๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 22 Mayıs 2012, 11:53:29



Konu Başlığı: Onur konuğu
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 22 Mayıs 2012, 11:53:29
ONUR KONUĞU

Ali AYÇİL • 46. Sayı / DİĞER YAZILAR


Bu yılın onur konuğu Türkiye olduğu için, pek çok yazar Frankfurt Kitap Fuarı’na gitme fırsatı buldu. Fuardan önce, ansızın devrimciliği tutan bazı yazarların çağrıldıkları hâlde Almanya’ya gitmeyeceğini ilan etmesi, uzun uzun tartışılmıştı kültür muhitimizde. Onlara göre ülkemiz, modern dünyanın tersine, ileriye değil hep geriye bakan siyasî bir iradenin pençesindeydi ve bu denli gerici bir ortamda arzuladıkları Türkiye’yi temsil etme imkânı yoktu. Protestocular, niçin Frankfurt’a gitmeyeceklerini dergilerde, gazetelerde, ekranlarda anlatadursunlar, biletlerini bekleyen yazarlar telefonla birilerini arayıp, çağrılmış olmanın, dahası Frankfurt için seçilenlerden biri olmanın hazzını eşle dostla paylaşmaya başlamıştı bile. Bu tür diyalogların bir çerçevesi vardır, bilirsiniz. Önce şuradan buradan konuşulur, sonra söz fuar tarihinde yapılacak bazı görüşmelere programlara getirilir, işte tam bu esnada lafın arasına tabii bir edayla sükseli cümle sıkıştırılıverir: “Ama biliyorsun ben o tarihte Frankfurt’ta olacağım”.

Elbette bilmiyorsunuz ama o tarihte ben de Frankfurt’taydım. Fuardan sonra memlekete rücû eden yazar-şair arkadaşlarımız, büyüklerimiz o kadar bahsettiler ki Almanya seferinden, “bari sen yazma” dedim kendi kendime; “bari sen yazma, ortalık fuar yazısından geçilmiyor”. Bakın kendime hâkim olamadım işte, oturup bir yazı da ben kaleme almaya başladım. Ne yalan söyleyeyim, ben, Türkiye’nin “onur konuğu ülke” olmasını fazla abartmışım. Sanıyordum ki, memleketimizin kitaplarının sergilendiği salon ziyaretçilerle dolup taşacak, Avrupalılar salonları doldurarak merakla Küçük Asya’dan gelen yazarları dinleyecek. Ne de olsa okuma metinlerimizi önceden göndermiştik, metinlerimiz Almanca’ya çevrilmiş hâlde okunmak için sahiplerini, yani biz yazarları bekliyordu. Hayâl kırıklığı böyle bir şey: Türkiye’nin kitaplarını sergilediği tenha salona neredeyse hiç yabancı uğramadı; İstanbul’da uzun zamandır görüşemediğimiz eş dostla bu tenha salonun bir yerlerinde karşılaşıp hasret gidermiş olduk. Batı’nın ortasında, sağcımızla solcumuzla, biz bizeydik işte, kimsenin edebiyatımızı, yayınevlerimizi ciddiye aldığı yoktu…

Hakkını yemeyelim; içimizden birini fazlasıyla ciddiye aldı Batılılar: Orhan Pamuk. Bana öyle geliyor ki, Türkiye, Frankfurt Kitap Fuarı’nda Orhan Pamuk’un kuyruğuna takılmış kukuleta gibiydi. Nobel ödüllü yazar, her nerede konuştuysa büyük bir kalabalık birikti çevresinde; gazetelere röportajlar verdi, ekranlara çıktı ve hayranları için bolca kitap imzaladı. Orhan Pamuk’un etrafındaki hale ile alelade dizayn edilmiş Türk standlarının tenhalığı arasında kapatılmaz bir açık vardı. O, Dünya Edebiyatı’nın bir parçası hâline gelmiş ama Türk Edebiyatçıları bütün gamı, bütün kasvetiyle fuar alanına, otellere, şehrin bir yerlerine dağılmıştı. Batılılaşma’yı dilinden düşürmeyen bir ülkenin kalemlerinin Batı’daki bu yalnızlığı hüzün vericiydi aslında. İçimizde, Batı değerlerini en çok bayraklaştıranlar, Batılı yazarlarla dostluk kuranlar, hatta yılın belli dilimlerini Avrupa’da geçiren edebiyatçılarımız bile fazlasıyla bizden biriydi Frankfurt’ta. Fazlasıyla Türk, fazlasıyla doğulu!..

Fuardan sonra, kimi tanıdık pek çok yazarın/şairin Frankfurt günleri hakkında yazdıklarını okuyunca, “acaba farklı bir etkinliğe mi gittik” diye geçirdim içimden. Ne Batılılar’ın Doğu’ya duyduğu alâkaya hitap edebilen, ne de Batı’yla bütünleşebilen Türk Edebiyatı, tıpkı Türkiye gibi tenha birkaç koridorda soluk alıp durdu fuar boyunca. Edebiyatımızın şahsiyeti, ülkemizin şahsiyeti kadardı nihayetinde; onur konuğu olmak, onurlu bir karşılanmayı taahhüt altına almıyordu. Onur konuğunun yeri biraz da, arkalarda kalmışlara bir kereliğine “hadi çık kendini göster” babacanlığının lütfen gösterdiği bir köşeden ibaretti aslında. Gerçek şu ki, hepimiz Frankfurt’ta Avrupa’nın yabancısıydık. Kimsenin ilgilendiği yoktu Türk edebiyatıyla; orada biz bize kaldık!