’daki çalışmaları işaret etmek amacıyla kullanılan “restorasyon” sözcüğü restorasyon anlamını işaret etmez. Yani Turabi Baba Tekkesi ya da Buhara Özbekler Tekkesi aslında yoktur. Restorasyonları, onları var etmek değil yok etmek amacıyla gerçekleştirilmiş görüntülerdir. Eğer günün birinde Slavoj Zizek, Turabi Baba Tekkesine konuşma yapmak üzere davet edilirse; İstanbul’un bu “gerçek Bolşevik kesiminde” bulunmaktan gurur duyacaktır.