๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 14 Haziran 2012, 18:17:19



Konu Başlığı: Katilin eli
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 14 Haziran 2012, 18:17:19
KATİLİN ELİ
Ali AYÇİL • 48. Sayı / DİĞER YAZILAR


Eğer eli olmasaydı, insanoğlu bir sürüngen gibi yaşamaya mahkûm olacaktı. Gövdesini yerle paralel hâle getirecek, beslenebilmek için ağzını suya ya da toprağa yapıştıracak, hayatını ancak öyle idame ettirebilecekti. Eli olmak, onu pek çok öteki özelliğiyle beraber, diğer canlılardan ayırdı ama. Eliyle dala uzandı, eliyle taş tuttu, eliyle tokalaştı ve eliyle ev kurdu. Uygarlık el olmasa asla inşâ edilemeyecekti; kentleri elle şekillendirdi âdemoğlu, yalnızca bedenini değil cemiyetini de onunla giyindirdi. Bugün, sayısız eşyanın makine ile üretildiği bir çağda bile, el işi, el mahareti hâlâ daha özel alıcılar bulmaya devam ediyor. Elle şekillenen bir eserin, bir eşyanın makineden çıkan seri mamullere kıyasla bir özgelik, bir ruh taşıdığına inanılıyor çünkü. Ama tersi de var. Kimi ellerin yaptığını, kimi eller yıkıyor. Bir yapan, bir de yıkan eli var insanın. Dünyanın kaderi bu ikisinin ritmi arasında şekilleniyor sanki…

Yapan ve yıkan el üzerine düşünmemiz gerekiyor: Bir ressamın eliyle bir katilin eli arasında ne fark var? İlkinde, içindeki karmaşadan bir hayat, bir uyum inşâ etmek amacıyla çabalayıp duran parmaklar, ikincisinde bir hayatı, bir uyumu ortadan kaldırmak için hareket ediyor. Bütün insanların doğasında belli bir vahşet potansiyelinin olduğu, öteki canlılar gibi yok etme eğilimi taşıdığı söylenir. Âdem’in ilk oğullarından beri, kimileri kimilerinin kanına girmekten vazgeçmemiştir. Bazen tek tek insanların kanına girilmiştir, bazen topluluklar bir cinayete kurban gitmiştir. Öyle ki, öldürmeden edemeyeceğini anladığı için, insan, bunu kolaylıkla yapabilecek aletler üretmiş, cinayetine mesnet oluşturacak bir hukuk ortaya koymaktan da çekinmemiştir. Doğrusu bu daha da gariptir. Tarih boyunca öldürenler, öldürme eylemlerinin haklılığını ortaya koyabilmek için pek çok dolambaçlı açıklamaya, referansa da ihtiyaç duymuştur. Öldürmenin haklı bir gerekçesi aranmıştır nedense!

İnsanların, insan kardeşlerini öldürmek için ortaya attıkları bahaneler saymakla bitmez. Kimi zaman bir aşk, kimi zaman bir ihanet, kimi zaman toprak ve vatan, kimi zaman da çok daha kutsal amaçlar için kılıçlar çekildi. Bireysel, toplumsal ya da uluslararası hukukta, bütün bu ölümler için maddeler kaleme alındı. Haklı ve haksız olanları ayrıştırılmaya çalışıldı. Bir ülkenin bir başka ülkeye saldırmasıyla ortaya çıkan kitlesel yok etmelere bile makûl bir hukukî gömlek bulundu nihayetinde. Ama bütün bir tarih boyunca insanoğlu, şu masum çocukların ölümlerini açıklamayı bir türlü beceremedi. Onları ebeveynleriyle birlikte ortadan kaldırmaktan tereddüt etmeyen katil, öldürdüğü her erişkin beden için bir mesnet buldu da onlara bulamadı. Çocuk ölümleri, zalimin akıttığı kanın ortasında koca bir soru işareti olarak insanların gözlerine takılmayı sürdürdü. Çünkü hiçbir davadan, hiçbir dinden, hiçbir hesaptan haberleri olmayan bu küçük varlıklar, ölümün kendisinin dahi ne demeye geldiğini bilmiyordu. “Ölüm nedir?” bilmeden ölüyorlardı…

Bağdat’ı işgal eden Moğolların şehrin kütüphanelerini ateşe verdikleri ve kitaplardan yayılan dumanın bir süre semaları koyulaştırdığı söylenir. Binlerce yılda, sayısız aklın yorgunluğuyla sayfaları doldurulmuş onca eserin bir kıvılcımlık canının olduğunu düşünmek bile insanı sarsıyor. Ve biz, yapan el ile yıkan el arasında bir tefrik noktası daha keşfetmiş oluyoruz. Yapan el, yıllarca sabırla çalışan, incelten ve miras bırakan eldir. O, bağlı bulunduğu gövdenin, emir aldığı aklın insanlığa değer katmak için çok uzun yıllar çabaladığının işaretlerini ortaya koyar. Oysa yıkan el için tarihin, zamanın, hafızanın, kuşaktan kuşağa aktarılan tecrübenin bir önemi yoktur. Yalnızca bir cana değil, zamana ve eşyalara sinmiş hatıralara karşı da duyarsızdır. Yılların imkânını bir anda ortadan kaldırmakta beis görmez. Yapmak ne kadar uzun, yıkmak ne kadar kısadır. Yalnızca bu cümle bile koca bir anlam taşıyor içinde, içinde pek çok ima…

Bir katilin, kimi gerekçelerle yalnızca bazı insanları, bazı şehirleri işaretlemesi ve elini işaretlediklerine uzatması, katliamlar tarihinin en hazin yanlarından biridir. Öldürmek için işaretlediğimiz her insanda insanlık, yıkmak için işaretlediğimiz her kentte uygarlık yerle bir edilir çünkü.