> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü  (Okunma Sayısı 903 defa)
06 Temmuz 2012, 16:13:15
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 06 Temmuz 2012, 16:13:15 »



Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü ve medya
Samet GÜNEK • 60. Sayı / DİĞER YAZILAR


Irak’ın ABD tarafından işgal edildiği tarihten bu yana, bölge barışına en somut katkıda bulunan ülke hiç kuşkusuz Türkiye. Küresel bir aktör olarak Türkiye, barışa sadece söylem düzeyinde değil, eylem düzeyinde de aktif katkıda bulunuyor. Dahası, bunu birtakım insani ve etik kaygılarla temellendiriyor. Ancak bu dış politikanın amaçlanan olumlu sonuçları doğurabilmesi ve “Türkiye’nin yumuşak ‘insani’ gücünün” etkili olabilmesi, özellikle de Ortadoğu’nun mevcut yapısı göz önüne alındığında, birçok parametrenin eş güdümlü olarak kullanılmasına bağlı görünüyor. Bu araçlardan biri de medya.

Acaba Türk medyası, bu önemli dış politika açılımının gerektirdiği olumlu rolü oynayabilir mi? Böyle bir işlevin ifasında pozitif katkı yapması beklenen Türk medyası, Ortadoğu’ya nasıl bakıyor? Türk medyasında nasıl bir Arap imajı çiziliyor? Türk-Arap ilişkilerinde medyanın rolü yapıcı mı, yoksa ilişkileri soğutucu ve yıpratıcı mı?

Bu sorulara cevap aramak için Türk basınına yakından bakmak ve medyadaki Ortadoğu ve Arap imajının böyle bir işleve katkıda bulunup bulunmadığını irdelemek gerekiyor.

Ortadoğu’ya biçilen kaftan: Çatışma ve kriz
Edward Said, Oryantalizm kitabının bir bölümünde Doğu’yu ‘hayalden doğan coğrafya’ olarak tanımlıyor. Oryantalistlerin Doğu’su daha çok fantastik öğeler üzerinden ötekileştirilen bir coğrafyaydı. Anaakım Türk medyasının Doğu’su ise fantastik ve hayalî imgelerin değil, çatışma ve krizin coğrafyasıdır. Bölgede, 1946 yılında Arap-İsrail Savaşı ile başlayan savaş ve kriz dönemi, uzun yıllar süren İran-Irak savaşı, Lübnan’daki iç savaşlar, Körfez savaşı, İsrail’in Lübnan’a saldırısı ve son olarak da ABD’nin Irak’ı işgaliyle devam ediyor.

Bölgenin siyasal ve sosyal yapısının savaş ve krizle anılması medyanın dikkatlerini de doğal olarak bu noktaya çekti. Bu durum beraberinde Ortadoğu’nun medyada, savaş ve kriz haberleri üzerinden verilmesi sonucunu doğurdu. Ortadoğu’ya savaş ve kriz haberciliği üzerinden biçilen bu kimliğin en önemli nedeni, medyadaki editoryal kadronun, köşe yazarı ve yorumcuların, Türk siyasi ve bürokratik elitlerinin Ortadoğu algısı olan, ‘Ortadoğu, içinden çıkılmaz bir batak ve tuzak veya paramparça olmuş bir bölgedir’ şeklindeki kanaatin etkisinde kalmış olmaları. Bu kanaatin siyasi elit üzerindeki en canlı tezahürünü, 2006 yılında Birleşmiş Milletler nezdinde Lübnan’a Türk barış gücü gönderilmesi gündeme geldiğinde Deniz Baykal’da görmek mümkün. Baykal, bölgenin “kan gölü” olduğunu belirterek, burasının (Türkiye’nin) ise “huzur içinde” olduğunu belirtmişti. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de Türkiye’nin bölgeye asker göndermesine karşı çıkmış ve “Türkiye’nin kendi iç güvenlik sorunları varken başkalarının sorunlarını çözmek görevimiz değil” şeklindeki beyanıyla statik söylemi yinelemişti.

Türkiye’de büyük medyanın Ortadoğu’yu çatışma ve krizle özdeşleştiren üslubunu çeşitli dönemlerde görmek mümkün. Örneğin, 1974 yılında, Cumhuriyet, Vatan ve Hürriyet gazetelerinde Araplarla ilgili bir yıl boyunca çıkan 372 haberden 107’si “kriz” unsurunu ön plana çıkaran haberlerdi. Aynı şekilde Filistin-İsrail çatışmasına ilişkin medyada sık sık “Ortadoğu kan gölü” ve “Ortadoğu ateşe sürükleniyor” şeklindeki başlıklarla “savaş” ve “kan” kelimeleriyle birlikte haber yapılıyor. Benzer şekilde Ortadoğu coğrafyasının merkez medyada yazan bazı köşe yazarları için çağrıştırdığı şey de bundan farklı değil. Örneğin Sabah yazarı Yavuz Donat, Ortadoğu’yu uçsuz bucaksız bir mayın tarlasına benzetiyor. Donat’ın, mayın tarlası benzetmesi ile her an patlamaya hazır bir coğrafya olarak kodladığı bölgeyi Hürriyet (artık Habertürk) yazarı Bekir Coşkun, “Dünyanın en karışık ve karmaşık coğrafyalarından biri” olarak niteliyor. Aynı gazetenin yazarı Ferai Tınç’a göre ise Ortadoğu, terör, karmaşa ve çatışmanın hüküm sürdüğü bir kara delik. Yine gazetelerde Ortadoğu’ya ilişkin yazılmış kitap tanıtım yazılarında ve haftalık eklerde çıkan yorum yazılarının girişinde bölge için ‘Dünyanın en hareketli coğrafyası’, “Arap Ülkeleri: İpleri kopan bir tespihin taneleri gibi dağıldı” şeklinde sıfat ve tanımlar kullanılmakta.

Türk medyası oryantalist mi?
Medya elitlerinin Arap dünyasına bakışı ve onu yansıtması meselesini doğru okumak, ikili ilişkilerdeki sorunları çözmek, sağlıklı bir analizle faydalı bir işbirliğine gitmek açısından önemli. Ancak medyanın olaya bu perspektiften yaklaşmadığı görülüyor. Medya ürünlerinde bir taraftan Ortadoğu coğrafyasının karmaşa içinde bulunduğu ya da Arapların petrole dayalı ekonomisine göndermeler yapılıyor, diğer taraftan anti-demokratik uygulamaları ve baskıcı tutumları nedeniyle Arap yönetimleri eleştiri konusu ediliyor. Referans gazetesinden Mensur Akgün, Türk siyasi ve medya elitleri için Araplığın anlamını ve bu çevrelerin “Araplıkla” kurduğu marazi bağı şu şekilde tarif ediyor: “Araplık bize hep olmak istemediğimiz şeyleri hatırlattı. Araplık tembellik, işsizlik, miskinlik, pislik demekti bizler için. Yenilgiydi, hezimetti İsrail karşısında. İlerleyememe, demokratikleşememeydi. Arapları dinle, dindarlıkla, aslında çoğunlukla da Vahabizmle özdeşleştirdik. Kurmaya çalıştığımız düzenin anti-tezi olarak gördük onları. Bu yüzden de bir türlü kanımız ısınmadı Araplara.”

Yukarıdaki alıntı, Arap toplumlarının, Cumhuriyet’e geçişle birlikte kurulan ulus devletin siyasi tercihinin ve kurmaya çalıştığı toplumsal düzeninin bir anti-tezi olarak sunulduğunun çarpıcı bir özetini veriyor. Araplık, bir millet ya da kişiye ait ırkı belirten etnik sıfat olmaktan çıkmış, bireyin ve devletin bütün alanını kuşatan gündelik ve tarihsel yaşamın bütününe tekabül eden bir olgu haline gelmiş durumda. Bazı aydınlar için Araplık bir taraftan bireysel bir özellik olan ve kişiden kişiye değişebilen tembellik ve pis olmayı çağrıştırırken, diğer yandan bir yönetim şekli olan otoriteryenliği ya da farklı biçimlerde kendini gösteren anti-demokratik uygulamaları çağrıştırıyor.

Araplara yönelik bu toptancı bakışın medyadaki tezahürleri Arapları ve Arap devletlerini belirli kalıplara sokmakta ve çeşitliliği görmezden gelip Arap toplumlarını sterotipler üzerinden yansıtma biçiminde kendini gösteriyor. Araplar, tarihteki olaylara isnat edilen birtakım hamasi sözler ve kalıplaşmış klişe söylemler üzerinden sunuluyor. Medya söylemlerinde genellikle Arapların anti-demokratik yapısına, dinî inanış ve geleneklerine, kadınların toplumdaki konumlarına gönderme yapılıyor. Araplara ilişkin bütün bu noktalardan yapılan eleştirilerin ortak özelliği Arapların yekpare/homojen bir bütün olarak temsili. Geniş bir coğrafyaya, farklı devlet ve kültürlere sahip olmasına rağmen Araplar benzer özellikte hareket eden, ayrışmayan bir topluluk olarak veriliyor. Anadili Arapça olan, başlıca Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika’dan, Büyük Sahra ve Sudan’a, Doğu’da Irak ve Arabistan Yarımadası’na kadar uzanan bir coğrafyada yaşamalarına rağmen Araplar, genellikle Suudi Arabistan, Suriye, Irak ya da Mısır bağlamında temsil edildi.

Türk medyasının Arap toplumlarının sosyal ve kültürel hayatına toptancı ve indirgemeci yaklaşımı bir taraftan ideolojik tercihlerin bakışını yansıtıyor, diğer taraftan ise Araplara ilişkin olumsuz imajları küresel ölçekte yayan Batı medyasının etkilerini gösteriyor. Türkiye’nin kurucu ideolojisi Batı modernleşmesini model olarak almış, akılcı ve pozitif çizgide ilerlediğini düşündüğü projeyi hayata geçirmeye çalışmıştı. Bu süreçte, Doğu ve Arap dünyası, ilerleme, gelişme, demokrasi ve insan haklarını ifade ettiğine inanılan Batı modernizmi karşısında gericilik, duygusallık ve otoriteryenliğin merkezi olarak inşa edilmişti. Türkiye böyle bir inşa sürecinde doğal olarak Batı modelini tercih etmişti.

Ancak son tahlilde, Türkler ve Araplar arasındaki olumsuz imajlar kronik değil ve yakın tarihe dayanmakta. Örneğin, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin her düzeyde kötü olduğu 1990’lı yıllar boyunca Türk medyasında ve kamuoyunda Suriye imajı çok olumsuzdu. 2000’li yıllarda ise bu imaj büyük bir dönüşüme uğradı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın son ziyaretinde basın iki ülke arasındaki iyi ilişkilere ve Irak konusunda ortak hareket etme noktasına odaklanırken, Beşar Esad’ın eşi Esma Esad’ın samimi ve sıcak tavırlarından övgüyle bahsetti. Diplomasi ve basın düzeyindeki iyi ilişkiler toplumsal düzeye de yansıdı. Özellikle son yıllarda Türkiye’den birçok insan Suriye’ye geziye ve tatile gitmeye başladı.

Özal’ın dış politik vizyonu ve medya
İlişkilerde imajın ve medya temsilinin farkına ciddi anlamda varan kişi ise Turgut Özal oldu. Turgut Özal’ın dış politikaya ilişkin başlıca dört hedefi vardı: 1. Konulara sade ve soğukkanlı bakış. 2. İçte sessizlik, dışta yoğun çaba. 3. Etkin başkentlerde güçlü lobiler. 4. Enformasyon kaynaklarını ve akımını güçlendirmek.

Başbakan Turgut Özal, bu enformasyon akımını sadece politik ve teknik düzeyde geliştirmekle kalmamış, enformasyonun boyutunu ve çapını da yaygınlaştırma yoluna gitmişti. Politik düzeyde yürütülen çabalar beraberinde Türk-Arap ilişkilerinde medyada Araplara ilişkin verilen haberleri, medyanın bizzat Arap coğrafyasını ziyaret edip bölgeden haber geçme pratiklerini başlatma gibi önemli bir dönüşümü de beraberinde getirmişti. Arap dünyasıyla ilgili verilen haberlerin konuları genişlemiş, “Arap” olgusuna ve Ortadoğu coğrafyasına sadece çatışma haberleri üzerinden değil; ekonomi, sanat ve siyaset perspektifinden de yaklaşılmıştı. Bu da ilişkilerin daha sağlıklı bir zemine oturmasına ve Türkiye’nin bölgesel gücüne katkı sağlamıştı.

Özetle söylemek gerekirse, Türk medyası, Türkiye’nin bölgesel güc...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü
« Posted on: 27 Nisan 2024, 08:13:53 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü rüya tabiri,Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü mekke canlı, Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü kabe canlı yayın, Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü Üç boyutlu kuran oku Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü kuran ı kerim, Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü peygamber kıssaları,Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücü ilitam ders soruları, Ortadoğu’da Türkiye’nin yumuşak gücüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes