๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 29 Temmuz 2012, 17:05:06



Konu Başlığı: Biz Türk’üz bir şey olmaz
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 29 Temmuz 2012, 17:05:06
Biz Türk’üz, bir şey olmaz!
Elif TUNCA • 81. Sayı / DİĞER YAZILAR


Sinema salonunda öksürüp burnunu çeken biriyle film izlemek en basitinden keyifli değildir. Ama izlediğiniz film, dünya çapında 25 milyon insanın hayatına mal olan bir salgın hastalık hakkındaysa aynı zamanda ürkütücü olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde. Bir haftalık hastalığın ardından ayağa kalkar kalkmaz durumuma en yakın filmi seçme başarım için kendimi kutlarken bir yandan da salondaki diğer seyircileri rahatlatabilmeyi isterdim doğrusu.

Geçmişteki ve özellikle orta çağdaki büyük salgınlar hakkında pek çok ürkütücü şey duymuşuzdur. Aslında o kadar uzağa gitmeye de gerek yok; kuş gribinin, domuz gribinin üstünden ne kadar zaman geçti ki! Tıp ve teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin salgın hastalık paniğini engellemenin bir yolu bulunamayacak galiba. Ya da belki yanlış söylüyoruz; teknolojinin onca ilerleyişi, korku ve paniğin yayılma hızıyla salgının yayılma hızını at başı götürmeye yarıyor. Filmden örnek verecek olursak iş seyahati için Hong Kong’a giden bir kadın, burada kaptığı virüsü, bindiği ilk uçakla saatler içinde Amerika’ya taşıyabiliyor. O kadınla aynı uçaktaki bir Japon da ufak bir temasla kendi ülkesine… Elimizden düşürmediğimiz cep telefonları, mini fotoğraf makineleri, otobüste tutunduğumuz demirler, asansör butonları, kapı kolları; hepsi virüsün seyahat aletleri…

Hong Kong’tan dönen Beth’in, baş ağrısı ve ateşle Amerika’ya getirdiği salgının ilk kurbanı, kendisi ve oğlu oluyor. Bağışıklığı olduğu tespit edilen kocasının bundan sonra tek amacıysa kızını korumak. Tahmin edilebilecek şeyler oluyor ve Dünya Sağlık Örgütü’yle Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri harekete geçiyor, salgın yayıldıkça yağmalar artıyor, sosyal hayat iptal oluyor, devreye siyasi hesaplar ve ego çatışmaları giriyor, bir gazeteci sosyal sorumluluk ve meslekî hırs karışımı duyguyla olayın peşine düşüyor. Burada gazeteciye bir parantez açmak gerek. İnternet gazetecisi olduğu için pek de ciddiye alınmayan Alan Krumwiede, salgınla ilgili haberleri yayınlamaya başlamasıyla beraber milyonlarla ifade edilen ziyaretçi sayısına ulaşıyor. Kendini ciddiye almayanlara “Basılı gazetecilik öldü” diyerek sosyal medyanın gücüne dikkat çekmeye çalışan Krumwiede’in haberleri ise neredeyse salgınla birebir benzer biçimde yayılıp etki gösteriyor. Hastalığa karşı önerdiği altın çanak bitkisinin satışlarında patlama yaşanıyor, halk ona inanıyor. Resmî kaynaklara güvensizliği ve komplolara yatkın zihni, filme seyircinin olası sorularını taşıyan Krumwiede, son kertede, kimilerinin milenyum kahramanı ilan ettiği Wikileaks kurucusu Julian Assange’ı hatırlatırcasına, spekülasyondan tutuklanmayla karşı karşıya geldiğinde kefaleti ödeniveriyor.

Buraya kadar olanlardan bile kolayca anlaşılabileceği gibi aslında yine tipik bir Amerika olumlaması filmiyle karşı karşıyayız. “Kötülük” yani salgın Amerika dışından geliyor, üstelik getiren kadın da ölmeden önceki son saatlerini kumarhanelerde ve kocasına ihanetle geçirmiş bir kadın! Amerikan tıp sistemi, ilk vakalarla birlikte hemen olayın ciddiyetini kavrayıp çalışmalara başlıyor. Hong Kong’a araştırma için giden gönüllü, olayların seyri değişip de çalıştığı yerel yetkililer, kendisini aşı alabilmek için kaçırdığında bile o insanlarla sevgi içinde yaşıyor, Amerikalı bir bilim insanı, sırf insanlar bir an önce aşıya kavuşabilsin diye ilk denek yapıyor ve göz yaşartıcı daha neler…

Esasen şu sıralar insanlar bulaşıcı hastalıktan ne kadar korkuyor bilinmez ama devletleri ve ekonomiyi yönetenler, virüs gibi yayılan fikirlerden deli gibi korkuyor. Fitili ateşleyen, tıpkı hastalıktaki gibi ufak bir temas oluyor genelde: Bir tweet, Facebook’ta kurulan bir grup, bir internet sitesinden fâş edilen gizli bilgi. Arap Baharı adıyla anılan hareketin, hızını bu yola borçlu olduğu sık sık vurgulandı. Ve nihayet bütün dünyada aynı yolla örgütlenen “Wall Street’i İşgal” eylemlerinin de Arap Baharı modelinden esinlendiği… Belki salgın virüsünün niteliği tespit edildikten sonra nasıl bir aşı yapılması gerektiği üzerine kafa yorulduğu gibi sosyal medya salgını için de bundan sonra neler yapılması gerektiğini hesap etme zamanı şimdi. Sansür anlamında değil elbette; kitleleri bir anda galeyana getirebilecek potansiyele sahip bu akışkan bilgilerin sıhhatini ve ehil kullanımını sağlama biçimleri ve bu yenidünyayı tanıma üzerine.

Salgın (Contagion)
Yönetmen: Steven Soderbergh
Oyuncular: Gwyneth Paltrow, Matt Damon, Laurence Fishburne, Kate Winslet, Marion Cotillard, Jude Law