๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 14 Haziran 2012, 18:08:53



Konu Başlığı: Osmanli şenliklerinin süsü nahıllar
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 14 Haziran 2012, 18:08:53
OSMANLI ŞENLİKLERİ’NİN SÜSÜ NAHILLAR
Mutlu ÖZGEN • 48. Sayı / DİĞER YAZILAR


Eski Türklerde ve Osmanlı’da “yardımlaşmayı ve bereketi” ifade eden Nahıl, düğün sahibinin ekonomik durumuna göre hazırladığı, davetlilerin ise takılarını ve hediyelerini üzerine astığı büyük bir ağaca benzeyen süsün adıdır.

Arapça’da “hurma ağacı” anlamına gelen nahıl, Eski Türkler’de ve Osmanlı’da düğün ve şenliklerin vazgeçilmezlerindendi. Bir tür takı anlamına da gelen nahılın üzeri simli ipler, aynalar, gümüş yapraklar, altın yaldızlı süsler, meyveler, çiçekler ve değerli taşlarla süslü olurdu. Nahılların boyu 25 metreye kadar çıkardı. Düğün veya sünnet alaylarında kullanılan nahıllar daha çok servi veya hurma ağacı şeklinde yapılırdı. İskeletleri demirden hazırlanır ve her tarafına çengeller yapılırdı. Bu gelenek bugün de Anadolu’nun çeşitli yerlerinde değişik adlar altında sürmektedir.

Nahılları yapan sanatçılara “nahılbent” denilirdi. Nahılbent’in tam tabiri ise “Esnaf-ı nahılcıyan-ı sur-i humayun” du. Evliya Çelebi nahıllarla ilgili bilgi verirken İstanbul’da dört dükkânda elli beş nahılcı bulunduğunu ve dükkânların Toska fırını yanında, Aksaray’da ve Tahtakale’de; nahılcıbaşının işyerinin ise Odunkapısı’nda olduğunu yazmıştır. O günlerin anısı günümüzde İstanbul’da nahıl adını taşıyan üç sokakta yaşamaktadır. Bunların üçünde de nahıl değişmiş “nakıl” olmuştur. Bunlardan biri Talimhane’deki Nakıl Sokağı, ötekiler Nakılbent Sokağı ile Nakılbent Hisarı Sokağı’dır ki her ikisi de At Meydanı’nın denize bakan güney yönündedir. Bu sokakların eskiden düğünlerin yapıldığı At Meydanı’na yakın olması bir rastlantı değildir. Büyük bir olasılıkla burada nahıl yapan sanatçıların da işyerleri yer almaktadır.

Nahıl aynı zamanda bir düğün mumudur. “Mum alma” hem sünnet hem de evlenme düğünlerinde önemli bir unsur ve gelenektir Osmanlı’da. Sünnet düğününde nahıllar, çocuğun ailesi tarafından; düğünlerde ise kızın ailesi tarafından hazırlatılır ve geçit törenlerinde bunlar alayın önünde taşınırdı. Sadrazam, vezirler, devletin ileri gelenleri nahılların ardından yürürlerdi. Nahılların sünnet çocuğunun evinden veya kız evinden alınmasına ise “Mum alma” adı verilmiştir. Osmanlı Sarayı’nda evlenecek sultanların, sünnet olacak şehzadelerin nahılları çok kere Eski Saray’da hazırlanır, buradan damadın evine yahut sünnet düğününün yapılacağı yere muhteşem bir alayla getirilmiştir.

Nahıllar birkaç tane olursa birisi ve en büyüğü önde giderdi. Onu şeker bohçaları, şekerleme ve tatlı sinileri, şerbet sürahileri, cihaz (çeyiz) bohçaları, para keseleri, cevahir kutuları takip ederdi. Bundan sonra sırtlarında kurbanlık koyun taşıyan hamallar ve cihaz (çeyiz) katırları gelirdi. Nahılın ikincisi, gelin arabasının önünde götürülür ve yanlarında iki süvari bulunurdu.

Saltanat düğünleri ve şenliklerinde yaygın olarak görülen nahıllar o kadar büyük ve görkemli oluyordu ki, nahılların geçeceği güzergâhtaki çatıların çıkıntıları yıkılıyor, duvarlar nahılların boyutuna göre yeniden yapılıyordu. Bu sebeple nahılı herkes yapamıyordu.

Tarihi kayıtlarda 3. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in sünnet düğününde (1582) büyüklüklerinden dolayı her biri 50 tersane askeri tarafından taşınan nahıllardan birinin boyunun minare yüksekliğinde olduğunu yazar. Keza 1675’te Edirne’de 4. Mehmed’in oğullarının sünneti, kızlarının düğünü sırasında 150 nahılcının istihdam edildiğini ve bunların muhteşem 40 nahıl yaptıklarını, Covel adında bir İngilizin kaleme aldığı satırlardan öğrenmekteyiz. Covel bu durumu şu şekilde özetlemektedir:

“Şenlikte iki yanda yirmişerden kırk nahıl bulunuyordu. Bunlar pramit ve külah şekinde uzun direkler olup üzerlerinde boyalı kâğıtlar, balmumundan çiçek ve meyvelerle süslüydü. Öğrendiğime göre bunlar her eğlencede, kutlamada yapılırmış. Ancak benim gördüklerim çok büyük ve gösterişliydi. Biri bir gemi direğinden daha kalın, yaklaşık 25 metre yükseklikteydi ve tabanda genişliği 5-6 metre vardı. Her yuvarlak süsün yanına yine balmumumdan küp şeklindekiler asılmıştı. Tabanda 8-10 tane sedye kollarına benzer taşıyıcı tahtalar vardı. Sayıları 100’ü bulan askerler, başlarında giden komutanın düdükle verdiği işaretle aynı tempoda yürüyorlardı. Nahılların yıkılmasından korkulduğu için bunların dengelerini muhafaza amacıyla direkler tepeden tabanın çevresine tellerle bağlanmıştı”.

1612’de I. Ahmed’in iki kızı ve bir kız kardeşinin düğününe tanık olan tarihçi Hammer, kaleme aldığı eserlerde bu nedenle düzenlenen şenliklerdeki nahılların güzelliğini anlata anlata bitiremez. Bu gelin alayında 11 arabanın içinde genç kızların bulunduğu, bir grup Mısırlı’nın ellerindeki tefleri çalıp türlü taklitler yaparak eşlik ettiği nahılların geçmesi için kimi evlerin çatı saçaklarının yıkıldığı biliniyor. 1720’de 3. Ahmed zamanındaki bir nahıl gösterisini “Surname”sinde anlatan Vehbi, nahılların geçirilmesi sırasında yıkılan saçak ve cumbalar dolayısıyla alayla mimar ve yazıcıların gittiğini, yıkım dolayısıyla zarara uğrayan ev sahiplerine hasar bedelinin o anda ödendiğini anlatıyor.

Nahılların başköşede olduğu şenliklere verilen önemi Covel bir örnekle anlatıyor: “Bir vezir Venedik elçisinden kutlamalar için ülkesinden bir opera topluluğunu dekorlarıyla birlikte tam kadro getirtmesini istemiş. Elçi bunu sağlamanın kısa zamanda mümkün olmayacağını söyleyip itiraz edince vezir kızmış ve ‘Padişah arzu ettiğinde yapılmayacak şey yoktur. Gerekirse Venedik şehri evleri, kanalları, kiliseleriyle birlikte taşınır’ demiş”.

Aslında Osmanlı nahıllarıyla ilgili çok şey yazılıp söylenebilir. Sözgelimi, dönemin Divan şairlerinden Nabi’nin, nahılları anlatan dizeleri ünlüdür. Nabi, nahıl yapımında kullanılan hafif ağaçlardan kasnakların inşâsından, süslemede kullanılan bal kabaklarının oyularak birer sanat eseri hâline getirilmesine kadarki süreci şiire dökmüştür:

“Hak budur kim, ol iki nahl-ı kebir/Birbirine olur olursa nazir
Serleri eylemiş eflaki güzer/Eremez zirvesine tar-ı baser
Mumdan dökme hezaran erhar/Etmiş etrafına zer şa’şa’a-dar
Kırk aded nahl-ı sagir-ü mevzun/Ki olup her birisi turfa-nümun”

Batılı bir gözlemci de Kanunî döneminde 1524’te yapılan şenlikte on esirin her birinin elinde altından yapılmış birer nahıl bulunduğunu yazar. Ayrıca damat ve sağdıcın nahılları da çok güzel süslenmiştir. Damadınkinde 60 bin, sağdıcındakinde 46 bin parça vardır. Bu parçalar arasında gülleler, toplar, çemenler, havuzlar, serviler, tavus kuşları, lâleler, muhtelif çiçekler, güller, sümbüller, çiğdemler, menekşeler, karanfiller; ağaç dallarında da dudular, kumrular, turunçlar, narlar, fıstıklar, elmalar, armutlar türlü yemişlerle; deniz balıklarının tasvirleri yer almaktadır.

Ayrıca mumların kimi yerlerinde develer, deveciler, tavlalar, tavla hayvanları değerli taşlarla süslü eyerler, Arap atları, düldüller, leylekler, maymunlar, aslanlar, atmacalar, doğanlar, kale, kule ve beden duvarları bulunurdu. 1576’daki bir düğünde Siyavuş Paşa nahıllar için 1000 duka altın harcamıştır. 1582’deki III. Mehmed’in sünnet düğününde her birini 100 yeniçerinin taşıdığı dev nahıllar bulunduğu, küçük nahılların sayısının ise 150 kadar olduğu biliniyor. 1586 şenliğinde gümüşten altı nahıl, ayrıca dışı yaldızlı gümüşten, içi firuze taşlarla süslü bir büyük nahıl vardı ki 20 bin fındık altınından daha değerliydi. Yine aynı düğünde büyük nahılın arkasından geçirilen 30 küçük nahıl bulunuyordu. 

1743’te Sultan Ahmed’in kızı Esma Sultan’ın Yakup Paşa ile evlendiği düğünde, üç büyük nahıl ve birçok küçük nahıl vardı. Nâbî’nin de anlattığı 1675’teki düğünde ise daha önce ifade ettiğimiz gibi iki büyük, 40 küçük nahıl vardı. Büyük nahılların boyları 25 metre, tabanlarının çapı ise beş metre kadardı. Üzerlerinde balmumu süslerle bezenmiş küreler bulunuyordu. Büyük nahıllar 12 kattan oluşuyordu ve doruk noktasına altın yaldızlı bir de ay takılmıştı. Her katta değişik süsler bulunuyordu. Yine aynı tarihte yapılan evlenme düğününde ise her birini 160 kişinin taşıdığı iki dev nahıl ve iki küçük gümüşten nahıl vardı. 1593’te Sadrazam Halil Paşa ile III. Murad’ın kızının nişanında geçirilen nahıl sayısı 300 idi.

Geçmişte Osmanlı şenliklerini düğünlerini süsleyen nahıl geleneği, günümüzde Anadolu’daki köy düğünlerinde de devam etmektedir. Nitekim Ürgüp köylerindeki düğünlerde oğlan evinin hazırlattığı iki metre boyunda külah biçiminde tahtadan bir iskelet üzerine renkli kâğıtlar ve mumlarla nahıllar yapılması, nahılların övülmesi, damadın da nahılı övene bahşiş vermesi gelenek hâlinde yaşamaktadır.