> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > İran bu suikastı planlamış olamaz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İran bu suikastı planlamış olamaz  (Okunma Sayısı 1143 defa)
29 Temmuz 2012, 17:12:20
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 29 Temmuz 2012, 17:12:20 »



İran bu suikastı planlamış olamaz
Taha KILINÇ • 81. Sayı / DİĞER YAZILAR


Esir İsrailli asker Gilad Şalit’e karşılık 1027 Filistinlinin serbest bırakılmasını sağlayacak olan esir takası anlaşmasının ilan edilmesinden hemen sonra, dünya ABD merkezli bir iddia ile çalkalandı. İddiaya göre İran’ın, Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Âdil el Cübeyr’i öldürtmek için iki adam tuttuğuna dair bir plan ortaya çıkarılmıştı.

Hem İran’la Suudi Arabistan arasındaki gerginliklerden haberdar olan herkese ilk bakışta ‘mantıklı’ görünecek bir iddiaydı bu doğrusu, hem de “ABD’de düzenlenecek bir suikasttan İran’ın fayda umması, beklenebilecek bir durum”du.

Ancak suikast iddiası takas anlaşmasını nasıl hemencecik gündemden düşürdüyse, kendisi de Kaddafi’nin linç edilmesi haberleriyle hızla gündemden düştü. Derken Suudi Arabistan Veliaht Prensi Sultan hayatını kaybetti. Ve suikast haberi daha alt sıralara kaydı. Fakat tamamen unutulacağını, hele de Suudi Arabistan’ın bu ‘girişim’i sineye çekeceğini düşünmemek gerekir. Nitekim Suudi yetkililer, meseleyi BM Güvenlik Konseyi’ne taşıyacaklarını çoktan açıkladılar.

Çözümsüz ihtilaflar
Suudi Arabistan ile İran arasında kökenleri tâ 1400 yıl öncesine dayanan köklü ve çözümsüz ihtilaflar bulunuyor. İslâm’ın ilk yıllarındaki iç savaşların bir neticesi olarak oluşan mezhepler hâlen Suudi Arabistan ve İran’ın şahsında güçlü bir şekilde temsil ediliyor.

Suudi Arabistan kendisini ‘Sünni dünyanın karar vericisi’ olarak konumlandırmaktan hoşlanıyor. Neredeyse her Ramazan ayında çıkan “Hilal göründü-görünmedi” tartışmalarından tutun da, Araplar arasındaki kavgaları ayırma girişimlerine kadar her alanda Suudi Arabistan’ın rol kapmaya çalıştığını görmek mümkün. İslâm’ın en kutsal mekânlarına ev sahipliği yapıyor olması da Suudi Arabistan’ın kendi hesabına elinde tuttuğu bir ‘koz’ olarak düşünülebilir.

‘Vehhabi’ din adamlarının elinde Sünniliğin en katı yorumlarından birine dönüşen Hanbeli mezhebini ‘dinî program’ haline getiren Suudi inanç sisteminde Şiiler, gayrimüslimlerden daha tehlikeli addediliyor. Birçok defa ‘sapık’ kelimesi Şiileri işaret ediyor. Suudi âlimlerin de sıklıkla lojistik destekte bulundukları bu Şiilik karşıtı keskin söylemler, Arap dünyasının Sünni kesimini de büyük oranda etkiliyor.

Kâbe’nin ilk ve tek siyahî imamı Âdil el Kalbanî’nin el Cezire televizyonunda çıktığı bir canlı yayında Şiiler için alenen ‘kâfir’ dediğini; ancak program sunucusunun sıkıştırması sonucu “Hepsi değil, ama uleması kâfirdir” diye direttiğini izleyenler hatırlayacaktır. Hâkeza, Suudi Arabistan Başmüftüsü Abdülaziz Âl-i Şeyh’in de ülkenin doğusundaki Katif kentinde yaşanan Şii ayaklanması için “Şer güçlerin oyunu” benzetmesinde bulunarak, İran’ı kastettiği de hafızalarda tazeliğini koruyor.

Mezheb taassubunda İran da Suudi Arabistan’la yarışır vaziyette bugün. Şiiler arasında da Sünni dünya ile ilgili aşırı yorumlar bulunuyor. Ve bu yorumlar, öyle ‘marjinal kesimler’ tarafından dillendirilen küçük ve ayrıntı şeyler değil, resmî bir devlet politikası haline getirilmiş ısrarlı söylemler.

Bir örnek olarak, İran’da hüzünle ve ağıtlarla tekrarlanan Hz. Fâtıma’nın şehâdet yıldönümü törenlerini hatırlamak yeterli. Şii inancına göre, Hz. Fâtıma, kendisini yumruklayarak kaburgasını kıran ‘Ömer’ tarafından öldürülmüştür. İronik bir şekilde ‘Ömer’in fethettiği Kudüs için de ağıtlar yakan Şiilerin ruh dünyasını hâlâ tarihsel öfkeler şekillendiriyor.

Mezhep ihtilafının doğurduğu pratik bir sonuç olarak, iki ülke arasında bölgesel bir hegemonya kurma mücadelesi de yaşanıyor. Suudi Arabistan’ın ABD etkisinde bulunmasının da alevlendirdiği gerginlikler, dinî metinlere yaslanarak arttıkça artıyor.

İran neden yapmaz?
Ama bütün bu farklılıklara ve gerginliklere rağmen, İran Suudi elçisini öldürme planı yapmış olamaz. Bunun birkaç sebebi var:

İran, şu anda birçok cephede hızla yalnızlaşırken, her yönden intiharı anlamına gelecek böyle bir kararı almaz. İran macerayı sever, evet; ama İran’daki devlet aygıtı asla aptal değildir.

Yabancı topraklarda düşmanlara suikast düzenlemek İran’ın kullandığı bir yöntem olmadığından da İran yapmış olamaz. İran’ın yakın tarihini bilenler için, belki tek istisna Şahpur Bahtiyar suikastı olacaktır:

6 Ocak 1979’da, yani İslâm Devrimi’nin hemen öncesinde Şah Muhammed Rıza tarafından başbakan olarak atanan Bahtiyar, kısa zamanda muhalefetin ana hedefi haline gelmişti. Şah’ın İran’ı terk etmesinin ve Humeyni’nin dönüşünün ardından Bahtiyar da İran’dan ayrılarak Fransa’ya sığındı. Fransa’dayken İran İslâm Cumhuriyeti’ne karşı aktif mücadele başlatan Bahtiyar, 6 Ağustos 1991’de Paris’teki evinde bıçaklanarak öldürüldü. Üç kişi oldukları iddia edilen saldırganlardan sadece biri yakalanabildi.

Bu örnekten yola çıkıp bir genellemeye varmamak gerekir. Bahtiyar örneğinde, rejime karşı aktif mücadele veren bir muhalifin susturulması söz konusudur. Aynı yöntem, 1988 yılındaki ünlü idamlar sırasında ve Ayetullah Sâdık Halkali tarafından ölümüne hükmedilen yüzlerce muhalifin ortadan kaldırılması hadiselerinde de uygulanmıştır. Ancak İran, uluslararası meselelere sıra geldiğinde bu yöntemi kullanmamayı tercih eder.

Çünkü İran, uluslararası meselelerde somut saldırılardan çok blöften yanadır. (İran’ın, komşusu Irak’la tam 8 yıl süren yıkıcı savaşının da Saddam Hüseyin tarafından başlatıldığını hatırlayalım.) Bu da, İran’ın neden bir Suudi diplomata suikast düzenlemeye kalkmayacağına dair üçüncü delildir.

Buna bağlı olarak, dünya üzerindeki hiçbir Amerikan ve Batılı hedefe İranlıların neredeyse hiç saldırmamış olduğu gerçeğini gözden kaçırmamak gerekir. Birçok kişi hiç dikkat etmez, ama İran, ‘şeytan’ olarak tanımladığı dünya güçleriyle mücadele ederken bile daha çok Şiileşmiş Arap unsurları kullanır.

İşte bütün bu nedenlerle İran, aralarındaki bütün çekişmeye rağmen, Suudi Arabistanlı bir devlet yetkilisine suikast yapmayı planlamış olamaz. Bölgeye dikkatlice bakan herkesin görebileceği bu hakikati anlamazlıktan gelen ABD’li yetkililerin nereye varmaya çalıştığını ise herhalde önümüzdeki süreçte daha iyi anlayacağız.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İran bu suikastı planlamış olamaz
« Posted on: 28 Mart 2024, 16:24:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İran bu suikastı planlamış olamaz rüya tabiri,İran bu suikastı planlamış olamaz mekke canlı, İran bu suikastı planlamış olamaz kabe canlı yayın, İran bu suikastı planlamış olamaz Üç boyutlu kuran oku İran bu suikastı planlamış olamaz kuran ı kerim, İran bu suikastı planlamış olamaz peygamber kıssaları,İran bu suikastı planlamış olamaz ilitam ders soruları, İran bu suikastı planlamış olamazönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes