๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 10 Haziran 2012, 13:07:08



Konu Başlığı: Midyeler kırık umutlar sağlam
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 10 Haziran 2012, 13:07:08
Midyeler kırık, umutlar sağlam
Elif TUNCA • 87. Sayı / DİĞER YAZILAR


Kim böyle bir hikâyenin cazibesine kayıtsız kalabilir ki! Yıllar önce Sarayburnu’nda bir belgesel çekimi sırasında iki çocuk gerekiyor. Bulunan Mardinli çocukların, denizden midye çıkarıp sattığını öğreniyorsunuz. Aynı akşam Büyükçekmece’de bir lokantada tekrar karşılaşıyorsunuz. Büyükçekmece’deki amcalarının yanında yaşadıklarını öğreniyorsunuz bu kez. Yıllar geçiyor; midyeci çocukların hikâyesine, Avrupa’ya kapak atma hayallerine, İstanbul’da son şeklini veren göçmenlerin hikâyesini de ekleyip bir senaryo yazıyorsunuz. Ve çocuk oyuncu bulmak için gittiğiniz Nusaybin’de oturduğunuz kahvede çayınızı, İstanbul’da tanıştığınız bu iki çocuktan biri getiriyor. Hikâyenin son noktasını da koyuyor bu arada: “Midyecilik olmadı. Korsan CD işine girdik, polis bastı. Biz de köye döndük” diyerek...

O iki çocuğun yerini Kırık Midyeler’de 13 yaşındaki Seydo Çelik ve 15 yaşındaki Barış Uğur Mehmetoğlu almış; amcaoğulları Faysal ve Hâkim olarak. Yıllar önce Almanya’daki bir akrabalarından gelen mektubun peşinde, Almanya’ya gitme hayali kuruyorlar. Önce İstanbul’a gelip para biriktirmeleri gerek. Çaycılıkla başlıyorlar, sonra midyecilik geliyor. Bu arada midyeciliğin mafyasıyla da tanışıyorlar. Kumkapı’da kaldıkları pansiyonsa göçmen istasyonu gibi bir yer; Afrikalı’sı, Rus’u, Boşnak’ı; tekmili burada. Medina adlı bir Boşnak kadın da kızı Elma ile burada kalıyor. Kızı rahatsız ve onun da kızının tedavisi için paraya ihtiyacı var. Bu arada Medina birden ortadan kayboluyor. Üç çocuk, üç körpe hayat; birbirlerine tutunarak annesizliklerini dostluklarında unutmak, birbirlerine de unutturmak durumunda kalıyorlar.

Bizi dostluk kurtaracak
Genç yönetmen Seyfettin Tokmak, ilk uzun metrajında -hikâye ve İstanbul gibi olağanüstü bir mekân buna gayet imkân verse de- üst düzey estetik kaygılara kapılmaktan ziyade hikâyesine odaklanmış ki çok da iyi yapmış. Kartpostal güzelliğinde bir İstanbul görmüyorsunuz mesela ama İstanbul, her bir parçasıyla filmde kanlı canlı bir karakter gibi dikiliyor karşınıza. Öyle aman aman kadrajlar, açılar, ışıklar da yok ama her kare, hikâyeye hizmet edecek şekilde tasarlanmış. Zaten hikâye ve parçaları yeterince görkemli esasen. Mardin’i, Bosna’yı ve Afrika’yı buluşturan bir İstanbul... Kürtçe’yi, Boşnakça’yı, Afrika dilini buluşturan bir Türkçe... Çaresizlikleri, imkânsızlıkları, umutsuzlukları eriten bir umut potası. Aslında tam bu noktada filmin adına bir kez daha dikkatle bakmakta fayda var. Kırık Midyeler midyecilik yapmaya çalışan iki kafadarın umutsuzluğunu yansıtıyor gibi gelebilir ilk etapta ama şunu hatırlamakta fayda var: İstiridyelerin, deniz canlılarından zarar gördüğü oranda kaliteli inci üretmesi gibi midyeler de ne kadar saldırıya uğrarsa o derece daha sıkı tutunurlarmış kayalara. Faysal ve Hâkim de Elma için hayata/ kayalara daha sıkı tutunmak zorunda. Hepimiz gibi...

Mecidi’nin çocuklarından farkı ne?

Dünya sinemasında hikâyenin asıl yükünü çocukların çektiği pek çok örnek var. Bu pek çok örneğin hepsi de başarılı değil elbette ama hakkını verenleri de unutmamak gerek. Klasiklerden François Truffault’nun 400 Darbe’sinden söz edebileceğimiz gibi. Marifet ve hakikat ikliminden beslenmeyi ve bizlere de bunu tattırmayı alışkanlık edinen İran sinemasının usta ismi Mecid Mecidi’ye ayrı bir parantez açmamak olmaz. En İyi Yabancı Film kategorisini daha ziyade uluslararası siyasi mesajlar için kullanan, en iyi ihtimalle egzotik bir şeyler bulduğu hissiyle ödül veren Akademi ya da popüler adıyla Oscar bile 1997 yapımı Cennetin Çocukları filmine kayıtsız kalamamış ve İran’dan ilk kez bir filmi aday göstermişti.

Mecidi’nin o filmde de, diğer filmlerindeki gibi, yaptığı; bizim kendi küçük dünyalarımızda, kendi küçük acziyet ve isteklerimizi, kendi küçük aklımızla sağlamak için küçük planlar peşinde koşarken bir yandan küllî planın işlemesi ve Allah’ın, bizi asla kendi küçük dünyamıza terk etmemesiydi. Kırık Midyeler’de olmayan da bu işte. Hâkim, Seydo ve Elma; adeta varoluşçuluğu desteklercesine bu dünyaya fırlatılıp atılmış gibiler. Hikâyeleri sadece kendinden menkul. Oysa biraz daha geniş açıdan bakıp bu hikâyenin çok farklı detayları keşfedilebilirdi. Onu da hâlihazırda Londra'da sinemada çocuklar üzerine tez yapan genç yönetmenimizin bir sonraki filminden bekleyelim...

Kırık Midyeler
Yönetmen: Seyfettin Tokmak
Oyuncular: Seydo Çelik, Barış Uğur Mehmetoğlu, Selma Alispahiç