๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 05 Haziran 2012, 16:50:07



Konu Başlığı: Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 05 Haziran 2012, 16:50:07
“Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok…”
Elif TUNCA • 56. Sayı / SİNEMA


Oyun adlı belgeseliyle ezberleri bozan Pelin Esmer, ilk kurmaca filmi 11’e 10 Kala’da bıçak sırtında bir işe imza atıyor.

Pelin Esmer’le tanışmamızın üzerinden dört yıl geçmiş. Oyun adlı belgeseliyle karşımıza çıktığında kendisini hayranlıkla alkışladığımız genç yönetmen, kendi hayatlarından yola çıkarak tiyatro yapan Mersin Arslanköy’lü dokuz kadının öyküsüyle hem Türkiye’de hem de yurt dışında seyircileri ve otoriteleri yakalamayı başarmıştı.

Oyun’da bir yandan sanatın köydeki algılanışı, ayrıca kadınlar ve erkekler tarafından farklı algılanışı, kadın kimliği-erkek kimliği ve seyircinin etkenliği-edilgenliğini sorgulamak üzerine nefis ipuçları vardı. Pelin Esmer, ilk kurmacası 11’e 10 Kala’da yine bir sorgulama imkânı sunuyor. Ancak bu defa meselenin iki yüzü var gibi geliyor bana; yüzeyde duran ve çok kolay görülebilen ilk yüzü ile arka tarafta, kendini göstermeyen, daha derin ve daha kemikleşmiş bir soruna işaret eden ikinci yüzü.

Önce dilimiz döndüğünce mevzuu anlatalım: İstanbul’dayız. Uğradığı yerlerden, sorduğu şeylerden, maziye sımsıkı tutunduğunu anladığımız yaşlı bir amcayı takip ederek “Emniyet Apartmanı”na ulaşıyoruz. Adının Mithat olduğunu öğrendiğimiz amcanın bir koleksiyoncu olduğu ise daire kapısı açılınca görülüyor. Adeta adım atılacak yer kalmayan evde neredeyse tavana ulaşan eski gazeteler, dolapların içinde, alındıkları tarihler üzerlerine not edilmiş hediyelik eşyalar, büfede yine koleksiyon niyetine saklanan şişelerce içki ve elbette evi boydan boya kaplayan kitaplar… Mithat amca da muhteşem bir hazinenin üzerinde oturduğunun farkında ama sadece bunun keyfini sürmekten yana. Ne komşularının önerdiği şekilde “kurtulmak” ne kapıcısı Ali’nin yöntemiyle birer birer okutmak ne de yeğeninin ısrarla söylediği gibi bir sahaf kurup o vesileyle nakde çevirmekten yana. Ancak bütün birikim eve sığmaz hale gelince koliler halinde depoya indirmeye ve orada rutubete terk etmeye de mecbur kalıyor.

Emniyet Apartmanı’nın diğer sakinleri kendi aralarında bir bütün sayılabilir aslında. Rutin apartman toplantılarını yapan ve bir an önce bir müteahhide verip bu eski yapıdan kurtulmak isteyen insanlar neticede. Takıldıkları tek nokta ise Mithat Bey. Zira Mithat Bey komşularının, depreme dayanıklı olmama argümanını elindeki raporlarla, yeni evin bekçi, otopark gibi imkânlarını ise “neyime lazım” gerekçesiyle çürütüp imza vermedikçe apartmanla ilgili işlem yapılamıyor.

Bir apartmanın hizmetlisi mi yoksa esas sahibi mi oldukları her zaman tartışılan kapıcılar tayfasından Ali de olan biteni gözetleyip ve de fırsat kollayıp duruyor. Çocuğunun astımını azdırmayacak daha düzgün bir evde yaşamak için, o evi tutacak parayı kazandıracak mesleğe girebilmek için, eline üç beş kuruş daha geçmesi için…

Filmin karakter sacayağı böyle kurulu. İlişkiler ağında ise manzara şöyle: Apartman sakinleri genel olarak çıkarcı görünürken Mithat Beyle hep çatışmaktalar. Zira Mithat Bey onların her planına muhalif! Bu muhalefetini de sürekli raporlar, rasyonel(leştirilmiş) gerekçeler üzerinden yapıyor ki bu da bizi Kemalist ideolojinin doktrinlerine (ki Mithat Bey onun müşahhas hali) götürüyor. (Bu mevzuu merak edenler Hilmi Yavuz’un Alafrangalığın Tarihi kitabından ziyadesiyle istifade edebilir.) Mithat Bey sadece “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” tavrıyla çizmiyor bu portreyi; kapıcı Ali ile ilişkileri de bunun bir göstergesi. Ali’yle aralarındaki sınıf farkını –dile getirmese bile– her daim aklında tutan Mithat Bey sürekli “Seni kandırmışlardır, sen anlamamışsındır, sen yapamamışsındır” gibi cümleler sarf ediyor Ali’ye. Ali’nin Mithat Bey karşısındaki vaziyeti hakeza; dili tutuluyor, anlatacaklarını tam ifade edemiyor, ondan bir türlü istediği onayı alamayacağının bilinciyle yine de kendini beğendirme isteğiyle kıvranıyor. (Arkasından iş çevirirken gayet rahat olduğunu da belirtmeli ama!) Fakat Ali’yi de kendi ortamında mesela kiralık ev bakarken emlakçıyla girdiği diyalogda gayet rahat konuşurken görebiliyoruz.

Dolayısıyla yönetmenin, filmin bülteninde yer alan görüşünden çok daha başka noktalara gitmiş olduğumu fark ediyor ama yorumumda ısrar ediyorum. Esmer; filmini “zaman” üzerine kurduğunu ve zamanla İstanbul’un ilişkisini nazara verdiğini söylüyor özetle. Yalnız bana kalırsa “Belki de apartmanın adının Emniyet olması tesadüf değildir” cümlesi ele veriyor asıl durumu. Bu tesadüf değil. Her birimizin (sosyo-ekonomik gruplar, etnik-dinî kimlikler, kişisel tercihler) hayatının, bir bölümünde (şehir, bölge, köy) sürüp gittiği, hem birbirimize bağlı hem birbirimizden ayrı, farklı istekler ve farklı idealleri aynı yapı (“misak-ı milli sınırları”) üzerinde gerçekleştirme isteğimizde hepimiz “emniyet” tasası çekmiyor muyuz? Bize de bu yüzden sürekli “Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde…” diye seslenilmiyor mu? 

Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü, Altın Koza’da ise hem En İyi film hem de En İyi Senaryo ödülü alan 11’e 10 Kala farklı yorumlara açık bir film. Bakalım sizin yorumunuz ne olacak?

11’e 10 Kala:
Yön: Pelin Esmer
Oyn: Mithat Esmer, Nejat İşler, Tayanç Ayaydın, Laçin Ceylan