๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 25 Temmuz 2012, 14:29:51



Konu Başlığı: Marquis de Ferriol
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 25 Temmuz 2012, 14:29:51
İki ülkeyi savaşın eşiğine götüren skandal büyükelçi: Marquis de Ferriol
Sinan CECO • 79. Sayı / DİĞER YAZILAR


Marquis de Ferriol, 12 Aralık 1699 tarihinde Fransa kralının gemileriyle gelmişti İstanbul’a. 1697 yılında Osmanlıları, Avusturya karşısında yalnız bırakmasıyla başlayan Fransa-Osmanlı soğukluğunu gidermek, ilişkileri yeniden eski haline sokmak için Fransa kralının emriyle, Fransız büyükelçi Chateauneuf (Şatonöf)’ün yerine gönderilmişti Ferriol. Fakat olaylar hiç de Fransa kralının düşündüğü gibi olmadı. Ferriol geldikten 24 gün sonra, 5 Ocak 1700 tarihinde, padişaha itimatnamesini sunup resmen göreve başlamak için Fransa’nın Beyoğlu’ndaki elçilik binasından Topkapı Sarayı’na hareket etti ve padişah da sırf bu tören için 12 saatlik yol olan Çatalca’dan dönmüştü. Padişahın niyeti, oradaki kır evlerinden birini elçiye vermekti.

Büyükelçi, Tophane’de Fransız gemilerinin kumandanı Amiral Bidaut ile buluştu. Kumandan, büyükelçiye kendisine refakat etmek üzere altmış subay verdi. Bindiği gemi limandan geçerken Fransa kralının gemileri tarafından yirmi bir pare top atışı ile selamlandı. Limandaki 13 kadar tüccar gemisi de bu törene katıldı. Liman geçildikten sonra karaya çıkıldı. Büyükelçi, padişah tarafından gönderilen, eğer takımı çok süslü bir ata bindi.
Saray’a gelindiğinde büyükelçi, sadrazamın başkanlık ettiği, Divân-ı Hümâyûn’a kabul edildi ve divân töreni bittikten sonra ritüel olduğu üzere Divân-ı Hümâyûn’da yemek yenildi. Yemek bittikten sonra da büyükelçi padişahın huzuruna çıkacaktı. Topkapı Sarayı’nın üçüncü kapısı Babü’s Saade’nin hemen arkasında bulunan Arz Odası’nda gerçekleşecek olan kabul töreni için elçilik heyeti hazırlandı. Bir onur nişanesi olarak elçilere hilat giydirilirdi (bir çeşit kaftan) ve büyükelçi bu şekilde huzura çıkacaktı. Fakat görevliler büyükelçinin kılıcını çıkarmadığını fark ettiler. Bu Osmanlı İmparatorluğu protokollerine aykırı bir durumdu. Zira padişahtan sonra en önemli kişi olan sadrazam bile kılıcıyla padişahın huzuruna çıkamıyordu.

Ferriol’un tercümanı Mavrocordato, kılıcını çıkarması gerektiğini söyleyince Ferriol, bu kılıcı beline Fransa kralının koyduğunu ve onun emri dışında çıkarmayacağını, buna teşebbüs eden olursa kanının son damlasına kadar dövüşeceğini söyledi.

Tartışma bir saat kadar sürdü. Bu arada Mavrocordato, sadrazamın ve büyükelçinin karşılıklı olarak birbirlerine söylediklerini nakletti. Sonunda sadrazam, M. de Ferriol’a, kılıcını çıkartmasını ve padişahın Fransa kralına yazacağı bir mektupla onun, bu yanlış hareketinin bağışlanmasını isteyeceğini söyledi. Ferriol bu teklife de olumsuz cevap verince bunun üzerine sadrazam ona, şimdiye kadar hiçbir elçinin, kendisinin yanına kılıcı ile girmediğine dair, kendisinin ve devlet büyüklerinin imzalayacağı bir yazı vereceğini söyledi. Fakat Ferriol bu teklif karşısında da geri adım atmayınca sadrazam ve diğer vezirler ile tercüman Mavrocordato, Divan’da bir görüşme yaptı ve tercüman son derece gergin bir şekilde Ferriol’un yanına döndü. Büyükelçiye tehdit içeren sözler sarf etti ve büyükelçiye: “İnadınızla söndürülmesi güç bir yangın çıkaracaksınız, bu hadise belki de kanlı bir savaşa yol açacak” dedi. Büyükelçi de: “Ne yapalım, o zaman zayıf olan düşünsün; tabii kimi kastettiğimi anladınız, ama ben sağ kaldıkça kılıcımı çıkarmam” şeklinde yanıt verdi.

Sadrazamın kurnazlığı
Ferriol’un kılıcını çıkarmayacağına ikna olan sadrazam, elçinin kılıcını kurnazlıkla alma yoluna gitti ve Ferriol’a padişahın huzuruna kılıcıyla çıkabileceğini söyledi. Ritüeller gereği büyükelçi, koluna giren iki kapıcıbaşı eşliğinde padişahın huzuruna çıkacaktı. Ferriol bunu biliyordu ve böylece üçüncü kapı olan Babü’s Saade geçildi, tam Arz Odası’nın önündeki küçük avluya girildiği zaman büyükelçi, kendisine refakat eden, hükümdarı selamlayacak olan adamlarının arkasından gelip gelmediklerini kontrol için başını geriye çevirince, maiyetindekilerin yarısının durdurulmuş olduğunu gördü. Kendisine bir oyunun hazırlandığını anlayarak gafil avlanmamak için sol elini kılıcına götürdü. Sağ elinde ise itimatnamesi vardı.

Bu sırada adet olduğu üzere iki kapıcıbaşı yaklaşıp, elçinin kollarına girdiler. Bu Sultan I. Murad’ın Kosova’da, huzura çıkan bir kişi tarafından öldürülmesi sonucu başlatılan bir gelenek ve güvenlik önemliydi. Bir üçüncü kapıcıbaşı yaklaşıp büyükelçinin kaftanının altından elini sokarak kılcını çekip almak istedi. Fakat bu sırada Ferriol karşı koydu ve kapıcıbaşına tokat atarak kendini geri attı. Ferriol, kralın mektubunu cebine koydu, kılıcını kabzasından yarıya kadar çekerek, tercüman Mavrocordato’ya yüksek sesle, yanına gelenin kim olduğunu, devletler hukukuna böyle mi tecavüz edildiğini ve bu adamın düşmanlarından biri olup olmadığını sordu.

Padişahın kabul salonunun hemen önünde yaşanan bu olayın gürültüsü padişahın kulağına kadar gitmişti ve en sonunda padişah kapıağasını göndererek olaya müdahale etmesini emretti.

Kapıağası, kabul salonunun kapısından dışarı çıktığı anda, kapıcıbaşının, ona kılıcı ile saldırmaya hazırlanan elçiye doğru yaklaşmakta olduğunu görünce: “İşleri daha ileri götürmeyin” diye bağırdı. Aynı zamanda büyükelçiye doğru ilerleyerek ona, padişahın bir saatten beri kendisini beklemekte olduğunu, kılıçsız içeri girdiği takdirde, yine de kendisini kabul edeceğini bildirdi. Fakat Ferriol’un küstah bir şekilde kılıcını çıkarmayacağını söylemesi üzerine Ferriol, padişah ile görüştürülmeden Beyoğlu’ndaki elçilik sarayına geri gönderildi.

“Geldiğinde de deliydi”
Bu hadise M. de Ferriol’un 1714 tarihinde Paris’te yayınladığı kitabında da uzun uzun anlatılıyor. Fakat bu kitabında krizin nedeni, Ferriol’un daha önce tartıştığı çavuşbaşının bir oyunu olarak yorumlamış ve kitaba da bu şekilde yansıtmıştı. Oysa ki gerçek, Ferriol’un yerine gönderildiği sabık büyükelçinin Ferriol’un gururuyla oynama çabasıydı. Kendisinin yerine Ferriol’un gönderilmesine içerleyen eski büyükelçi, Ferriol ile görüştüğü sırada, kendisinin padişahın yanına kılıcıyla çıktığını söyleyerek Ferriol’un de benzer şekilde davranmasını telkin etmişti. Hâlbuki birçok kişi, Sultan I. Murad’ın Kosova’da öldürülme hadisesinden sonra kimsenin padişahın yanına kılıcıyla giremeyeceğini biliyordu. Nitekim daha sonra yayınlanan birçok kitapta da bu hadise sabık büyükelçinin, halefi Ferriol’u aşağılama çabası olarak yer bulmuştu.

Ferriol’un vukuatları bununla da sınırlı değildi ve daha birçok skandala imza atmıştı. Fakat en ilginç olaylardan biri de Ferriol’un, padişahınkine benzer bir kayık yaptırma girişimi olmuştu.
Tıpkı padişahınki gibi bir saltanat kayığı yaptırma hevesine düşen M. de Ferriol’un kayığı limanda ilk görüldüğünde, Bostancı Paşa tarafından derhal müdahale edildi. Ferriol’un yaptırdığı kayık derhal parçalandı ve mürettebatı da dövdürüldü. Fakat Ferriol’un inadı akıl alacak gibi değildi. Beyoğlu’ndan karşı kıyıya (Sirkeci’ye) daha gösterişsiz bir kayıkla geçmektense, Haliç’in etrafını kara yoluyla, Beyoğlu, Kağıthane, Eyüp, Balat ve Sirkeci istikametinde dolaşarak Bâb-ı Âli’ye geçerim demiş ve görev süresince, bu şekilde yolculuk yapmıştı.

İmza attığı skandallarla, iki ülkenin ilişkilerini son derece olumsuz etkileyen Ferriol, tüm çılgınlıklarına rağmen 10 yıl kadar bu görevi sürdürdü. Bu süre zarfında tüm teamülleri zorlayan Ferriol, 1710 yılında Fransa’ya geri çağırıldığında sadrazamın Bâb-ı Âli’deki konağına gelip “Ferriol delirdiği için onu geri çağırmışlar” diyenlere sadrazamın cevabı gayet net olmuştu “o zaten geldiğinde de deliydi…”