๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 27 Temmuz 2012, 12:10:28



Konu Başlığı: Çok modern hareketler bunlar
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 27 Temmuz 2012, 12:10:28
Çok modern hareketler bunlar
Elif TUNCA • 80. Sayı / DİĞER YAZILAR


Beyaz perdenin de beyaz camın da belki en etkin kullanılması gereken alan edebiyattan faydalanmak olsa gerek. Bir zaman TRT bu işe ciddiyetle soyunmuş ve ilk elden hatırladığım kadarıyla Küçük Ağa, Dönemeçte gibi eserleri izleyiciyle buluşturmuştu. Bunu yaparken de olması gerektiği gibi iş, ehline emanet edilmiş, ortaya da evladiyelik çalışmalar çıkmıştı. Ki yaşı yetmeyen pek çokları gibi ben de yayınlandığı dönemden çok sonra VCD olarak satışa sunulduğunda izlemiştim bunları.

Türk Edebiyatı beyaz perdeye de yansıdı ama periyodik ya da sistematik bir beslenmeden söz etmek mümkün değil maalesef. Yüzlerce yıllık edebiyat geleneği tek tük örneklerle sinemaya aksederken, modern edebiyat yine daha şanslıydı. Orhan Pamuk’un, Ahmet Ümit’in eserleri beyaz perdeye aktarılırken son zamanlarda Hasan Ali Toptaş ve Barış Bıçakçı gibi isimler eklendi bu listeye. Elbette zamanında rekorlar kıran Minyeli Abdullah uyarlamasını unutmamalı.

Söze uyarlamalardan başladık ama aslında asıl eksik olduğumuz taraf biyografiler. Bunu sadece edebî şahsiyetlerle de sınırlamak zorunda değiliz elbette. Ancak mesela İstiklal Marşı şairimize dair bir filmimiz var mı? Çocukların her hafta kuvvetle muhtemel 5 kelimesinden 3’ünü anlamadan tekrarladığı o manzumenin ne demeye geldiği, onu yazanın hayatıyla, kişiliğiyle bir filmde anlatılıp şerh edildi mi? Necip Fazıl gibi bir “cins kafa”dan daha cazibi olabilir mi bir sinema filmi için? Örnekleri çoğaltmak mümkün. Tanpınar da diyebiliriz, Oğuz Atay da. Bizde bu işler maalesef ucuz belgesellere kaldı bir de onlardan daha da soğuk sözde kurgu filmlere. Çok uzağa gitmeden iki örnek; Zülfü Livaneli’nin Veda’sı ile Mehmet Tanrısever’in Hür Adam’ı. İlki, lise tarih kitabının, ikincisi ise Tarihçe-i Hayat’ın resimlisi olmaktan öte bir şey veremedi seyircisine. Zira sinemanın dili, başka bir şeydir…

Bu ayki serzenişimizin kaynağı da tam burası işte. Bu sayfalarda daha önce çeşitli vesilelerle tekrarladığımız gibi Hollywood’un günahı çoktur ama gel gelelim, işin nasıl yapılacağını da iyi bilir! Yiğidi öldürüp hakkını veren bu yaklaşımı, Goethe’nin İlk Aşkı adıyla gösterime giren Goethe yerle bir ediyor maalesef. Bunca senelik senaryo/ dramaturji/ biyografi tecrübesini unutmuş gibi davranıyor Hollywood. Tamam; film Almanya ortak yapımı ama neticede masanın karşısında Warner Bros. oturuyor. Kaldı ki Alman sineması dediğimiz şey de senaryo yazmayı dün öğrenmedi.

Nedir bunca vaveylanın sebebi; açıklayalım: Film, Goethe’nin, Genç Werther’in Acıları’nı yazmadan önceki dönemine odaklanıyor. Kendince bir şeyler karalayan ama yayınevlerinden de müspet cevap alamayan Goethe, doktoradan da kalınca hukukçu babasının zoruyla küçük bir kasabadaki mahkemeye postalanıyor çalışmak için. Ve aslında hercailiğinden kurtulup “adam olma”sı için. Goethe burada verilen görevleri muntazaman yerine getirirken bekleneceği gibi bir güzele de gönlünü kaptırıyor ve bekleneceği gibi birbirlerine kavuşamıyorlar. Zira fakir ve annesiz bir ailenin en büyük çocuğu olan kıza, Goethe’nin âmiri olan müşavir de talip.

Görüldüğü gibi zaten bir orijinalitesi olmayan bu hikâyeye (bu hikâyenin aslının sonunda bir şaheser yazıldığını da biliyoruz elbette) bir de hiçbir boyutu ve derinliği olmayan hatta adeta tek işi hovardalıkmış gibi görünen bir Goethe ekleyin, demek istediğimiz biraz daha netleşir herhalde. Tabii arada hoşluk katsın diye serpiştirilen ama “bu nasıl bir klişedir” dedirtmekten öteye geçmeyen, sıfır zekâ pırıltılı “espri”leri de unutmamak gerek.

Senaristler Goethe gibi bir karaktere derinlik katmadıkları gibi yönetmen de bu sığlığı elinden geldiğince görselleştirmiş. Goethe’nin yürüyüşü, hali hareketi, tavrı, konuşması, 1700’lerin sonunda yaşayan birinden çok bugünün züppe delikanlı tipine münasip düşüyor. Çektiği müzik ve video klipleriyle tanınan yönetmen besbelli ki hiç de zahmet etmemiş o zamanın koşullarını öğrenmek ve anlamak için. Goethe’yi, klip çektiği şarkıcılardan biri sanmış olacak. Bu filmle ilgili en iyi tavsiye, Salah Birsel’in Goethe- Işık Biraz Daha Işık eserini okumanız olabilir ancak...

Goethe!
Yönetmen: Philipp Stölzl
Oyuncular: Alexander Fehling, Miriam Stein, Moritz Bleibtreu