> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Süt
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Süt  (Okunma Sayısı 1015 defa)
16 Haziran 2012, 19:05:24
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 16 Haziran 2012, 19:05:24 »



SÜT
Elif TUNCA • 47. Sayı / SİNEMA


Semih Kaplanoğlu’nun, geçen sene bol ödüllü “Yumurta” ile başlayan “Yusuf Üçlemesi”nin ikinci filmi “Süt”, bu ay gösterimde. Filmin konusu şöyle özetlenmiş bülteninde: Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavını kazanamayan Yusuf'un büyük bir tutku ile yazdığı şiirler, adını sanını kimsenin duymadığı bazı edebiyat dergilerinde yayınlanmaktadır. Ama ne şiirin ne de değeri günden güne düşen sütün Yusuf’a ve annesi Zehra’ya bir katkısı vardır. Yusuf, Zehra’nın kasabadaki istasyon şefi ile yaşadığı gizli ilişkiyi keşfedince ne yapacağını şaşırır. Gelecek kaygısı, yaşanan hızlı değişim ve gençlikten yetişkinliğe adım atmanın acılarıyla baş etmenin yolunu bulabilecek midir?

Yumurta’da seçimlerinin sonuçlarıyla izlediğimiz ve geçmişine dair ipuçları topladığımız Yusuf’un, yol ayrımına nasıl geldiğini görüyoruz Süt’te. Aynı zamanda farklı bir film olarak tasarlanmış, Yumurta’nın kronolojik devamı olmayan Süt, “taşra”ya sığmadığını hisseden “babasız” bir “ergen” in boğucu bunaltısını, seyirciye anlatmayıp neredeyse aynıyla geçiriyor.

Yusuf’un içinde yılan gibi kıvrılan huzursuzluk, daha ilk sahnede çıkıyor karşımıza. Sağdan sola doğru ilerleyen elinden, Arapça yazdığını anladığımız bir pir-i fani, ayaklarından ağaca asılmış bir kızcağızı kazandaki sütün buharına tutarken, yazdığı kâğıdı da sütün üstüne bırakıyor. Sütün buharı kızın ciğerlerine doldukça öksürükleri arasında bir yılan, başını gösteriyor. Hoca, asılıp kızın ağzından çekiyor yılanı. Bu ilk sahne, göreceklerimizin, anlatılacakların bir özeti aslında. İnsanın içinde yılan gibi kıvrılan sıkıntıları çıkarıp rahatlamanın bir yolu var; içine taze süt aklığında ve saflığında çekebileceği bir şifalı, dualı tiryak. Bundan sonraki sahne ise Yusuf’un belediye arabasından inen görüntüsüyle açılıyor; karşıdaki tabelada “Tire Belediyesi Kabristanı” ifadesi… Yusuf’un yolculuğu, ölümün yanı başında ilerliyor…

Burada karşılaştığı arkadaşlarının ısrarıyla tarihî kent Allinoi’ye gidiliyor hep birlikte. Sözüm ona bir de kız ayarlanmış Yusuf için. Ama bu beceriksiz tanıştırma girişimi de üzerinde yürüdükleri taşlar gibi yıkık dökük kalmaya baştan mahkûm. Çok belli ki kız, asla Yusuf’a göre değil. Yusuf’un suskunluğuna inat elinden cep telefonunu düşürmeyen kızı, cama yansıyan gölgesinden gözleriyle takip eden Yusuf için bu bir kader neticede; kadınlarla ilişkisi gölgeleri takip etmekten ibaret olacak. Bu takip, ifadesini kırık dökük edebiyat dergilerinde üç beş mısra şiir hâlinde bulacak, Yusuf hep gölgeler dünyasında yaşayacak…

Yusuf’u gölgeleyen bu arada kalma durumunun en net hâlini, şiirlerini okutup fikrini almak istediği, kendisini yönlendirmesini beklediği edebiyat hocası ve filmin başında gördüğümüz Kemal Hoca’yla arasındaki ilişkide görmek mümkün. Asık yüzlü, dünyaya gözlüklerinin üstünden bakan, Yusuf’u duymayan/dinlemeyen, gün ortasında körkütük olana dek içebilen, elinden sigarası düşmeyen bu adam, Ali Hoca, Yusuf’un heyecanlarına o kadar uzaktır ki… O Yusuf ki Allah’ın her günü postaneye gidip memurla papaz olma pahasına, bıkıp usanmadan, şiir gönderdiği derginin gelip gelmediğini sorar. Şiiri yayınlandığında ise sevincini boş yollarda çatlayasıya haykırarak yaşar.

Buna mukabil Kemal hoca, insanlara faydası dokunan, “yazdığı” işe yarayan/makbul olandır. Ali Hoca’nın Yusuf’u duymamasının karşılığı ise Kemal Hoca’da, her şeyi duymakla görülür. Kemal Hoca bir gün kırda karşılaştığı Yusuf’a, başını yere yaslayıp “Duyuyor musun?” der. Yusuf “Neyi?” diye sorunca “Suyun sesini” diye cevap verir. O, sadece insanlarla değil kâinatın her bir parçasıyla ilişki içindedir. Yusuf’un seçmediği, işte bu yoldur.

Çoğu kez de Yusuf’a kalmaz aslında seçim hakkı. (Nihayetinde yazmak da bir seçim değil kaderdir). Asker için muayeneye çağrıldığında ve saralı olduğu için çürüğe çıktığında, annesi istasyon şefiyle evlenmeye karar verdiğinde ve bunu Yusuf’tan özellikle gizlediğinde (muayeneye çağıran kâğıdı Yusuf’a haber vermeyi geciktirip istasyon şefinin kendisini istemeye geleceği gün ortaya çıkarması gibi) Yusuf’un yapabileceği çok da şey yok elbette. Muayeneye gittiği İzmir’deki kitapçıda, artık çıkmayan bir şiir dergisini arayan kızla tanışıp, sahilde üç beş satır laf etmek de ona biraz nefes (süt buharı) aldırmaktan öteye gidemiyor. Anne zaten ulaşılmaz bir sevgili olarak mesafeler ötesinde. Kendisini anlamaktan da fersah fersah uzak; Yusuf’un doğum haberi gibi beklediği, şiirinin dergide yayınlanmasını “O kız kimmiş bakalım? Kaşını gözünü tarif etmişsin, Melahat’ın kızı Zeyno mu?” diye karşılayan, oğlunun elinin ekmek tutup mürüvvetini görmeyi bekleyen bir anne işte… Bütün bu sıkılmışlığın, kıstırılmışlığın mücessem hâlini de kendi gibi şiirle uğraşan ama kendisi için madende çalışmaktan başka bir gelecek göremeyen bir arkadaşında ürpererek izliyor Yusuf; işçi kıyafetini baştan aşağı süzdüğünde bu kaderi istemediğine kesin olarak karar veriyor ama kaderin onu nereye sürükleyeceği yine de bilinmez…Yusuf’un arada kalmışlığının net hâli, Ali Hoca ile Kemal Hoca arasında demiştik; ama resim olarak bir başka sahne: Yusuf’un, annesiyle istasyon şefini takip ettikten sonra vardığı bir durak. Yusuf’un iki dağın, kara ile suların, gerçekle yansımaların tam ortasında durduğu bir sahne var ki ayağını arafa basanlar, gözlerinin dolmasına engel olamaz…

Neticede insanı içine alan, gözleri kör eden bir ışık çıkıyor ortaya. Yönetmenin finali bu ışıkla yapmayıp yine açılmasının bir hikmeti vardır elbette. Ama 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali’ndeki söyleşide belirttiği üzere “şiirin eksiltme dilini sinemaya uyarlamaya çalışan” bir filmi/yönetmeni çözmek o kadar da kolay olmuyor. Sinemanın, şiirin, edebiyatın pek çok kodlarını kullanıp farklı anlamlar bulmak mümkünse bile, bir yerler hep kapalı kalabiliyor. Belki bunun için bizzat Yusuf’la/yönetmenle aynı ya da paralel hikâyenin sahibi olmak gerek. Ancak şunu söylemek gerek ki her hâl-ü kârda, sükûnetinin içinde muazzam bir gerilim taşıyan “Süt”, insanın içine kesif bir hüzün bırakıyor, herkesi bir Yusuf masalına taşıyor.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Süt
« Posted on: 26 Nisan 2024, 23:23:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Süt rüya tabiri,Süt mekke canlı, Süt kabe canlı yayın, Süt Üç boyutlu kuran oku Süt kuran ı kerim, Süt peygamber kıssaları,Süt ilitam ders soruları, Sütönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes