> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Paramparça bir ülkeye seyahat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Paramparça bir ülkeye seyahat  (Okunma Sayısı 782 defa)
25 Mayıs 2012, 14:56:24
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 25 Mayıs 2012, 14:56:24 »



AFGANİSTAN: PARAMPARÇA BİR ÜLKEYE SEYAHAT..
.
Mostar Dergisi • 43. Sayı / DİĞER YAZILAR


Yollar olacaktı. Evler olacaktı. İçecek su, elektrik, sulama sistemleri, atlar ve arabalar olacaktı. Pirinç de olacaktı, sadece ekmek değil. Bazen et bile olacaktı. Barış olacaktı. “Herkesin cep telefonu olacak, sabahleyin işe kaygısız gidecek, telâşsız dönecektik. Akşamlarımızı karımıza ve çocuklarımıza ayıracaktık”. Abdülcemal 27 yaşında, Kâbil’in bir kaldırımında kavun satıyor. Geçen hafta kuzu ciğeri satıyordu, gelecek hafta ne satacağını o da bilmiyor. Taliban rejimi devrildiğinde Abdülcemal emindi: “Afganistan da çok yakında diğer ülkeler gibi olacaktı”. Yedi sene önceydi bu. Geçen hafta bağış yapan ülkeler konferansı ülkenin yeniden inşâsı için 21 milyar dolar ek yardımda bulundu. Kâbil’i ziyaret eden Barack Obama eğer seçilirse Afganistan üzerine fazlasıyla eğileceği açıklamasını yaptı. Bugünlerde Fransa’dan 700 askerlik bir kontenjan geliyor. Ve Abdülcemal, kavunlarının önünde: “Oysa bizim umudumuz artık bunlarda değil. Dahasını söyleyeyim, halk size karşı öfkeli” diyor.

Devlet başkanlığı protokolünde görevli Hamid Ekrem, iyimserliğini hiç kaybetmeyenlerden -Kâbil’de böylelerinin sayısı son derece az- biri. Bu durum yine de onun açık yürekli olmasını engellemiyor: “Taliban’ın sonunun gelmesiyle birlikte her şeyin tabii olarak yerli yerine oturacağını düşünüyorduk. Ve eski, ideal, el değmemiş Afganistan’ın yeniden boy atacağını. Yanılmışız. Sanırım hepimiz de suçluyuz”.

Sürgündeki beşmilyon insan gibi Hamid Ekrem de 2001 kışında, Amerikan taarruzunun başarısının hemen ardından, ülkesinin yolunu tuttu. Fransa’da yirmi yıl mühendislik yapan Ekrem, bütün dünyanın kameralarıyla birlikte ıssız ve sessiz, yıkıntılarla delik deşik, umutsuz bir sefaletin içine gömülmüş, bitkin bir halkın yavaşlatılmış bir hızla hareket ettiği Kâbil sokaklarını keşfeder. Kendisi, “Afganistan’ın sıfır yılına, bu ülkenin yeniden doğuşuna” katkıda bulunmanın o heyecanını hissedişindeki mutluluğu hatırlıyor. O dönemde parlamento binasını dikmekle görevlidir ve sadece gözetleme ve denetlemekten ibaret de olmayacaktır. Elde mala ile Millet Meclisi’nin duvarlarına çıkmak da vardır işin içinde. Savaşın tam orta yerinde kalan binalar 1992-1996 iç savaş sırasında yerle bir olmuş, sonra da bu binalar Taliban tarafından kasten öyle bırakılmıştır. Yeni hükûmet ekibi, bütün dünyanın acıdığı bu memlekete, gençlere ayrılmış makamlarla, kadınlara en az yüzde ellilik temsil hakkı gibi haklarla, hayâl edilen demokratik hayatı yaşatmak ister. “Öylesine memnunduk ki düşünmeye vaktimiz yoktu” diyor Ekrem. “Ülkenin otuz yıllık bir savaştan çıktığını hesaba katmadık. Aslına bakarsanız, artık kimse Afganların kim olduğunu bile bilmiyordu. Memleketin gerçeğiyle hiç mi hiç örtüşmeyen merkezîleşmiş bir üst yapı kurduk”.

2004, ardından da 2005 seçimleri yine de bir zafer havası taşıyordu. Nitekim bütün insanlar dağlardan merkep konvoylarıyla gelip oy veriyorlardı. Kadınlar düğün elbiseleri giyinmişlerdi, bazıları köylerinden dışarıya hiç adım atmamış insanlardı bunlar. Devlet Başkanı Hamid Karzâi, “Kâbil yakında Dubai olacak” vaadinde bulunuyordu.

Meclisin daha ilk oturumlarından itibaren Afgan siyasî hayatı derhal bütün çıplaklığıyla kendisini gösterir. Parlamentoda milletvekillerinin yüzde 30’undan fazlası okuma-yazma bilmemektedir. Bazıları en kan dökücü savaş liderlerinden oldukları için seçilmişlerdir. Kadınlara yüzde 50 kota hakkından vazgeçilmiş, yüzde 25’e erişilmesi bile zor görünmüştür. Yabancı ülkede yetişmiş bir milletvekili hanım seçim öncesinde akrabalarını dolaşarak kadınları aday olmak için ikna etmeye çalıştığını anlatıyor: “Onlara kendinize ait bir hayatınız olacak, tanınacak, meşhur olacaksınız diye dil döküyordum. Dediklerimden bir şey anlamıyorlardı. Bana, ‘Bana bak, benim için önemli olan, kocamın beni dövmemesi’ diye cevap veriyorlardı. Güney’deki bir kız yeğenim ise ‘Benim hiç vaktim yok, gidip kış için yakacak toplamalıyım, yoksa soğuktan ölürüz. Geçen yıl bir oğlum dondu’ deyip duruyordu. Birden, yahu benim burada işim ne, demeye başladım”.

Tükenmiş bitmiş bir ülkede bazı bakanlıklar yine de bütçelerini harcamayı başaramıyor ve her sene yarıdan fazlasını öylece bırakıyorlar. “Memurların ezici çoğunluğu kendilerinden istenen kurallara uygun olarak bir proje hazırlamasını bilmezler” diye bu konuya bir açıklama getiriyor Dünya Bankası’nın bir sorumlusu. Otuz sene süren savaş esnasında nadir kişiler yabancı bir dil bilme, bazen de biraz bilgi-işlem öğrenme imkânı buldu. Bu kişileri de yeni devletin dairelerinden çok Sivil Toplum Kuruluşları’nın çatıları içinde görüyoruz. Çünkü oralarda aşçı olarak çalışan biri devlet dairesindeki bir müdürden üç kat fazla para kazanıyor.

Ehliyetsizlik en fazla Tarım Bakanlığı’nda görülüyor ve sık sık misal veriliyor. Öyleyse neden bakan değiştirilmiyor? Böyle bir şey saçma görünüyor. Memleketin kabileci gerçeği de zaten işte burada kendini gösteriyor. Burada insan şu soru çerçevesinde değerlendiriliyor: Gücü ne? Her şeyden önce hangi etnik gruptan olduğu önemlidir. En güçlüleri Peştunlardır. Geleneksel olarak hem Başkan Karzâi’nin, hem de Taliban’ın bağlı olduğu hâkim gruptur bunlar. Dahası, bu bakanın kesinlikle iktidarı vardır. Bakan olduğu için değil, bakan olabildiği için. Bir başka ifadeyle, ayağını kaydıracak kişilerin en korkunç hasmına dönüşebilecek kimsedir. Onun onurunun korunarak görev değişikliği yapılabilmesi için yerine ancak bir Tacik getirilebilir. Hani ünlü komutan Mesud’un da içinde yer aldığı o ağırlıklı etnik grup. İş o zaman kabileler arası bir dengeleme hesabına döner. Yani bir Tacik’i Tarım Bakanı yaparsanız, bir diğerini görevinden almanız gerekir… O yüzden Tarım Bakanı hep yerindedir.

Milletvekillerinin büyük çoğunluğu bu hükûmeti destekliyor. Bu çoğunluk da her zaman aynı kişilerden oluşmaz. İttifaklar kişisel çıkarlara göre şekillenir. “Parlamento, rüşvetin miktarı belli olan yerdir: Önemli bir oy için pazarlık 5 bin dolardan başlar” diyerek konuya açıklık getiriyor Tiri adlı bir Afgan derneği adına dikkate değer bir araştırma yapmış olan Lorenzo Delesgues. Afgan devletinde vali koltuğundan (20 bin dolar), polisteki nöbet kulübesinde görev yapmaya (1 dolar) kadar her şey satın alınabilir. Afgan halkının yüzde 60’ı Karzâi Hükümeti’nin rüşvetçi olduğunu söylüyor, buna karşılık yüzde 92’si Taliban’ın asla rüşvetçi olmadığını belirtiyor. O yüzden sık sık “Taliban zamanında durum daha iyiydi” denildiğini duyuyorsunuz.

Ülkenin yeni haritasının üzerindeki işaretlerden içine kapanmış ve kırılgan durumdaki kabilelere bakıp Afganların memnuniyetsizliğinin giderek arttığını görebilmek mümkün. Yakın bir örnek: Merkezdeki Vardak eyaleti. Orada önemsiz bir toprak parçası için kabileler bir aydır birbirini yemede. Eski kölelerden oluşan Hazaralar ile Peşutunlara bağlı zayıf Kuşiler birbirlerini öldürüyorlar. Temmuz’da iki taraftan ölenler düzineleri buldu. Hiç kimse bu çatışmayı önemsemiyor, çünkü iki etnik grup arasındaki düşmanlık bilinmeyen tarihlerden beri sürüp geliyor. Yalnız bu sefer Hazaralar ile Kuşiler bir konuda ittifak etmiş bulunuyorlar: Onların asıl öfkesi bundan böyle hükümete ve seçtikleri milletvekillerine yönelecek.

Bir yol kenarındaki çadırının önünde Razaram, iki çocuğu, beş keçisi ve dört kardeşiyle ortaklaşa kullandığı üç tekerlekli bisikletiyle karşımızda. Kaç yaşında olduğunu bilmiyor. “Nereden bileyim? Hiç yerimde durduğum yok ki. Oradan oraya savruluyorum”. Kuşi göçebe Razaram on kadar aileyle birlikte yapıyor bu seyahati. Seçmen kartını çıkarıp gösteriyor. “Artık oy kullanmayacağım. Milletvekillerimiz halka bir şeyler sağlasın diye bekledik. Hiçbir şey olmadı, sadece ceplerini doldurmaya baktılar”.

Yakın zamanlara kadar Vardak yolları daha ziyade sakindi. Olayı bizzat görenden dinledim. Geçen gün, “maskeli âsiler” bir otobüsü durdurmuşlar. Yolcuların cep telefonlarını almışlar, kayıtlı numaraları aramışlar. Maksatlarının sadece telefon sahibinin mesleğini öğrenmek olduğunu söylemişler. Üç yolcu devlet memuru olduğunu söylemiş. “Asiler” onlara, “Gelin bizimle çöle bir daha geri dönmemek üzere” deyip alıp götürmüşler. Onları bir daha da gören olmamış.

Şehirlerde yetkililer veya polisler artık üniformalarıyla sokağa çıkamıyorlar. Milletvekilleri tabanca istediler ve seçim bölgelerine gitmeye cesaret edemiyorlar. Gelecek sene mart ayında seçimlerin yapılması için sayım başladı. Birleşmiş Milletler’in 40 milyon dolarlık bütçe ayırdığı bu sayım durduruldu. “Yapılamaz”. Artık kimse bir seçimin yapılıp yapılamayacağını kestiremiyor. Birleşmiş Milletler’in Kâbil’deki siyasî danışmanı Guillaume Limal, “Kazalardan, kasabalardan başlanması gereken bir ülkede güçlü bir merkezî hükûmet oluşturmakla işe başlandı” diyor.

Daha bir yıl önce erzak konvoyları ülkeyi baştanbaşa problemsiz kat ediyorlardı. Mart ayında müttefik güçlerin 45 yakıt kamyonu Peşaver yakınlarında roketle ateşe verildi. Şimdilerde Pakistanlı sürücüler “resmî” yerlere yük götürmek için 200 dolar istiyorlar. Pajhwok basın ajansından Burhan Yunus, “Hükümet şehirleri ve ana yolları elinde tutuyor, yolların kenarından itibarense âsilerin kanunları geçerli” diyor.

Kâbil’de elektrik günde ancak iki saat verilebiliyor; halkın yüzde 72’si içme suyundan mahrum. Her şey kıvılcım çıkarabilir. Dün, Amerikalılara ait bir arabanın yolda yaptığı kaza yüzünden isyan çıktı ve az kalsın kanlı kalkışmaya dönüşecekti. Bugün, ilkokul öğretmenleri ekmek için gösteri yapıyorlar. Yarın, belki de onlar, Kâbil’in batı girişindeki Karga Caddesine doğru uzanan kir pas içindeki bir kampın önünde halka halka olan şu insanlar… Dövmeler bileklerini arabesk şeklinde sarıyor, kınanın kırmızı ren...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Paramparça bir ülkeye seyahat
« Posted on: 27 Nisan 2024, 23:38:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Paramparça bir ülkeye seyahat rüya tabiri,Paramparça bir ülkeye seyahat mekke canlı, Paramparça bir ülkeye seyahat kabe canlı yayın, Paramparça bir ülkeye seyahat Üç boyutlu kuran oku Paramparça bir ülkeye seyahat kuran ı kerim, Paramparça bir ülkeye seyahat peygamber kıssaları,Paramparça bir ülkeye seyahat ilitam ders soruları, Paramparça bir ülkeye seyahatönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes