๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 18 Haziran 2012, 18:08:44



Konu Başlığı: Ergenekon davası ve Türkiye nin istikbali
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 18 Haziran 2012, 18:08:44
“ERGENEKON DAVASI” VE TÜRKİYE’NİN İSTİKBALİ
Mustafa ŞENTOP • 47. Sayı / DİĞER YAZILAR


Bir yıldan fazla bir zaman devam eden “Ergenekon” soruşturmasının bir iddianameye ve davaya dönüştürülebilmesi çok önemli bir aşamaydı. Türkiye’de tartışılan pek çok meselede olduğu gibi, bu dava etrafında da leh ve aleyhte taraftarların oluşması, herkesin mensup olduğu tarafgirlik içinde bir izah getirmesi tabii karşılanmalıdır. Ancak bu karmaşa içinde davanın özü, aslı gözden kaçırılmamalıdır.

Türkiye elli yıl içinde doğrudan iki büyük askerî darbe ve adına dolaylı darbe diyebileceğimiz iki büyük askerî müdahale yaşamıştır. Bu darbe ve müdahaleler öncesinde yaşananlar, olağan süreçler içinde gerçekleşen olaylardan ziyade, ülkede belli merkezlerden kaynaklanan operasyonlarla karşı karşıya kalındığı, derinlemesine tahlillerde ise bu merkezlerin hepsinin tek bir merkeze irca edilebileceği intibaını vermektedir. Bu intiba bir siyasî paranoyadan kaynaklanmamaktadır. 27 Mayıs Darbesi’nden önce yaşanan kargaşa ortamının, 12 Mart Müdahalesi’nden önce yaşanan terör ve şiddet olaylarının, 12 Eylül öncesinde ülkenin içine düştüğü bir nevi “iç savaş” durumunun, 28 Şubat öncesinde ortaya çıkan ve her biri başlı başına birer somut “irtica” tehlikesi olabilecek olayların aslında “göründükleri gibi olmadığı”nı, aslında bir tezgâhın işletildiğini bugün artık biliyoruz. Şunu da biliyoruz; askerî darbeler ve müdahaleler kadar, onlara mazeret oluşturan kargaşa ortamları da, darbelerin hazmedilmesi için uygun ortamlar sağlayan projeler de suçludur; hatta bunlar aynı merkezin işleridir. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada, pek çok ülkede, zamanında kurulmuş bulunan NATO ve ABD kaynaklı örgütlenmeler, bulundukları ülkelerde siyasî hayatın ve devlet yönetiminin kontrol edilmesini sağlamış, bunu gerçekleştirirken de kendi ülkesinin insanlarını katletmek dâhil birçok menfur operasyona imza atmıştır. En meşhuru İtalya’da yaşanan bir yargılama süreciyle çökertilmiş olan bu yapılanmanın benzerinin Türkiye’de de bulunduğunu, siyasetçiler, asker-sivil bürokratlar, akademisyenler, yazarlar, gazeteciler rastladıkları somut bilgilere de dayanarak ileri sürmüşlerdi. Ancak, bütün bunlar münferit bilgiler olarak bir kenarda duruyor, bir araya getirilip bir organizasyon tablosunu karşımıza çıkartmıyordu.

Davaya dönüşen “Ergenekon soruşturması” Türkiye tarihinin son elli yılında karşılaştığımız, büyük bir kısmı da kamuoyunun bilgisi dışında gerçekleşmiş pek çok olayın aydınlatılması yönünde ışık tutacak, bölük pörçük bilgileri, tahminleri, kanaatleri hukukî süreç içinde kanıtlayabilecek bir imkânı sunmaktadır. “Ergenekon davası” Türkiye’nin bütün sorunlarını çözecek, her şeyi yerli yerine oturtacak bir sonuca kavuşturmayacak bizi, bundan eminiz. Ama Türkiye’nin karşısına ancak elli yıl sonra çıkmış bir fırsattır, bunun önemini ve büyüklüğünü anlamak gerekir.

“Ergenekon davası”nın rahatsız ettiği kabaca iki kesim önce soruşturmanın akamete uğratılması, daha sonra davaya dönüşmemesi, davaya dönüştükten sonra da “sulandırılması”, asıl mecraından saptırılması böylece neticesiz kalması için elinden geleni yapmaktadır. Bu iki kesimden biri, zaten Ergenekon örgütü ile irtibatlı, şu veya bu şekilde illegal yapılanmanın bir yerinde yer almış, “hizmet” etmiş kişilerden oluşmaktadır. İllegal yapılanmanın ne kadar geniş bir yelpaze içinde örgütlendiğini ve etki alanının ne kadar geniş olduğunu artık biliyoruz. En uç sol örgütlerden en sağdaki kişilere, terör örgütüyle ilişkili kişilerden terörle mücadele için kurulmuş teşkilatlara, laik hayat tarzını benimsemiş insan topluluklarından tamamen marjinal “İslamî” gruplara kadar Ergenekon’un elinin uzanmadığı yer kalmamıştır. Böyle bir yapılanma sadece bize mahsus değildir; İtalya’da da, radikal solcu bir örgüt tarafından sağcı-muhafazakâr başbakan Aldo Moro’nun kaçırılması ve suikastla ortadan kaldırılması hâdisesi, İtalya’yı “kurtarmak” için kurulmuş, aslında sağcı-milliyetçi bir illegal yapılanmanın işidir. Öyle ki, hem kaçıranlar hem de kaçırılanın yol arkadaşları aynı örgütün kontrolü altındadır. Elleri kolları bu kadar geniş, bu kadar uzun bir örgütün, soruşturma ve dava sırasında da boş durmayacağını, yargılama sürecini elinden geleni ardına koymayarak etkilemeye çalışacağını tahmin etmek gerekir. Aslında, soruşturma ve yargılama sürecini akamete uğratmak için çok daha fazla şey yapılacağını, çok daha etkili sonuçlar alınacağını tahmin ediyorduk. Muhtemeldir ki, soruşturmanın ciddiyeti ve elde ettiği delillerin gücü, illegal yapılanmayı rahat çalışamaz hâle getirmiş olmalıdır.

Ergenekon davasından rahatsız olan diğer bir kesimin ise iyi niyetli insanlardan oluşabileceğini düşünüyoruz. Bunların bir kısmı, belki, illegal yapılanmanın içinde bunuyor da olabilir. Ülkeyi kurtarma “sevdası” içindeki bu insanlar, kimi kimden kurtardıklarını ve nasıl kurtardıklarını bilmiyor olabilirler. Onlar, sağda ve solda kendi “dava”larına hizmet ettiklerine inanıyor olabilirler. İddianamede de bulunan bazı ifadeler, bir takım şahısların içlerinde bulundukları yapılanmanın çok küçük bir kısmından haberdar olduklarını göstermektedir. Ancak işlediği fiiller suç oluşturan herkes, bunun müeyyidesiyle karşılaşmalıdır. Bu tür kişilerin birer ”figüran” olduğunu, filmin bütününü kaçırmamıza engel olmaması gerektiğini ifade etmeliyiz. Zira aklı başında herkes, seçim sonuçlarına bakıldığında rakamlarla ifadesi kabil olmayan bir taraftar grubuna sahip siyasî parti ve örgütlerin, ülkenin ezici bir çoğunluğundan ve bu çoğunluğun tercihlerinden ülkeyi kurtarma gayretlerini anlamakta zorluk çekmektedir. Siz kimsiniz, kimi, kimin adına kurtarıyorsunuz?

“Ergenekon davası” demokratik hukuk devletinin yerleşmesi ve tahkim edilmesi bakımından çok önemli bir süreçtir. Soruşturmanın “dava”ya dönüştürülebilmesi dahi çok büyük bir başarıdır. Bundan sonraki adımlar, her hal-ü kârda ülkenin kazanım hanesine yazılacaktır.