๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 10 Haziran 2012, 12:42:17



Konu Başlığı: Küresel Ahlâk ve Domuz Gribi Bilmecesi
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 10 Haziran 2012, 12:42:17
“Küresel” Ahlâk ve Domuz Gribi Bilmecesi
Orhan URALTAN • 52. Sayı / TOPLUM


“Küresel yönlendirme merkezlerinin” domuz gribi konusundaki hassasiyetini samimiyetsiz bulma konusunda elimizde yeterince veri bulunuyor. Bunun için dünyanın diğer önemli ve devasa sağlık sorunlarıyla yapılacak küçük bir karşılaştırma yeterli: Her yıl 3 milyondan fazla insan temiz su içemediği için ishalli hastalıklardan, 2.5 milyon beş yaş altı çocuk aşıyla önlenebilir hastalıklardan ve her yıl 6 milyondan fazla çocuk yetersiz beslenmeye bağlı rahatsızlıklardan hayatını kaybediyor.

“Küresel ekonomi” tabirinin dillere dolanmasının hemen ardından başlayan, bu sihirli sıfatın önüne kavram yetiştirme yarışı “küresel” ölçekte bir çılgınlığa dönüştü. Bunun sonunun nereye varacağını kestirmek herkes için yanıtı güç bir soru. Ama bu yarış beklenmedik bir biçimde “küresel dünya”nın keşfiyle anlamsız bir taç giyerek sonlandı. Dünyanın şekline gönderme yapma kaygısı olmadan, “küresel bir dünyada” yaşadığını iddia eden insanlar türemişti artık. Öyle ki duyguların ve algıların küreselleşmesi önündeki cılız itirazları da bu küresel sel alıp götürüverdi.

Bu çok tekrarlı, küresel tekerlemeli giriş bir masala ait olsaydı işimiz daha kolay olurdu kuşkusuz. Ne yazık ki köşeli, çıkıntılı ve acıtan bir gerçeğin kapısını çalan cümleler bunlar.

Günümüzde kitlelerin gerçeklik algısını, enformatif bilgiyi üreten ve yayan merkezlerin oluşturduğunu söylemek çok da büyük bir iddia olmasa gerek. Gerçeklik algısı deyip geçmeyelim. Toplumların vicdanını ve kitlesel tepkilerin yönünü bu algı belirler. Daha açık bir ifadeyle neye acıyıp neye öfkeleneceğinizi, neyi sevip kimden nefret edeceğinizi, neye güvenip kimden korkacağınızı hep o belirliyor.

Kitleleri birkaç merkezin tek elden sevk ve idaresinin bizatihi sorunlu oluşu bir yana, bu merkezlerin yönlendirmelerinde ne denli sağlıklı, insanî ve ahlâki hareket ettikleri de üzerinde durulması gereken bir diğer husus. Aynı biçimde insanların bireysel sorumluluklarını kitle kazanlarına atıp eritmesi de bir dünya dolusu sorunu göz ardı etmek anlamına geliyor.

Peki, bizim elimizde bunca lafın içini dolduracak somut kanıtlar mevcut mu? Soruyu yöneltmedeki rahatlıktan da anlayacağınız üzere istemeyeceğiniz kadar çok. Güncel olanı kullanmak daha çarpıcı bir etki uyandırır düşüncesiyle “Domuz Gribi”ni ele alalım. Malum, hastalık Meksika’da baş gösterdi ve daha sonra bu yazının yazıldığı tarih itibariyle 40 ülkede yaklaşık 10.000 kişiye ulaştı. Ölenlerin sayısı da 80 civarında. Hayvan (domuz) kaynaklı grip virüsü genetik değişikliğe uğrayarak önce domuzdan insana, ardından da insandan insana bulaşmaya başladı. Ölenlerin çoğunluğunu yaşlılar, kronik hastalığı olanlar ve bağışıklık sistemi zayıf olanlar oluşturuyor.

Kuşkusuz bu sorunun etkilenen insan sayısı, artma potansiyeli, tarihteki benzer salgınlarda yaşanan kitlesel insan kayıpları nedeniyle ciddiye alınması gerekiyor. Bu ciddiyeti sulandıracak hiçbir hafife almayı da doğru bulmuyoruz. Ancak kitle iletişim araçlarıyla aktarılana baktığımızda; bir tutam önlem bilgisi ve mebzul miktarda “korku”yla karşılaşıyoruz. Kısa sürede kaç milyon insanın virüsü kapacağı ve ne kadarının öleceğine ilişkin istatistik bilgilerinden tutun da turizm gelirlerine indireceği büyük darbeye kadar pek çok karanlık senaryoya muhatap oluyoruz.

Söylenenlerin ne kadarının gerçekleşeceği şu an için bir muamma. Belki daha kötüsüyle de sonuçlanabilir. Fakat asıl üzerinde durulması gereken konu ortaya çıkan ve çıkacak olan sonuçlar değil hadisenin neden patlak verdiğidir. Bu tür bir sorgulama bazı zayıf komplo teorilerinin peşine düşen bir avuç internet faresinin uhdesinde kalmıştır. Nitekim salgına neden olan virüsün aslında bir laboratuar çalışmasının öngörülemeyen bir ürünü olduğu ya da biyolojik savaş unsuru olarak kasten üretildiği gibi spekülatif bilgiler ortaya çıktı. Bu yaklaşımları destekleyecek ciddi bir bilgiye ulaşıncaya kadar komplo teorilerine mesafeli durmayı tercih etmekte yarar var. Ancak geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan kuş gribi salgınında olduğu gibi milyarlarca dolarlık bir meblağın aşı ve ilaç harcamalarına ayrılacağını, bu vesileyle üretici konumundaki birkaç ülkenin gelirlerinde hatırı sayılır bir artış olurken, salgından en fazla etkilenmesi muhtemel gelişmekte olan ve gelişemeyen birçok ülkede ciddi ekonomik kayıplar ortaya çıkacağını söylemek sürpriz olmayacaktır.

“Küresel yönlendirme merkezlerinin” domuz gribi konusundaki hassasiyetini samimiyetsiz bulma konusunda elimizde yeterince veri bulunuyor. Dünyanın diğer önemli ve devasa büyüklükteki sağlık sorunlarıyla yapılacak bir karşılaştırma sanırım yeterli sayılabilir. Her yıl 3 milyondan fazla insan temiz su içemediği için ishalli hastalıklardan (kolera, tifo, dizanteri vb), 2.5 milyon beş yaş altı çocuk aşıyla önlenebilir hastalıklardan ve her yıl 6 milyondan fazla çocuk yetersiz beslenmeye bağlı rahatsızlıklardan hayatını kaybediyor.

Şimdi bir düşünelim; zikrettiğimiz konularda neden kararlı bir irade ortaya konamıyor, neden bunu zorlayacak kamuoyu oluşturma çabalarına yer verilmiyor? Ve biz neden parmaklar nereyi gösterirse sürekli o yöne bakıyor, merhametimizi ve vicdanımızı “gündem”le sınırlı tutuyoruz? Sorumluluklarımızı hatırlatan görüntülere gözümüzü kapatmak ve haberlere kulak tıkamak, daha da iyisi bunlara hiç maruz kalmamak sakın bizim de işimize
geliyor olmasın?