> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Kürt meselesinde geldiğimiz nokta
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kürt meselesinde geldiğimiz nokta  (Okunma Sayısı 939 defa)
25 Temmuz 2012, 14:36:33
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 25 Temmuz 2012, 14:36:33 »



Kürt meselesinde geldiğimiz nokta ve sonrası
Mehmet DEMİR • 79. Sayı / DİĞER YAZILAR


Hakkari Çukurca’daki saldırı ve dokuz şehit toplumumuzun sabrını taşırdı. Bunun nedenlerinden biri de Ramazan boyunca kayıpların sürekli artış göstermesi. Hemen her gün televizyon kanallarında şehit evlerine düşen ateşin çığlığını duymak, çırpınan insanları görmek, esasen herkese ait olan o ortak acıya tahammülü zorlaştırıyor. Sabrın taşması, öfkenin yükselmesi, kendisine karşılık gelen politikaları talep ediyor: Bunları yapanlar misliyle kayıp vermeli, misliyle acı çekmeli. Böylelikle döktükleri her kanın ağır bir bedeli olduğunu görsünler ve bundan vazgeçsinler. Kısaca, politika ve sonucundaki beklenti bu.

Şiddete karşı şiddet yabana atılır bir politika değil. Pascal, “dünyanın kraliçesi güçtür” demişti. Dünya hiçbir zaman sadece akla ve onun ilişkilerine dayalı bir dünya olmadı. Bazen büyük yerleşik medeniyetler, daha savaşçı güçlere teslim oldular, onların boyundurukları altına girdiler. Hakkının ardına gerektiği zaman gücü ve şiddeti koyamayanlar, sadece haklı olmaktan kaynaklanan bir iddia ile önlerini açamadılar. O yüzden Kürt meselesinde geldiğimiz noktada “mukabil şiddet” politikasının gitgide daha fazla taraftar bulmasını anlamak mümkün.

Öte yandan, o malum Prusyalı generalin dediği gibi savaş, politikanın başka araçlarla devamı olmakla birlikte, acaba diğer ihtimaller, araçlar bütünüyle tükenmiş durumda mı? Kürt meselesinde geldiğimiz noktada devletin meşru şiddetini sonuna kadar kararlı ve etkin bir şekilde kullandığımızda sorunu çözebilecek miyiz? Bunun maliyeti ne olacak? Her iki sorunun da cevabını kolaylıkla vermek mümkün değil. Otuz yıllık PKK şiddeti ve ona mukabele etmede şiddet dâhil kullanılan çeşitli yöntemler çok işe yaramış gözükmüyor. Elbette 84 yılında yola çıkan PKK’lılar iki üç yıl içinde nihai hedeflerine varabileceklerini ümit ediyorlardı, olmadı. Bu süre içinde çok fazla kayıp verdiler. PKK kimliğinin önemli bir kısmını kayıplara ilişkin politik retorik oluşturmaya başladı. Bu bir sarmal. Asıl amaca yönelik dilin yerini “zorluklarla mücadele ve kayıplara dair efsaneleştirilmiş anlatılar” almaya başladığında ortaya paradoksal bir durum çıkıyor. Artık haklılık iddiası ve başkalarını da silahlı mücadeleye çağırma dili, “kanlı geçmişin hatıralarına atıfla” yapılmaya başlanır. Kayıptan bir kazanç ve kanla işlenmiş yeni bir kimlik çıkarılmaya çalışılır. Bu dil, kendisini yeniden şiddet marifetiyle ürettiği sürece, dökülen her kan, yaşanan her olay kendisini besleyen bir anlamla var olmaya başlar. O yüzden mukabil şiddet politikasıyla yola devam etmek, vadesini kestirmenin zor olduğu bir süreç için, aynı zamanda PKK’nın beslenmesi anlamına gelecektir. Maliyet meselesine gelince… Şiddetin yükseldiği her durum, maliyeti de artıracaktır. Toplum, bugünkü sayılardan daha fazlasıyla yüzleşmek durumunda kalacaktır. Buna karşılık, PKK da daha fazla kayıp verecektir. Şiddet politikası, karşılıklı sürekli yükselen bir sarmalda nihai sona doğru gidecektir. Burada kaybedenin PKK olacağı muhakkak. Ancak hem güvenlik görevlilerine ve sivillere hem de PKK kayıplarının ülkedeki akrabalık ilişkilerine yönelik bir maliyet düşüncesi, toplumda derin bir yaranın açılacağını, telafisinin de hayli zamana bağlı kalacağını ortaya koyar.

Kürt meselesinde demokratik açılım projesi, etkin bir kamusal müzakere ve uygun toplumsal şartların inşası üzerinden demokratik zeminde sorunların hallini hedefliyordu. Temelde, demokratikleşen Türkiye’nin kaçınılmaz yolculuklarından birisi olarak demokratik açılım karşımıza çıkmıştı. Hem demokratikleşme ve siyasal özgürlükler talep edeceksin hem de bunu sınırlı bir çevre için bekleyeceksin, bu mümkün bir politika değildi. Şiddet ne kadar yükselirse yükselsin, demokratikleşme Kürt meselesi dâhil tüm alanlarda yolculuğunu sürdürür. Ancak şiddet, bunun yolculuğunu olumsuz toplumsal iklim dolayısıyla zor bir yolculuğa dönüştürüyor. Problemlerin halli daha uzun bir vadeye uzanıyor. Dolayısıyla, “açılımcılar nerede?” diye isyan edenler, “açılım artık bitti” diyenler yanılıyorlar. Bir devlet ve toplum, şiddet marifetiyle farklı bir çözüm iklimi oluşturmak isteyen terör örgütünün siyasetine tabi olamaz. Kendi genel yolculuğunun dışına çıkamaz. Hedeflerinden vazgeçemez. Burada önemli olan, problem çözücü fail olarak ilgili çevrelerin aklı ve ne tür politikalarla hedeflerine ulaşmak istedikleri meselesidir.

Kürt meselesinde ve onun bir parçası olan güvenlik eksenli politikalarda sorun, Türkiye’de böylesine önemli bir konuya ilişkin “demokratik aklın ve buna tekabül eden politikaların henüz yeni yeni oluşmaya başlayacağı bir zemine kavuşması”. AK Parti’nin yaklaşık dokuz yıllık iktidarı boyunca bürokratik vesayetten demokratik siyasete adım adım geçilmeye çalışıldı, çeşitli badireler aşıldı ve nihayet gerekli yasal düzenlemeler yapıldı. Ancak yine de bu işler sadece yasal düzenlemelerden ibaret değil. İlgili çevrelerin yeni şartlara has tutumlar, ilişkiler, akıllar geliştirmesi biraz zamana tabi. Ogburn’un kültürel gecikme tespitini bu konu için de yapabiliriz. Ogburn, maddi kültür değişimlerinden ancak bir süre sonra moral kültüre ait kodların yerleşeceğini ifade eder. Arada yaşanan boşluğu ve morale ilişkin gecikmeyi de “kültürel gecikme” olarak tanımlar. Demokratik akıl da kendisine imkân ve yaşama şansı veren bir zeminde teşekkül ediyor. Ancak o zeminin böyle bir nitelik kazanması belli bir gecikmeyle mümkün oluyor. Esasen son birkaç yıl içinde faili meçhullere ilişkin araştırmalar, Ergenekon soruşturmaları, kişisel haklara ilişkin kimlik ve kültürel haklar vurgusu, sürekli meşru zeminlerdeki Kürt siyasetine olumlu destek verilmesi bu manada girişimler. Ancak bunun hemen yanı başında, meşru Kürt siyasetine karşı hasımlık (bunun bazen “niçin üstlerine düşen görevi yapmıyorlar, kendilerini bypass yapıyorlar?” eleştirisinden kaynaklandığını unutmayalım), onların müzakere girişimlerine karşı kati bir güvensizlik, şiddet opsiyonunu sürekli elde tutan bir yaklaşımı ortaya çıkardı. Böyle olmasının en önemli sebeplerinden birisi de elbette Kürt hareketinin şiddeti önemli bir seçenek olarak elinde tutması, arada kendini hatırlatması, barış ve savaş dilini ve fiillerini aynı zamanda kullanması. Kürt siyasetinin, elindeki silaha dolayısıyla Kandile bağlı kalması, silahlı güçlerin siyasi dilinin ise toplumsal ve politik gerçeklikten kopuk aşırı mekanik ve şiddete dayalı parametrelerle dolu bir dil geliştirmesi aslında demokrasi ve özgürlükle ilgili taleplerinin altında ne gibi idealler olduğuna ilişkin önemli ipuçları veriyor. Bu dil, elindeki silahla kendisine bir kadiri mutlaklık atfeden şiddet ürünü insan profillerini ortaya çıkarıyor. Elinde silah bulunduranla müzakere edilememesinin sebebi bu. O her zaman masaya silahını sürmeye hazır.

Mevcut tabloda şiddetle işi çözme Türk toplumunda hâkim kanaat haline gelmeye başladı. Bunun alt yapısını oluşturan PKK terörü. PKK kendisini devre dışı bırakacak hiçbir çözüm önerisine yaklaşmıyor. Kendisini vazgeçilmez kılmak için de sürekli eylemlerle kendi gerekliliğini ilişkili olduğu kamuoyuna anlatmak lüzumunu hissediyor. Kürt siyasetinin sivil kanadı ise, ayrı bir mecrada yürüme reşitliğini henüz göstermekten çok uzak. Böyle bir ortamda şiddetin öne çıkması beklenen bir gelişme.

Burada madde madde ifade edeceğimiz bazı adımların atılması, şiddete yönelik bir eğilimin önünü kesebilir, daha düşük maliyetli ve rızaya dayalı demokratik çözümün önünü açabilir:

1. Tabloda herkes kendisini güvensiz hissediyor. Güveni tesis edecek adımlar atılmalı. Bunun yolu demokratik siyasetin unsurlarının iyi niyetli görüşmeler yapmalarıdır.
2. Sivil toplum örgütleri bu tür görüşmelerin atmosferini kurmada önemli roller üstlenebilirler. Özellikle sivil inisiyatif komisyonları, kimin ne dediğini kamuoyuna aktarmada ve tutarlı bir iletişim sağlamada başarılı olabilirler.
3. Şiddetin mutlak surette devre dışı bırakılacağı bir yaklaşım sergilenmeli. Kendisini sürekli hatırlatan bir şiddetle çözüm olmaz. Bunu sağlama yolunda Kürt meselesinin sivil kesimlerinin katkısı temin edilmeli.

Hepimiz için zor bir durum olduğu muhakkak olan bu badireden çıkmak için öfke atına binmek değil soğukkanlı bir şekilde inisiyatif üstlenmek gerekiyor. Türkiye’nin bu aklı ve birikimi mevcut.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kürt meselesinde geldiğimiz nokta
« Posted on: 18 Nisan 2024, 20:29:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kürt meselesinde geldiğimiz nokta rüya tabiri,Kürt meselesinde geldiğimiz nokta mekke canlı, Kürt meselesinde geldiğimiz nokta kabe canlı yayın, Kürt meselesinde geldiğimiz nokta Üç boyutlu kuran oku Kürt meselesinde geldiğimiz nokta kuran ı kerim, Kürt meselesinde geldiğimiz nokta peygamber kıssaları,Kürt meselesinde geldiğimiz nokta ilitam ders soruları, Kürt meselesinde geldiğimiz noktaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes