๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 24 Haziran 2012, 11:22:16



Konu Başlığı: Gazeteci-Yazar Mehmet Koçak
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 24 Haziran 2012, 11:22:16
Gazeteci-Yazar Mehmet Koçak: “Srebrenica Soykırımı Birleşmiş Milletler’in insanlığa ihanetidir!..”
Sadık ŞANLI • 66. Sayı / DÜNYA


1 Mart 1992 tarihinde Bosna Hersek’te başlayan iç savaş, 14 Aralık 1995’te son bulana kadar Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar kanlı çatışmalara sahne oldu. Savaşta en büyük zararı ise silah ambargosu da uygulanan, Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devleti ve Avrupa Birliği’nin yalnız bıraktığı Bosnalı Müslümanlar oldu. Bu savaşta akıbetinin ne olduğu bilinmeyen 26 bin kayıp da olmak üzere yaklaşık 150 bin Bosnalı hayatını kaybetti. 11-15 Temmuz 1995 ise savaşın en kanlı birkaç günüydü. Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne bağlı Hollandalı askerlerin kontrol ettiği Bosna’nın Srebrenica şehri “sivillerin hiçbirisine zarar verilmeyeceği” söylenerek Sırplar tarafından teslim alındı. Fakat sözlerinde durmayan Sırplar beş gün içerisinde 8372 Müslüman Boşnak erkeği katletti. Bu vahşet, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın gördüğü en büyük soykırım olurken, insanlık tarihine de kara bir leke olarak geçti. Bosna’da olup bitenlere şahit olanlardan biri de, 1993 yılında Srebrenica güvenlik bölgesi ilan edilmeden önce BM’in yardımıyla gazeteci olarak bölgeye giden ve savaşı bitiren Cenevre görüşmelerine kadar takip eden gazeteci-yazar Mehmet Koçak idi. Savaşın bitmesinden sonra Bosna’da ve Srebrenica’da yaşananlar hakkında pek çok dünya dilinde kitap çıkarken, Türkçede o dönemleri anlatan bir kaynak kitap yazılmamıştı. Mehmet Koçak ise ülkemizde bu alandaki boşluğu gidermek amacıyla, uzun uğraşlar sonucu İnsanlık tarihinde kara bir leke Srebrenica Soykırımı!.. isimli kitabı yazdı. Kitap, geçtiğimiz ay İstanbul Yerebatan Sarnıcı’nda düzenlenen ve Türkiye, Bosna ve dünyanın çeşitli ülkelerinden birçok siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve aktivistin katıldığı bir gala ile tanıtıldı. Kitabın yazarı Gazeteci Mehmet Koçak ile kitabını ve Srebrenica özelinde Bosna Savaşı’nı, savaşın tarihsel arka planını ve daha birçok bilinmeyeni konuştuk. 

Bosna bir iç savaşın başlamasından, Sırpların Srebrenica’da soykırım yapmasına uzanan sürecin temel sebebi ya da sebepleri nelerdi?
Bu meseleyi doğru tanımlayabilmek için, soykırım tarihsel arka plana bakmak, 1389’da Osmanlı ile Sırplar arasında gerçekleşen Kosova Meydan Muharebesine gitmek gerekiyor.  gerekiyor.  Bu savaş, kazanan Osmanlı’nın Avrupa’da ilerleyişinin dönüm noktasıyken, yenilen Sırplar için de önemli bir kırılma noktasıdır. Bu dönemde bütün Balkanlara gücüyle yön veren Sırp İmparatorluğu, hem yenilmesi hem de Kral Lazar’ın Osmanlı’ya esir düşmesiyle son bulmuş oldu. Ve topraklarının tümüne yakını Osmanlı hakimiyetine geçti. Sırplar, Osmanlı idaresinde rahatlarına dokunulmaması ve Osmanlı’nın müsaade ettiği krallar tarafından yönetilmeye devam etseler de, hiçbir zaman o yenilgiyi unutmamışlar ve dönem dönem hem iç isyanlar çıkarmışlar, hem de toplu katliamlara sebep olmuşlardı. Yakın tarihin en büyük insanlık facialarından birisi olarak tarihe geçen Srebrenica Soykırımı, geçmişten günümüze süregelen Sırpların Müslüman Boşnaklara uyguladığı soykırımlardan onuncusudur.

SREBRENİCA SOYKIRIMI BİR FİNALDİ

Diğer soykırımlar hangi dönemlerde yapılmıştı?

Bu soykırımlardan bir kısmı Osmanlı döneminde yapılırken, bir kısmı da Osmanlı sonrası dönemde yapıldı. Srebrenica onuncusu idi. Srebrenica’da yaşanan soykırım bir finaldi. Çünkü 1992-95 yılları arasında devam eden savaş süresi içerisinde Bosna’nın her tarafında soykırıma varan toplu katliamlar yapıldı. Ancak bir şehri topyekun yok etmeye yönelik bir büyük soykırım faaliyeti bir final şeklinde Srebrenica’da yapıldı. Bunun en önemli sebeplerinden biri şudur: Sırplar, 1389’da son bulan Sırp İmparatorluğu’nu tekrar kurabilmek, o güce tekrar ulaşabilmek için öncelikle Büyük Sırbistan’ı kurmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Sonrasında ise Sırbistan dışındaki Sırplarla birleşmek, daha sonra da Slav kökenine sahip çeşitli ülkeler ve Balkanlardaki Ortodoks unsurları bir çatı altında toplayarak sonuca ulaşmak düşüncesindeydiler. Bu hedeflerinin önünde engel olarak gördükleri unsurları ortadan kaldırmayı da bir zorunluluk olarak görüyorlardı. Dolayısıyla bu hayallerine ulaşmakta birinci derecede engel olarak gördükleri Müslüman Boşnakları ortadan kaldırmak istediler. Çünkü Boşnakların Slav ırkından gelmelerine rağmen Osmanlı’yla olan tarihi beraberliklerini ve İslamlaşmalarını hazmedemiyorlardı.   Bu sebeple Yugoslavya dağılırken Bosna ve Hırvatistan’dan çekilen ordu, silahlarını bu bölgelerde kalan Sırplara bıraktılar. Dolayısıyla 92 yılında başlayan iç savaşa bir taraf silahlı, bir taraf ise silahsız olarak başlamış oldu. Bir yerde bir savaş da değil, işgaldi bu. Ama bütün bu mücadele verilirken en büyük ağırlık Bosna’nın doğusu ile Sırbistan’ın batı yakasında bulunan Drina nehrinin havzasında bulunan Srebrenica, Gorazde, Foça, Visegrad’a verilmişti. Sırplar, Büyük Sırbistan olabilmek için Bosna ve Hırvatistan’daki Sırplarla birleşebilmenin tek yolunun Drina havzasını ele geçirmek ve Sırplaştırıp Müslümanlardan arındırmaktan geçtiğini düşünüyorlardı. Görüldüğü gibi yaşanan hadiselerde bölgeyi sadece işgal ile yetinmediler, bütün Müslümanları yok etmek için büyük bir soykırım gerçekleştirdiler.

Dünya güçlerinin bölgedeki hesapları nelerdi?
Balkanlar tarih boyunca emperyalist güçlerin gözetimi altında oldu. Asya ile Avrupa’nın geçiş güzergahıdır. Ve aynı zamanda burası dünyanın en karmaşık iki bölgesinden birisidir. Biri Kafkaslar, diğeri balkanlardır. Kafkaslarda olduğu gibi Balkanlarda da çok dinli çok mezhepli, çok kültürlü bir yapı var. Hepsi birbirleriyle iç içe geçmişler. Bu farklılıklar zaman zaman bir arada yaşamak için ayrıştıran değil birbirini tamamlayan bir yapıya sahip olsa da, tarihi birazcık irdelediğimizde şu hakikat karşımıza çıkmaktadır; her ne kadar sahada farklı kültürlerden, farklı inançlardan kaynaklanan birtakım çatışmalar yaşanmış olsa da, gerçekte emperyalist güçlerin menfaatleri doğrultusunda bu bölgedeki farklılıkları kışkırtıp, bu toplulukları birbirlerine kırdırdıklarını görmekteyiz. Bosna Savaşı’nda da bu oldu. ABD, NATO ve AB ülkelerinin Rusya’ya karşı Rus yanlısı Slobodan Miloseviç yoluyla Sırbistan üzerinde bir politik oyun oynamaları gerekiyordu. Çünkü herkesin bu bölgeye yönelik politik hesabı var.

RUSLARIN GÜVENDİĞİ DAĞLARA KAR YAĞDI

Ruslar neyi amaçlamıştı?

Ruslar tarih boyu Balkanlar üzerinden sıcak denizlere inmek ve Akdeniz’i kendi kontrollerinde tutmak istedi. Buna ise çeşitli Avrupa ülkeleri sürekli karşı çıktılar. Osmanlıların bölgedeki 500 yıllık hakimiyeti Rusların bu tarihi emellerine engel oldu. Osmanlı sonrasında ise Ruslar, Yugoslavya lideri Tito üzerinden bu hayallerine ulaşabileceklerine inanmışlardı. Tito, Alman işgaline ve Sırp ırkçılarına karşı savaşırken en büyük desteği Rusya’dan aldı. Ancak Tito Yugoslavya’yı ele geçirdikten sonra ABD’ye yaklaşmaya başladı ve Rusya’ya farklı davranmaya başlayarak bir bağlantısızlar grubu oluşturmaya çabaladı. Burada amacı, “Ben ne Doğu’da ne Batı’dayım, ikisinden de yararlanırım ama kendi gücümle ayakta durabilirim” diyordu ve Tito önderliğinde bir bağlantısızlar hareketi de kuruldu sonuçta. Bu bağlantısızlar iki tarafı da idare etmeye çalışıyordu. Dolayısıyla Rusya’nın güvendiği dağlara kar yağmış oldu. Ve Rusya Tito ile hedefine ulaşamayacağını görüp, son aşamada Miloseviç üzerinden hedeflerine ulaşmayı denedi. Bunun sonucu olarak Miloseviç’e korkunç bir destek verdiler. Bu son oyunda Ruslar, Slav ve Ortodoks unsurları kullanarak, Miloseviç’in mafyalaşan kadrosuna destek vererek, Balkanları kontrol etmeyi hayal ettiler. AB ve ABD ise buna şiddetle karşı çıkarak gizli bir plan yaptılar.

Neydi o plan?
Rusya’ya karşı nasıl bir strateji izleneceğini tayin ettiler. ABD, bölgede hayali olan “Yeşil Kuşak Projesi”ni hayata geçirmek istedi. Zagrep, Bosna Hersek, Sancak, Arnavutluk, Kosova ve Makedonya Müslümanlarının olduğu bölgeyi Türkiye’ye kadar İslami bir zincir olarak görüyorlar ve bu zinciri canlı tutup, onları Sırplar ve bölgedeki çeşitli unsurlarla çatışma halinde bulundurarak Rusya’nın oyununu bozmayı hedefliyordu. Ancak bu kez Avrupa bu projeye karşı çıktı.

SIRP VAHŞETİNİ AVRUPA TETİKLEDİ

Avrupa ne düşünmüştü?

Her ne kadar Rusya’yı engellemek için yeşil kuşak işimize yarasa da, biz tek dinli, tek kültürlü Avrupa’dan yanayız. Müslümanların çoğunlukta olduğu bir yapıyı Avrupa’nın ortasında istemiyoruz, dediler. Bunu dönemin Amerikan Başkanı Bill Clinton hatıratında yazdı. “Ben daha öncesinden Boşnakları Sırp mezaliminden kurtarmak için birtakım operasyonlar yapılmasını planlamıştım, ancak Avrupalı liderleri buna ikna edemedim. Bunların başında da Mitterrand geliyordu. Ayrıca Almanya ve İtalya da karşı çıktı. Dolayısıyla bana yeni bir öneri getirdiler. Biz “Yeşil Kuşak” yerine Sırpların başındaki Moskova yanlısı faşist, ırkçı ve komünist olan Miloseviç ve kadrosunu dışlayıp Sırbistan’ı onlardan kurtararak kendimize çekip, Avrupa Birliği’ne entegre edelim.” Dolayısıyla ABD bu plana sıcak baktı ve bu plan uygulamaya konuldu.

Bu planı nasıl uyguladılar?
Bunu planı gerçekleştirebilmek için çok güzel stratejik bir oyun oynadılar. Önce Birleşmiş Milletler (BM) tarafından güvenli bölge ilan edilen, fakat Sırpların olmazsa olmaz dedikleri bölge olan Doğu Bosna’daki Drina nehri havzasında katliamlar yapmalarına göz yumdular. Son olarak da BM Güvenlik Konseyi tarafından güvenilir bölge ilan edildiği halde Srebrenica’nın Sırplar tarafından işgaline göz yumdular. Hatta arabulucu diye bölgede bulundurdukları Lord Owen ve Carl Bildt gibi arabulucular da, Sırplara, “bizi bu işe fazla müdahil olmayacağımız” imalı açıklamalar yaparak ilişkiler kurup, Srebrenica’nın işgali için oyun oynadılar. Önce Sırplara suç işlettiler, sonra mahkemeler kurarak işlettikleri suçlardan dolayı onları Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na taşıdılar. Böylece Sırbistan’ın başından Miloseviç ve ekibini dağıttılar, kimileri intihar süsüyle öldürüldü, kimileri yurtdışına kaçtı, kimileri Lahey’de yargılanarak mahkum edildi. Miloseviç de bir şekilde öldürüldü. Miloseviç’in hücresinde kendi avukatına: “Beni ABD ve Avrupa Birliği oyuna getirdiğini şimdi anlıyorum. Biz Srebrenica’da Soykırım yapmakla kendi kendimizi cezalandırmış olduk, onların bizi cezalandırmalarına fırsat tanıdık.” dediği Sırbistan’da birçok gazetede de yer aldı. Arada heba edilen, gözden çıkarılan da 8372 Müslüman Boşnak oldu. Dolayısıyla Srebrenica’daki ihanet sadece Hollanda komutanın ihaneti değildir. Hollandalı komutan Thom Karremans ile de görüştüm ve kendisine açıkça “Siz ihanet etmediniz mi?” diye sordum.

HOLLANDALI KOMUTANDAN TARİHÎ İFŞAAT

Ne cevap vermişti, peki?

Kendisi, “Sırp komutan Ratko Mladiç’le anlaşmak zorunda kaldım. Çünkü benim üstümdeki sistem beni buna mecbur bıraktı. Sırplar 6 bin kişiyle kuşatma altına aldıkları Srebrenica’daki çemberi daralttıkça daralttılar. Defalarca yardım istedim. “Yakın bir zamanda işgal için saldırıya geçecekler. Bunu durdurmaya gücüm yetmez. Hava harekâtıyla Sırp mevzileri vurulursa, onlar geri püskürtülürse ve bize takviye güç gönderilirse bu insanlık faciasını önleriz…” şeklinde uyarılarım olduğu halde, bana “kendinizi koruyun!” cevabı geldi. Anladım ki üsttekilerin bana söylemedikleri bir oyun var. Ben de kendimi ve askerlerimi korumak için Sırp komutan Ratko Mladiç ile bir pazarlık yapmak zorunda kaldım. Hiç kimseyi öldürmeyeceklerini, Kızılhaç’a teslim edeceklerini ve buradaki sivilleri Müslümanların kontrolündeki bölgeye gönderilecekleri sözünü vermişti. O sözü tutacaklarını zannediyordum, tutmadılar. Bunda sadece suçlu ben değilim, benim üstümdekiler suçludur!..” diyerek, olayın kendilerinden ibaret olmadığını, ihanetin boyutlarının BM, ABD ve AB’ye endeksli olduğunu ortaya koydu.

Süreç sonrasında nasıl işledi?

Buradan şunu anlıyoruz: Miloşeviç’in Lahey’e getirilmesiyle birlikte AB ve ABD tarafından kendileriyle işbirliği yapan Sırp siyasetçilerin önü açıldı. Koalisyon hükümetleriyle iktidara getirildiler ve iktidarlarına kredi muslukları açıldı, birtakım yardımlar, hibeler verildi. 40 yıldır kapılarında beklettikleri Türkiye’ye serbest dolaşım hakkını, AB’ye tam üyeliği vermezken, şu anda Sırbistan vatandaşları bütün Avrupa’da serbest dolaşım hakkına sahip oldukları gibi, Sırbistan’ın AB’ye tam üyeliğine de çeyrek kaldı. Sonuç olarak Rusya’yı da devre dışı bırakıp emellerine ulaşmış oldular.

Bosna ve Srebrenica’da yaşanan bu soykırım ve vahşetin sonrasında “Batı felsefesi ve siyasetinin köklü bir biçimde yeniden sorgulandığı” beyanatınız olmuş. Bundan tam olarak ne anlamalıyız?
Batı birtakım değerlerle ayakta durmaya çalışıyor. Avrupa ve ABD,  İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne dayanarak bireyin güvenliği ve özgürlüğü, toplumun ve insan topluluklarının hür iradeleriyle kendi yönetimlerini ve geleceklerini belirlemeleri gibi hümanist, demokratik, özgürlükçü düşüncelerin üzerinde sürekli durmaktadır. Ama çıkar ve menfaatleri sözkonusu olduğunda da kendi savunduğu değerlere karşı politik tavırlar sergilediğini de görüyoruz. Dolayısıyla burada Batı’nın yeniden sorgulanması ve Avrupa Birliği’nin Srebrenica üzerindeki ihanetlerinin kendi inandığı değerler açısından yanlış olduğunu onlara tekrardan anlatmak lazım. AB ve ABD istese bu soykırımı durdurabilirdi. Dolayısıyla bu olayın sorumlusu birinci sırada Sırplar ise, ikinci olarak da onları kışkırtan, katliam ve soykırıma müsaade eden, müsamaha gösteren, işgale karşı durmayan AB’dir, ABD’dir, BM’dir. 

BOŞNAKLARLA OLAN HATIRALARIM KİTABI YAZDIRDI

Kitabınıza gelirsek, bu kitabı yazma fikriniz nasıl oluştu?

Bosna’daki savaşın 92 yılında başlamasından sonra 1993 yılında Srebrenica güvenlik bölgesi ilan edilmeden önce BM’in yardımıyla bir gazeteci olarak bölgeye gittim.  Savaşın sona erdiği 95 yılına kadar da çeşitli aralıklarla bölgeye gidip geldim. Orada bulunduğum zamanlarda çatışmaların ortasında yer aldım, Müslüman Boşnaklarla beraber aç kaldım, beraber siperlere koştum, düşen top mermilerinden kurtulmak için yerlere yattım, gizlenmek için aynı sığınağa koştum, aynı duvar arkasına atladım… Kısacası bir gazeteci olmanın dışında onlarla aynı kaderi paylaştım. Bölgeye ilk gidişimden tutun da, Aliya İzzetbegoviç Cenevre’de sürdürdüğü müzakereler ve Sırpların Lahey’de yargılanışına kadar sürecin başından sonuna içindeydim. Dolayısıyla orada bir gazeteci olarak bulunmanın yanı sıra, onlarla kader birliği etmiş, Bosna için farklı duygulara sahip birisiyim, çünkü orada onlarla aynı hatıralarım var. Dayton Antlaşması ile savaşın tamamen bitmesinden sonra özellikle Srebrenica’da yaşananlar birçok isim tarafından Hollandaca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca, Almanca olarak kaleme alındı, kitaplaştırıldı. Fakat Türkçe bir kitap yoktu. Bu boşluğu doldurmak için ilk defa böyle bir çalışma yapıldı. Maalesef bu bizim ilgisizliğimizi gösteriyor. Biz maalesef okumadan alim, yazmadan katip bir toplumuz. Bu konuda Türkçe bir kitap kaleme alınmayışına bir durduk demeliydik. Ve konuyu tarihsel arka planından yaşandığı zamana kadar geniş bir zaman aralığında, birçok yazılı ve görsel belge toplayarak, çeşitli dillerden fazlaca kaynak toplayarak kaleme aldık. Amacımız bu konuda bir kaynak kitap yazmaktı ve şükürler olsun bu amacımıza ulaştık. Fakat şunun altını özellikle çizmek isterim ki; bu kitabı yazarak vermek istediğimiz mesaj tarafları yeniden kışkırtmak ve yeniden bu savaşın başlamasını ya da insanların birbirlerine yeniden kin beslemesi değil. Burada bu olaylar yaşandı. Yaşanan acılardan herkes dersini çıkartsın, herkes aklını başına alsın. Bunların kimseye, hiçbir fayda getirmediğini görsün. Ve bir daha yeni Srebrenicalar yaşanmaması için herkes politik duruşunu bundan sonra bu şekilde benimsesin.