> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi  (Okunma Sayısı 730 defa)
14 Temmuz 2012, 14:11:59
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 14 Temmuz 2012, 14:11:59 »



Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi
Yusuf ERGEN • 74. Sayı / DÜNYA


Devletler için on yıllar oldukça kısa periyotlardır. Özellikle bu periyotlar dünya siyasi tarihi kapsamında değerlendirildiğinde zaman ölçeği daha da genişler ve kavramsallaştırmalar da buna paralel olarak daralır. Dünya siyasi tarihinde 20. ve 21. yüzyılda devlet konseptlerinin en yoğun seyrü-seferine tanıklık ettik. Bu çerçevede, dünya sistemleri de göz önünde bulundurulduğunda, cumhuriyetten günümüze Türk dış politikasında büyük değişim olarak gösterilebilecek belli başlı dönüm noktaları vardır diyebiliriz.

Diplomaside “evet”, “hayır”, “nötr”
Bu dönüm noktalarından kuşkusuz en kritiği 2003 Irak Savaşı pazarlıkları ve 1 Mart Tezkeresi. Türkiye, 1 Mart Tezkeresi’nden itibaren daha bağımsız politikalar takip etmeye başlayarak, iki ayı aşkın süredir de Ortadoğu hareketlenmelerinde gösterdiği gerek pasif reaksiyoner gerek ise yerinde aktif reaksiyoner yaklaşımlarıyla tarihi bir başarı örneği gösterdi. NATO üyesi Türkiye, Irak için tezkere pazarlıklarında sergilediği tavırlarla, gerektiğinde “hayır” demeye, özerk kararlar vermeye başladı ve bugünlere gelindi. Türkiye’nin Irak Savaşı sonrası dönemde devam ettirdiği başarı grafiği bölge halkı açısından da takdirle karşılandı ve savaş sonrası yaraların derinleşmesine engel oldu. Türkiye yine benzer şekilde 2008 yılındaki Rusya-Gürcistan Savaşı’nda ABD'nin Karadeniz'e donanma gönderme isteği karşısında Montrö Anlaşması’nı öne sürerek ‘hayır’ diyebildi.

Ne var ki Türkiye, stratejik açıdan ‘Hayır’ diyebilmek için uzun yıllar beklemek zorunda kaldı. I. Dünya Savaşı’ndan sonra 20. yüzyıla galip gelen, buna paralel hızla değişen ve ilerleyen bir yapıya karşı, mağlup olan ve giderek etki alanı küçülen bir yapının dış politikada ‘Evetler’den başka üretebileceği pek fazla seçenek olduğu söylenemez. Zira önceliği kendi meseleleri olan Türkiye’nin bu tavrı, ‘nötr’ kalmak olarak değerlendirilebilir. ‘Evetler’lerin bir üst perdesi olan stratejik ‘nötr’lerle birlikte benimsenen bu diplomatik rölant, Türkiye’nin en çok benimseyebileceği yaklaşım olarak ortaya çıktı. II. Dünya Savaşı sonrasında ise Türkiye’nin dış politikasında ulus-devlet ilişkilerinin olgunlaşmaya başladığı döneme girildi. 1980’lere kadar da Türk dış politikasında olgun ilişkilerden öteye geçildi ve aktif bir diplomatik dönem yaşandı.

Rölant döneminden aktif ilişkilere
1980 sonrası Özal’la birlikte diplomatik rölant dönemi yerini aktif ilişkilere bıraktı ve bu ilişkilerin şekillendiği dönem başladı. 2000’lere gelindiğinde ise 11 Eylül saldırıları, konumu ve tarihsel rolü gereği Türkiye’nin dış politikasına da zorunlu bir ivme kazandırdı. Bu zorunlu ivme hem coğrafi olarak hem tarihî olarak Türkiye’ye mecburi bir rol biçti. Bu rol, tarihinden dolayı Türkiye’ye dış politikada sadece rölant ilişkiler ve bunun diplomasisi olarak yansımamakta, ekonomik, kültürel, siyasi, sosyal, sivil, hukuki roller de vermekte. Şimdi gelinen noktada ise, Türkiye daha dinamik, özgün, özgüvenli bir dış politika seyrine girmiş durumda.

Örneğin; 11 Eylül saldırıları sonrasında tüm ülkeler, güvenlik temelli politikalara yönelerek özgürlük alanlarını daraltırken, Türkiye, yakın bölgelerindeki bütün savaş ve gerilimlere rağmen güvenlik riski almaksızın özgürlük alanlarını genişletme yoluna giden tek ülke oldu. Türkiye, benimsediği ve inandığı bu vizyonu uygulama iradesi göstermesiyle, hemen yanı başımızdaki Ortadoğu ateşini söndürebilecek, bölgesindeki tek irade ve dünyadaki tek örnek olarak sahneye çıktı. Böylece vakur, ilkeli, dengeli, akil bir yaklaşımla bölgesel ve küresel bütün aktörlerle etkileşim halinde yürütülen, gerçekçi temellere dayandırılmış ve zamanlaması iyi yapılmış proaktif ve dinamik bir dış politika yöntemi sergiler hale geldi.

Türkiye, 1 Mart Tezkeresi’nden itibaren bu noktaya bütüncül dış politikayı sadece ‘ilişkiler’ çerçevesinde değerlendirmekle yetinmeyerek geldi. Diplomasi alanında “sürekli temas” ile örülen bu ilişkiler ağı, Türkiye’ye komşularıyla güvene dayanan, sağlıklı, sorunsuz ve azami işbirliği sağladı. Türkiye’nin bütüncül dış politika anlayışıyla caydırıcı sert gücünün yanı sıra diplomatik, ekonomik, kültürel ve sivil nitelikli yumuşak gücünü koordineli ve etkin bir şekilde kullanılmasıyla sağlanan bu etkinlik Türkiye’nin dış politikada saygınlığını arttırdı.

Türk diplomasisi ve Libya
Türkiye’nin bağımsız ve özgün dış politika yaklaşımlarının getirdiği sürekli temas diplomasisi, Birleşmiş Milletler’in Libya’ya 1973 nolu kararıyla başlatılan hava operasyonları öncesinde öncül hareket etme olanağı verdi. Geçtiğimiz ay Libya’da çıkan olaylar sonrasında büyük bir tahliye operasyonu başlatan ve kısa sürede binlerce vatandaşını kurtaran Türkiye'nin çalışmalarının bütün dünyanın dikkatini çekmesi, Türkiye’nin sürekli temas diplomasisinin başarılı olduğunu gösterdi.

Türkiye bu başarısının sadece tahliyelerle sınırlı kalmadığını 19 Mart 2011 tarihinde başlayan Libya'ya yönelik hava ve deniz operasyonu öncesinde de gösterdi. Koalisyon güçleri, Libya konusunda Türkiye’nin tutumunu önemsedi ve ‘hayır’ sınırlarını olgunlaştıran Türkiye ile sürekli temas diplomasisi çerçevesinde neticeye ulaşabildiler. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nu gün boyu arayarak yaşanan gelişmeleri iletmek suretiyle Türkiye’nin tutumunu dikkate aldılar. Taleplerini dört ana çizgide muhataplarına ileten Davutoğlu, Türkiye’nin ‘hayırlar’ını daha da olgunlaştırdı. Bu ‘hayır’ çizgileri ise şunlardı:
• Libya, Irak olmasın, yaşanan süreç işgalle sonuçlanmasın.
• Yapılan müdahale sınırlı olsun ve yalnızca Libya'da kardeş kanının akmasını engelleyici nitelik taşısın.
• Düzenlenen operasyon, Libya'nın kaynaklarının paylaşılmak istendiği algısına neden olmasın.
• Bölgesel hassasiyetler göz önünde tutulsun.

Türkiye’nin Libya’ya yönelik taleplerinin koalisyon güçleri tarafından ne derece önemsendiğini ise önümüzdeki süreçte Libya’da yaşanacak gelişmelere bakarak hep birlikte göreceğiz. Böylece Türk dış politikasının dünyada algılanışı noktasında somut bir verinin daha sahibi olacağız.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi
« Posted on: 25 Nisan 2024, 16:04:05 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi rüya tabiri,Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi mekke canlı, Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi kabe canlı yayın, Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi Üç boyutlu kuran oku Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi kuran ı kerim, Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi peygamber kıssaları,Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisi ilitam ders soruları, Libya ve ‘hayır’ diyebilme diplomasisiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes