Konu Başlığı: Ekonomik krizin nedeni olarak açgözlülük Gönderen: Safiye Gül üzerinde 22 Mayıs 2012, 11:58:05 EKONOMİK KRİZİN NEDENİ OLARAK AÇGÖZLÜLÜK Naci BOSTANCI • 46. Sayı / DİĞER YAZILAR Marksist literatürde kapitalizme yönelik önemli eleştirilerden birisi devrevî krizlerin onun için bir kader olduğudur. Bunu, “Kapitalizm krizsiz yapamaz” şeklinde formüle etmek mümkün. “Krizi doğuran nedir?” derseniz, serbest piyasanın ya da Adam Smith ekolünden gidecek olursak, gizli elin doğurduğu dengesizliktir. “Her insanın kişisel çıkarlarını gerçekleştirmek için çaba göstermesi, ortak çıkarı maksimize ediyor” fikrinin doğru olmadığını da sonuçta bu şekilde görmüş oluyoruz. Fakat bu tür “dengesizlikler” fazla sürmüyor, piyasa yeniden bir dengeye kavuşuyor. Tıpkı diyalektikte olduğu gibi, bu denge de kendi içinde yeni dengesizliklerin tohumunu taşımaya devam ediyor elbette. Bir süredir piyasaların küresel ölçekte en önemli konusu ekonomik kriz. Televizyon ekranlarının ekonomideki reyting yapan dizilerinin adı da doğal olarak, “Küresel krizde neredeyiz?” şeklinde. Bu başlığın hemen altında ise genellikle küresel krizi sembolize eden kalp grafiğine benzer bir şekil bulunuyor. Aslında sismik ölçümleri yapan araçların deprem anındaki çizgilerine benzetmek daha doğru olacak bu grafiği. Yani daha sert, daha inişli çıkışlı. Krizler niçin olur? Hıristiyan Katolik Dünyası’nın lideri Papa, aç gözlülüğün ve aşırı hırsın krizin doğmasında büyük etkisinin bulunduğunu ifade etti. Bu tespiti yapan sadece o değil. Onun moral kavramlara başvurarak dile getirdiğini daha laik/seküler çizginin kavramlarıyla söyleyenler de var. Ama sonuçta sözler aynı kapıya çıkıyor. Onlar ise şöyle diyorlar: “Hedge fonların neredeyse bire on, bire yirmi kaldıraç kullanarak yüksek kârlar elde etme arzuları krizi doğurdu”. Bu teknik dilin bize söylediği, üç kuruşluk parayla otuz kuruşluk iş yapmaya kalkışmaktır. Kazancın ve kaybın baş döndürücü olduğu böyle bir yapılanmada sinirlerin daha gergin, nefeslerin tutulu olması olağan. Esen en ufak rüzgâr karşısında bir ceylan çevikliğiyle belli bir yöne hareket eden sermaye, kaos fiziğinde olduğu gibi yarattığı “sinerji” ile bir tayfun yıkımına ulaşabiliyor. Elbette bu “belli bir yöne hareket”in sebepleri var. Üzerinde koşulan zeminin temeli sağlam değil. Bunu herkes biliyor (du). Şimdi (du) demek durumundayız. Çünkü ekonominin kuralları konusunda dünyaya akıl verenlerin diplerine ışık vermeyen mumlar oldukları görüldü. Başkalarına “zeminin” nasıl olması gerektiği hususunda akıl verenler bu aklı kendilerine kullanmamışlar. Buna acaba nasihatin baştan çıkartıcılığı mı demek lazım? Çünkü nezaketle ve zarafetle ifade edilse bile arkasında hiyerarşi taşıyan, nasihat veren ile verileni farklı seviyelere yerleştiren bu ilişki biçimi, nasihat vereni daha baştan ilgili yükümlülüklerden vareste kılar. Öyle ya, kişi nasihat veriyorsa, o seviyeye geldiyse, zaten onlara kulak vermesini gerektirmeyecek bir olgunluk ve aşkınlık devresinde değil midir? Ya da bütün bunlardan bağımsız, hegemonik güç diyor ki, “Yükümlülükler sizler için, biz kurallı ya da kuralsız en yüksek kâra bakarız”. Amerika’da şimdi zor veya batık durumdaki finans kurumları soruşturuluyor. Nasreddin Hoca’nın malum fıkrasını akla getiren bir uygulama. Çocuk testiyi kırdıktan sonra “Niçin kırıldı?” diye bunu soruşturuyorsun. Önemli olan testiyi kırmamaktı. Üstelik bu soruşturmalardan ne çıkar, o da belli değil. Sistemin Everest Tepesi kâr; ilke, düzen, kural ise çok daha alt seviyeler. Kâra yazgılı, kâr dışında başka hiçbir hikâye dinlemek istemeyen bir sistemde var olmanın, başarılı olmanın adı belli. Bizde argo olarak ifade edilen bir söz vardır. Birisinin değerini takdir ederken elindeki varlığın miktarına atıf yapılır. Tam olarak söylersek, “Sen kaç paralık adamsın?” sorusu, daha doğrusu soru üzerinden ihsasıdır bu. Küresel piyasalarda “kaç paralık adam”ın karşılığı, elde edilen kârın miktarı ve bunun birimiyle ölçülen kişisel maharetin niteliğidir. Bu kriz de kapitalizmin diğer krizleri gibi bitecek ve yeni bir döneme geçilecek. Bu arada krizin tayfununda kimi sektörler ağır yaralar alacak, kimi iş kapıları kapanacak, insanlar işlerini, toplumsal mevkilerini kaybedecekler, hayat tarzları değişecek. Buna mukabil kimileri de fazlasıyla kazanacaklar. Unutmayalım ki “yokluk ve karaborsa” dönemlerinde bile kitleler kaybederken kimileri iyi kazanırlar ve özellikle böyle dönemlerde yedi göbek sülalelerine yetecek zenginlikler elde ederler. Krizler bir bakıma eldeki kartları yeniden karar ve dağıtır. Ama kime neyin çıkacağı çok da talihe kalmış değildir. Bilgi, öngörü, sükûnet, istikrarlı ve dengeli olabilmek hayatın başka alanlarında olduğu gibi ekonomide de önemli değerler. Öte yandan kriz ölçüsüz hırs ve açgözlülük konusunda öğretici olmuş mudur dersiniz? Buna evet demek çok zor. Galiba açgözlülük yıkımla tedavi olmuyor. Yıkım, daha fazla hırsla davranmayı getiriyor. “Volatilite” denilen istikrarsızlığın arkasında biraz da bu var. Fakat en azından “küresel dünya” bir parça daha kurallı hâle gelebilir. Fair play’e eğilim duyduğundan değil, her şeyin kontrolden çıkabileceği korkusundan. Küresel krizin sonuçlarına bakarken, “korku”nun toplumsal ve siyasal hayat üzerindeki etkisine özel bir vurgu yapan Machiavelli üstadı bir kez daha hatırlamak aradaki bunca asra rağmen hiç de tuhaf görünmüyor. |