> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır  (Okunma Sayısı 760 defa)
23 Mayıs 2012, 13:33:32
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 23 Mayıs 2012, 13:33:32 »



MİLLÎ İHTİRASLARIN GERİ DÖNÜŞÜ BAŞLAMIŞTIR
Cemal AYDIN • 45. Sayı / DİĞER YAZILAR


Gilles Anquetil, François Armanet: 2001’den beri, “savaşın geri dönüşü”ne mi şahit oluyoruz?

Bruno Tertrais: “Savaşın geri dönüşü” kısmen bir göz yanılmasıdır, zira silahlı çatışmaların sayısı 1989’dan beri sürekli azaldı; o dönemde otuz kadar olan çatışma, bugünlerde yarıya düştü. Bu gelişmeyi Soğuk Savaş’ın sona ermesi, demokrasideki ilerlemeler ve çok sayıda bağımsızlık süreçleriyle izah edebiliriz. Soğuk Savaş sonrasının çatışmalarının ekserisi iç savaştır ve savaş, silâhı olarak açlık ile tecavüzün sistemli bir şekilde kullanılmasıyla ve bilhassa Afrika’da çocukların silah altına alınmalarıyla da siviller açısından oldukça kanlı ve acımasız olmuştur. 1990’da Yugoslavya, 1991’de Kuveyt, 1999’da Kosova vb. ile daha önce de “savaşın geri dönüşü”nden bahsedilmişti… Bu ifade sık sık dile dolanıyorsa, Avrupalıların postmodern bir çağa girdiklerine inanmış olmalarındandır. Avrupa Birliği bakımından bu doğru, fakat gezegenimizin büyük bir kısmı açısından yanlıştır. Dahası, bazı çatışmaların dünya çapında sonuçlar doğurduğu da bir gerçek. Nitekim Rusya’nın Gürcistan’a müdahalesi, askerî operasyon bakımından küçük, jeopolitik sonuçları bakımındansa mühim bir harekâttır. Bundan da hareketle dikkat: Büyük çaplı bir devletlerarası çatışma, özellikle Ortadoğu ve Asya’da yeniden gündeme gelebilir. Millî ihtirasların geri dönüşü başlamıştır ve karşılıklı ekonomik bağımlılığın hiçbir zaman savaşı bertaraf ettiği de görülmemiştir.  Son olarak da, 1990’ların sonlarından ve bilhassa 11 Eylül’den itibaren askerî harcamaların artışını da not etmek gerekir. Çünkü Amerika dünyanın geri kalanı kadar harcama yapıyor.

Askerî strateji şu son senelerde hangi bakımlardan değişiklik gösteriyor?

Bu konuda yedi eğilim görüyorum: 1. Uzaktan müdahale imkânlarının artırılarak askerî güçlerin azaltılması ve pek çok faaliyetin özelleştirilmesi. Ancak askere alınmakla oluşturulan kitle orduları, dünyanın büyük bir kısmında kural ve uygulama olarak hâlâ devam ediyor. 2. İletişim ve görüntülemede teknolojik sıçrama, bunun sonucunda da harekâtın sürati veya nokta vuruşların isabeti yahut da insansız uçakları kullanma gerçekleştiriliyor. 3. Çok önemli bir hukukî boyutuyla birlikte savaş kurallarının ve kimyevî silâhlar, antipersonel mayınlar, parça tesirli bombalar… gibi çok sayıdaki yasaklar gitgide daha fazla zapturapt altına alınıyor. 4. Devlet dışı, iyi örgütlenmiş, idmanlı ve teçhizatlı aktörler… 2006’da İsrail ordusunun Hizbullah karşısındaki şaşkınlığına baksanıza. Başka bir kategoride, özel askerî grupların boy attığı da gözlemlenebilir. 5. Çok daha zorlu ve çok daha karmaşık barışı koruma operasyonları… Böylesi durumlarda askerler, sürekli olarak bir hâlden öbür hâle, yani göğüs göğüse çatışmadan insanî refakate geçmek zorundadırlar. 6. Orta menzilli ve çapraz balistik füzelerin yaygınlaşması, bu sistemlere karşı savunma ihtiyacını doğuruyor. 7. Kara, deniz ve havadan sonra, dördüncü ve beşinci savaş alanı olarak atmosfer dışı uzayın ve siber uzayın ortaya çıkması… ?imdilik bu müşterek alanlara hâlâ Washington hâkim, tıpkı 19. yy’da denizlere Londra’nın egemen olması gibi. Fakat Rusya ve Çin bu alanlara yoğun bir şekilde yatırım yapıyorlar, nitekim Estonya sistemlerine karşı Rusya’nın taarruzları ve Çin’in uydu savar atışlarıyla bunun bir delilini 2007’de gördük. Tabii, eninde sonunda değişmeyen bir şey var: Araziyi işgal etme ihtiyacı ki, bu da iyi korunmak ve çoğu zaman ağır vasıtaları kullanarak gerektiği kadar uzun zaman kalmaya hazır olmak anlamına gelir. Savaşlar her zaman karada başlamaz, fakat genellikle karada son bulur.

Bir numaralı stratejik mesele, nükleer silahların yayılmasını denetim altına almak değil midir?


Bu kim olduğuna bağlı! Çin ve Hindistan için, hatta Rusya için böyle bir şey söz konusu değil. ABD’ye gelince, Amerika her şeyden önce terörizm ile nükleer silahlanmanın muhtemel birlikteliği konusunda titizleniyor. Gerçekten de, Avrupalıların aksine, Amerikalı yetkililer nükleer silâhlanmanın yaygınlaşması tehlikesini çok önceden ciddiye aldılar. Fakat Amerikan devlet çarkının büyük bir kesimince, asıl önemli olan husus, siyasî rejimin mahiyetidir. Bir başka ifadeyle: Eğer İran liberal bir demokrasi olsaydı, onun nükleer programından daha az kaygı duyulurdu. Burada bir haksızlık yok, çünkü İran krizinde asıl söz konusu olan, sadece Ortadoğu’nun istikrarı değil, aynı zamanda da nükleer silahların yaygınlaşmaması anlaşmasının bizzat geleceğidir. Eğer bu anlaşma iflâs ederse, çok geçmeden Japonya kendi nükleer silahına sahip olacaktır. Bölge ve dünyanın işleyiş mekanizmaları yüzünden bizler 2025 yılında nükleer silaha sahip sekiz veya dokuz ülke değil, aksine bunun iki katı ülke göreceğiz. Böylesi bir dünyada ise, atomun istikrarlaştırıcı faziletlerinden bahsetmek fevkalâde tehlikeli bir bahse girişmek olacaktır.

Müstakbel Amerikan başkanını hangi stratejik meydan okumalar bekliyor?


Sırasıyla Irak, İran ve Afganistan... Ancak bu öncelikler değişebilir. Rusya kendisini bu hesaba yeni dâhil ettirdi ve stratejik sürprizler git gide daha fazla sıklaştı. İki başkan adayı arasında Irak, Rusya, milletlerarası ticaret, çevre sorunları ve elbette İran konusundaki -ben Obama’nın Tahran’la doğrudan bir diyaloğu başlatacağına inanmasam da- farklar manidardır. Gelecek başkan, dünyaya karşı bazı jestler yapacaktır, meselâ Guantanamo’yu kapatmak gibi. Fakat Obama’nın zafer kazanması durumunda bile, Amerikan politikasının tamamen yeni bir şekle bürüneceğini beklememek lâzım. Avrupalılar çoğu zaman ABD’nin stratejisindeki devamlılık faktörlerini bilmiyorlar. Nitekim tek yanlılık, öncelik hakkı ve hegemonya ABD’nin doğuşundan beri devam edegelen eğilimleridir. Ve Avrupalılar 11 Eylül hâdisesinin bu eli ne kadar değiştirdiğini de pek fark etmezler.

Çin ve Hindistan’ın boy göstermesiyle birlikte hangi stratejik dengeler altüst oldu?

Sizi şaşırtmak pahasına da olsa söyleyeyim ki, bu iki yeni güçlü devletin boy göstermesinin dünyanın stratejik dengeleri planında şimdilik pek bir şey değiştirmeyeceğini düşünüyorum. Her ikisi de üzerinde çalışsa da, ikisinden hiçbiri, bilhassa da kendilerinin ithal ihtiyaç maddelerini güven altına almak için, sınırlarının uzağını hedefleyecek imkânlara sahip değil. Yirmi hatta otuz yıldan, yani Pekin ile Yeni Delhi’nin kendi ülkeleri dışında uzun askerî harekâtları sürdürme imkânına ermezden önce askerî dengeler değişmeyecektir. Bu yüzyılın ana sorularından biri aslında şudur: 2014’ün Asyası 1914 Avrupası olacak mı, olmayacak mı? Tekrar edelim ki karşılıklı ekonomik bağlılık, savaşı hiçbir zaman bertaraf etmez. Dünya nükleer dengesine gelince, bu da Çin ve Hindistan’ın silahlanma gücünün artmasıyla altüst olmaz. Önemli olan, Asya’nın en az üç ülkesinin -Çin, Pakistan ve Kuzey Kore’nin- çatışma esnasında nükleer eşiği geçmeleridir. Tayvan Boğazı, Keşmir ve Kore Yarımadası hâlâ dünyanın en tehlikeli bölgeleri olmaya devam ediyor, zira Asya’daki büyük çaplı her savaş bütün dünyayı sarsacak niteliktedir.

Afganistan’daki durumun askerî gidişatını nasıl görüyorsunuz?

Afganistan’a barış getirmek için oraya 300 bin askeri seferber etmek gerekir, bu ise söz konusu dahi olamaz. Onun için de, Afgan Ordusu’nu oluşturarak Kuzey’i istikrara kavuşturmaktan ve Güney’deki Taliban’ı vurmaktan ibaret olan şimdiki strateji iyi bir stratejidir. Ne var ki özellikle böylesi bir ülkede millî bir ordu oluşturmak için en az on ile on beş sene gerekir. 2015’e kadar orada kalma cesaretine sahip miyiz? Kemerleri bağlamak lâzım, zira yol engebeli ve tehlikeli; oyunu da çok ince oynamak gerek, çünkü bazı birliklerin -bilhassa Amerikalıların- hata ve kabalıkları Afganların kalbinin kazanılmasını engeller. Zaten işte kısmen bu yanlışlar yüzündendir ki Taliban tekrar güçlü bir şekilde varlığını hissettirmeye başladı. Fakat seçenek ne? Biliyorsunuz, Batı ülkeleri son defa Afganistan’ı terk etmelerinin ardından bin kere pişman oldular.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır
« Posted on: 26 Nisan 2024, 22:24:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır rüya tabiri,Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır mekke canlı, Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır kabe canlı yayın, Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır Üç boyutlu kuran oku Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır kuran ı kerim, Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır peygamber kıssaları,Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştır ilitam ders soruları, Milli ihtirasların geri dönüşü başlamıştırönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes