> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Ne Kalacak Geleceğe Aşktan
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ne Kalacak Geleceğe Aşktan  (Okunma Sayısı 680 defa)
12 Haziran 2012, 16:42:44
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 12 Haziran 2012, 16:42:44 »



Ne Kalacak Geleceğe Aşktan?
Ahmet İNAM • 51. Sayı / DİĞER YAZILAR


Aşk, başarma denemelerinden oluşur. Kendimizden çıkış denemelerinden. Karşılaşma denemelerinden. Aynayla değil. Ötede duran insanla. Ötedekiyle.

Ne kalacak geleceğe, aşktan? Değişecek mi yapısı? Yitip gidecek mi? Aşk dediğimiz, eksikliğimiz mi bizim? Evrim boyunca, geliştikçe, eksilecek mi bizden aşk?

Yerine “akıl” mı gelecek? İnsan beyni öyle gelişecek ki, içinden gelen “doğal” dürtülere, onu kendine çizdiği hedeflerin, amaçların dışına iten güçlere karşı duracak, onları dengeleyecek, denetleyecek. Aşk akıllanacak. Aklın kolluk kuvvetleri aşk eşkıyasını yakalayıp, ölçünün, hesaplamanın, dengenin, verimliliğin, “ussal” bir düzenin olduğu dar alanlara tıkacak.

“Doğallaşacak mı? Olağanüstülüğünü yitirecek mi? Belli dönemlerde, belli koşullar altında ortaya çıkan biyo-kimyasal bir olgu olarak mı yaşanır olacak? Şöyle mi diyeceğiz sevgilimize: “Ne yapayım, aşkım geldi (ya da aşkım tuttu) sana ‘ilgi’ duydum”? Aşkımız gelecek, duygulanacağız, belki farmakolojik müdahalelerle şiddetini azaltıp, çoğaltacağız; bitireceğiz ya da başlatacağız. Aşk bedende bitecek.

Yaşadığımız hayat biçimlerinde yeri olmayacak mı? Öyle bir hayatımız olacak ki, ilgimiz aşk dışı konulara odaklanacak; hayatın akışı “aşk”ın bir ayrıcalık olarak yaşanmasına izin vermeyecek. Koşuşturma ile süren, ilgilerin toplumsal, siyasal, ekonomik, teknik, bilimsel ilişkilere, olgulara odaklandığı bir yaşamda aşk “ses getirmeyecek”. Aşk beklentisi ortadan kalkacak. Alıştığımız bir şey olacak aşk.

Aşk “mutasyon”a mı uğrayacak? İnsanın biyolojik, toplumsal, siyasal dönüşümleri sonucu aşk, yüzyıllardır alışageldiğimiz anlam çerçevelerinin dışında, yepyeni anlamlara bürünecek. Bu anlamları elbette kestiremeyiz şimdiden; kestirebilseydik, aşkın “doğal”, “olağan” gelişimi içinde sürüp gitmesi anlamına gelirdi bu. Aşk değişecek. O dönem aşkı yaşayanlar, (“ad” nasılsa aynı kalacak, belki de önceki aşklarla ortak birkaç yönü bulunduğu için) eskiye şaşarak bakacaklar: Einstein fiziği ile çalışan fizikçilerin Aristoteles fiziğine bakışları gibi!

Aşk değişmeyecek; insanlar yine onu beceriksizce yaşayacaklar, yine aşktan yakınıp, acı çekecekler değil mi? Galiba. Aşk, yine bir “sınır yaşantısı” olacak; dokununca insanın parmağı yanacak. Kendini tanıyamadığı, birlikte yaşadığı insanlara, sevgilim dediği kişiye ulaşamadığı için, aşk konusunda yine çaresizlikler yaşayacak. Aşk beceriksizliği sürecek, yaşama beceriksizliğiyle birlikte. Aşk gibi, inanılmaz güçler taşıyan bir olanağı yaşayamayacak insan yine.

Beş ayrı öngörüde bulundum. Beş ayrı dünya, beş ayrı kehânet. Daha da bulunabilirim. Durayım burada. Aşkın başına gelecekleri anlayabilmek için şu an yaşananlar üzerinde yorum yapmaya çalışayım.

Hangi aşk, nasıl yaşanmalı?

Kierkegaard Aşkın İşleri diye çevirebileceğimiz yapıtında, aşkın “içeriğini” aşk ilişkisinde kimin belirlediğini sorar. “Kim belirliyor aşkımızı sevgilim? Sen mi? Ben mi? Biz mi? Toplum mu? Arkadaşlarım mı? Annem, babam mı? Toplumsal- ekonomik yapı mı? Tarih mi? Doğa mı?”

Doğal Aşk diyebileceğimiz, kendiliğinden, “geldiği gibi” yaşanan aşkta, seven de, sevilen de, âşık da, maşuk da ayrı ayrı aşkın içeriğini belirler. Ben, sevilmek isterim. Sevgilim, benim kendime olan sevgimi güçlendirmeli, kendimi sevmemi sağlamalıdır. Ben de onun, kendisini sevmesini sağlamalıyımdır: Böylece iki kendini seven insan, bir araya gelir, kendilerine olan sevgilerini besleyecek yardımcılar bulurlar: Biraradalıkları, birbirlerinin kendi kendilerini sevmelerine yardımcı oldukları içindir. Sevgilim olmasaydı, ne denli yakışıklı, akıllı, eşi bulunmaz biri olduğumu anlamayacaktım; sevgilim bana, kendimi güzel duymamı sağlıyor. Ben olmasam, o ne denli eşi bulunmaz bir güzel olduğunu, duygululuğunu, şairliğini yaşayamayacak: Ben sevgili olarak ona ne denli yüce bir insan olduğunu hatırlatanım.

Kierkegaard’ın doğal aşk dediği aşk, âşık ve maşukun olup da “aşkın” olmadığı bir aşk! 1+1=1 ediyor! Sen+Ben=Sen, Ben+Sen=Ben! İlginç bir aşk denklemi. Galiba birçokları böyle yaşıyor! “Sen bir katalizörsün” aşkı! “Seni seviyorum, çünkü yanında kendimi müthiş seviyorum!” aşkı! “Doğalı buymuş. Türküde söylediği gibi mi: “Bir tanem, bir tanem bir de ben iki tanem”? Değil. Bu “doğal” aşkın türküsü şöyle: Bir taneyim, bir taneyim, hadi bir de sen gel, iki taneyim, iki taneyim! Ayrı ayrı dururuz. İki bağımsız. Birbirimize, kendimiz olma gücünü aşılarız. Kendimizden çıkan ışığı, sevgilimiz güçlendirerek yansıtır bize; sanki bir çukur aynadır optik olarak, büyütür bizi. Ama nerededir kendisi? Kimdir? Ne duyar? Aynanın ardında ne vardır? Bu “doğal” denen aşk, bir “cila” aşkıdır, bir ayna tutma aşkı, bir büyüteç tutma. Karşılıklı aynalama aşkı: Herkes kendini görüyor! Nerede ötede olan, ötede duran sevgili? Nerede onunla birlikte var ettiğimiz aşk? Kimyadan bir benzetmeyle: Aşk bir karışım değil, bileşimdir. “Ben” “sen”le karşılaşınca, “ben”liğim dönüşmüştür artık, sen de, benimle artık sen değilsindir, aşk da, “ben” ile “sen”in, basit aritmetik toplamına eşit değildir, farklı bir şey olmuştur artık. Bu açıdan Kierkegaard’ın “doğal”ı, bana hiç doğal görünmüyor: Belki çoğunluk böyle yaşıyor aşkı, bir ayna olan sevgilisiyle: Bir dev aynası olan. Sonra o ayna, lunaparktaki kahkaha aynaları gibi çarpuk çurpuk gösterebilir insanı. Aynayla aşk mı olur? Doğal değil bu aşk, bu “aynal”(!)

Doğanın kanırtmadığı, delilenip kudurmadığımız; dostlarımıza, komşumuza, dava arkadaşlarımıza duyduğumuz aşka (belki yumuşatarak dostluk sevgisi diyebileceğimiz) üçüncü bir öğenin karıştığını söylüyor Kierkegaard. Sanki, Kierkegaard, aşkı insanlara bırakırsak, kendi kendilerine âşık olurlar, sevgililerini de bu amaçla kullanırlar demek istiyor. Ancak, yaradanın müdahalesi ile insanın aklı başına gelir, bencilliğinden kurtulur. Kierkegaard’ın insandan duyduğu umutsuzluğunun ardında neler olabileceği sorusunun irdelenmesi bu yazının sınırlarını aşıyor. Ama ben, insanın aşkı kendi olanakları içinde yaşayabileceğini düşünüyorum. Elbette başarma olasılığı çok düşük: Ama aşk, başarma denemelerinden oluşur. Kendimizden çıkış denemelerinden. Karşılaşma denemelerinden. Aynayla değil. Ötede duran insanla. Ötedekiyle. (Öteki sözünü, bu bağlamda, kullanıyorum. Aşkta öteki değil, ötedeki daha önemli!) Yola çıkan, öteye gidebilir, ötedekiyle karşılaşabilir. Ne doğal aşkında, ne dostluk, komşuluk aşkında yola çıkma yok sanki Kierkegaard’da! Yola çıkma, bir arayıştır, bir hamledir, bir atılım: Bir hazırlık, kendini arama hazırlığı. Kendini aramayan, sevgilisini bulamaz. Aynal aşklar yaşar, buna doğal der. Bencilliğinden kurtulması için yaradandan yardım bekler (Burada Kierkegaard’a haksızlık etmeyeyim: Tartışmanın bağlamını çağımızda yaşananlara çevirdim. Eleştirim onlaradır!)

İşte, insanı aşktan alıkoyan, bu aramayışıdır. (Orada burada sevgili arama, koca arama anlamında değil!) Yola çıkamayışıdır öteye doğru. Çıksa da karşılaşamayışıdır, ötede olan insanla. Buluşsa da, ötedeki ile öteyi yaşayamayışıdır. Üleşmeyi bilmeyişi, sen ve beni “biz”de dönüştüremeyişi; “biz”e cân veremeyişi, canı ötelere götüremeyişidir.

“Aynal” olmayan, kendini ararken karşılaştığı ötedeki ötekiyle, (ötedeki, “öteki”dir, aşılamaz, dönüştürülemez, yönlendirilemez öteki) üleşerek yaşadığı dönüşümler zenginliği içindeki aşk, insanın önünde yüzlerce yıldır büyük bir olanak olarak duruyor. Ne kadarını yaşayabiliyor? “Ne kadarını yaşarsa, yaşasın, yaşayabiliyor ya” diyebilirsiniz. Doğru. Azını. Birazını. Aşkı yaşamak, birazını yaşamak olmuş. Alıştık. Ufku görüyoruz. Doğrusu, benim hüsnü kuruntum bu. Daha ötede, daha güçlü, daha içten, daha yaratıcı, daha dönüştürücü aşk ufkunu gördüğümü sanıyorum. Uyduruyor muyum? Aşkı yaşamak, hep birazını yaşamak olmuş. Dahası var. Murada erilmedi daha. Gökten elma falan da düşmedi. Masallar çok erken bitiyor. Aşk, masalların bittiği yerden başlıyor oysa. Erken bitiriyoruz yolculuğumuzu: “Bu kadar yeter, gördük göreceğimizi” diyoruz. Gittik gidebileceğimiz kadar. Gidemeyenlere hiç sözüm yok. İçlerine tıkılmış, “aynal’’ sevdalılar, dünya denen lunaparkta oyunlarını sürdürsünler. Yola çıkmışlara yanıyor insanın içi. Sanki sevgili dostumun hışımla üzerime yürüdüğünü görür gibi oluyorum: “Hani aşk vardı ulan? İçimizde neyimiz varsa sattık savdık, bir aba bir hırka, düştük yollara, nerede hani? Nerede sevgililer? Önüme çıkan ‘hıyarlara’ nasıl sevgili diyeyim?”

Dostuma yanıtım ne olurdu dersiniz? Öncelikle şunu söylerdim kendisine. Önüne çıkan “hıyarlar”dan birçoğu sensin! Karşılaşamayan, önce kendi içine bakmalıdır. Belki, gözümüzdeki gözlükte bir bozukluk var: Önümüze çıkanları “hıyar” gösteriyor!

Aşk geleceğin yollarında

Yakın gelecekte aşkı yaşamadaki sorunlarımız sürecek. Özürlü ve eksikli yaşayacağız onu. Ama yaşayacağız. Aşkı yaşamak, yine birazını yaşamak olacak. İnsanlar bu düzenin çarkları arasında, koşuşturma içinde, birbirlerine rastladıklarında, birbirlerini sevmeye çalışacaklar. Bu arada büyük savaşlar ya da doğal afetler olursa, aşk daha yoğun yaşanacak. Doğrusu, yaşama arzusu duyacak insanlar. Eksikliğini yüreklerinde duyacaklar. Hayatlarındaki boşluğu aşkla kapamaya çalışanlar olacak. Aşk çalışacak gelecekte.

Umudum var: Aşk üstüne düşünülecek. Kendini arayanlar, bu düzenin taraftarlarının kendilerini ne denli engellediğini de anlayacaklar. Hakikati aramanın, bilgiye, yaşamaya susamışlığın, kendimizi aramaktan ayrılamayacağını görecekler. Kendimizi hep ötedeki ötekilerle aramak zorunda kalacağımızı, kültür tarihinin köklerine giderek kavrayacaklar. Birbirlerini aramaya, birbirlerini karşılamaya, birbirleriyle karşılaşmaya çalışacaklar. ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ne Kalacak Geleceğe Aşktan
« Posted on: 25 Nisan 2024, 15:21:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ne Kalacak Geleceğe Aşktan rüya tabiri,Ne Kalacak Geleceğe Aşktan mekke canlı, Ne Kalacak Geleceğe Aşktan kabe canlı yayın, Ne Kalacak Geleceğe Aşktan Üç boyutlu kuran oku Ne Kalacak Geleceğe Aşktan kuran ı kerim, Ne Kalacak Geleceğe Aşktan peygamber kıssaları,Ne Kalacak Geleceğe Aşktan ilitam ders soruları, Ne Kalacak Geleceğe Aşktanönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes