๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2012, 11:18:15



Konu Başlığı: Bankalar Krizden Pay Çıkardı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 06 Haziran 2012, 11:18:15
Bankalar Krizden Pay Çıkardı
Semih YILDIRIM • 55. Sayı / DİĞER YAZILAR


Tüm dünyada kontrolden çıkan yangını dindirmek için malî sektörlere milyarlarca dolar sermaye enjekte edilirken, bankacılık alanında yapılan düzenlemeler neticesinde bu sektöre destek vermek zorunda kalmayan tek ülke Türkiye’ydi.

Geçtiğimiz aylarda dünya ekonomileri birer birer malî dalgalanmanın girdabına kapılmaya başladığında, kimi siyasilerin “kriz bizi teğet geçer” ifadesine ütopya yorumuyla gülüp geçenler olmuştu. Son açıklanan verilere bakılırsa, küresel kriz Türk bankacılık sektörünü teğet geçmemiş aksine rüzgâr gibi önüne katıp uçurmuş. Tüm dünyada el konulan, iflas eden, satılan, ilave kaynağa ihtiyaç duyan ve birçok çalışanını işten çıkarıp rekor zararlar açıklayan finans kuruluşlarına nazire yaparcasına bu kriz döneminde kârlılıklarını katlayan bankalarımız, böylelikle “krizi fırsata çevirmek” nasıl olur dosta düşmana göstermiş oldu.

Ağustos ayında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDKK), Türk bankacılık sektörünün genel görünümüne ilişkin hazırladığı çalışmada açıklanan veriler oldukça göz kamaştırıcı. Sektörün ilk 6 aylık net kârının 2008 yılının aynı dönemine kıyasla yüzde 32.6 artışla 10 milyar 980 milyon TL seviyesine çıktığı belirtiliyor. Çalışmada, 2008 yılının ilk yarısında 9 bin 415 adet artan personel sayısının, bu yılın ilk yarısında 197 kişi azaldığı, geçen yılın ilk yarısında 600 adet artan şube sayısının ise yine bu yılın aynı döneminde 70 adet yükseldiği ifade ediliyor. Sektörün aktif toplamı ise yıl sonuna göre yüzde 4.9 artarak 768.2 milyar liraya yükseldi. Bankalar bu yıl mevduatta bir rekora imza atarak yılın ilk beş ayındaki 5.5 milyar TL artışa ilaveten sadece Haziran ayında 6.3 milyar TL mevduat artışı gerçekleştirdi. Küresel krizin devam ettiği Haziran 2009 döneminde, sektörün sermaye yeterliliği rasyosunun 2008 yılsonuna kıyasla 1,23 puan artarak yüzde 19,23 seviyesine yükseldiği de verilen bilgiler arasında. İşin ilginç tarafı yurtdışında zarar açıklayan yabancı bankaların Türkiye’deki temsilcilikleri de önemli kâr oranları elde etmiş durumda.

Şimdi, iç ve dış talepteki daralma nedeniyle reel sektörün kan ağlayıp işsizlik oranının yüzde 16’larla rekor kırdığı bir dönemde, “bu değirmenin suyu nerden geliyor?” diye haklı olarak soracaksınız. Bankacılık sisteminin mevcut kâr artışını etkileyen temel unsurun faiz oranlarındaki düşüş olduğunu hemen belirtelim. Küresel krizin etkilerinin belirginleştiği 2008 yılı son çeyreğinden itibaren krizin ekonomik faaliyet ve finansal istikrar üzerindeki olumsuz etkilerini asgariye indirmek ve piyasalardaki sıkışıklığı azaltmak amacıyla Merkez Bankası dengeleyici bir likidite politikası izliyor. Enflasyondaki düşüşü de doğru bir şekilde öngören Banka, 2008 Kasım ayı ile 2009 Ağustos ayı arasında kısa vadeli faiz oranlarında gerçekleştirdiği 9 puanlık indirimle bu alanda yakalanması zor bir dünya rekoruna imza attı. Merkez Bankası’nın toplam talebi canlandırıp parasal sıkışıklığı azaltma hedefiyle yaptığı faiz indirimlerini bu süreçte oldukça akıllıca değerlendiren bankalarımız bir yandan mevduat faizlerini yüzde 10’un altına çekerken, diğer taraftan kredi faizlerini yüzde 20’nin üzerinde tutmaya devam etti. Bunun tabii sonucu olarak fonlama maliyetleri önemli ölçüde azalırken, net faiz kazançları ilk altı ayda geçen yılın aynı dönemine göre 8 milyar liradan 11 milyar liraya çıktı.

Ekonomik faaliyetlerin durup gelirlerin azaldığı kriz dönemlerinde, normal olarak insanların bankalardaki mevduatlarına yüklenmeleri beklenir. Türkiye’de ise tam tersi bir durum söz konusu. Haziran 2009 sonunda bankalardaki toplam mevduat bir önceki yıla göre 61 milyar lira arttı. Aynı dönemde toplam kredilerdeki artış ise sadece 25 milyar lirada kaldı. Diğer bir ifade ile mevduatın krediye dönüşme oranı azaldı. Yılın ilk beş ayında KOBİ’lere açılan krediler 84.9 milyar TL’den 80.6 milyar TL’ye gerilerken, tüketici kredileri 78.3 milyardan 81.7 milyar TL’ye yükseldi. Krizde bankalar bireysel tüketicilere ve reel sektöre kredi vermek yerine daha risksiz fakat oldukça kazançlı olan hazine bonosu ve tahvillere yönelerek bu enstrümanlara 221 milyar lira yatırdılar. Yani kriz sürecinde kaynaklarını reel sektör yerine devlete aktaran bankalar sağlam müşteri listesinin başına Hazine’yi yerleştirdiler.

Kriz sürecinde bankalar vatandaşlardan topladıkları mevduatları krediye dönüştürürken bir yandan daha yüksek faiz talep edip diğer yandan daha bir nazlı davranmaya başladılar. Reel sektör bu zor dönemde kredi bulamamaktan şikâyet etse de, bankaların tüketici ve ticari kredi musluklarını kısmalarının ve verilen kredileri erken geri çağırmalarının arka planında aslında oldukça mantıklı bir neden var: Kriz zamanında batık kredilerde gözlenen önemli artışlar. Haziran ayı sonunda bankaların takipteki alacaklarının miktarı 18,7 milyar liraya çıkarak batık kredilerin toplam kredilere oranını yüzde 4,9’a yükselttiler. Bu rakam küçük ve orta ölçekli işletmelere verilen kredilerde yüzde 6,6 olarak gerçekleşti. Yine 7 Temmuz'da yürürlüğe giren “Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu” kapsamında kredi kartı borcunu taksitlendirmek için Ağustos 2009’a kadar yaklaşık 85 bin tüketici başvuruda bulundu. Mevduat faizlerinin hızla aşağı çekilip kredi faizlerinin yerinden oynamadığı bir ekonomide bunlar aslında beklenen sonuçlar.

Bankalar “eşeği sağlam kazığa bağlayıp” kârlarını artıra dursun, biz Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine devam edeceği sinyalini vermesiyle Hazine iç borçlanma senetlerindeki bileşik faizlerin uzun yıllar sonra tek haneli rakamlara inmiş olduğunu bu vesile ile belirtelim. Çok değil daha 8-9 yıl önce ülkemizde faizler yüzde 60-70’lerde geziniyordu. Hatta 2001 krizinin en derinleştiği dönemlerde gecelik faizler yüzde 7500’leri geçmişti. Malî disipline bağlı kalınması koşuluyla piyasa faizlerinin daha uzun süre tek haneli seviyelerde kalacağı oldukça gerçekçi bir öngörü sayılabilir. Bugünlerde kısa vadeli konut kredilerinde tek haneye düşen yıllık faiz oranları da bankaların bu konudaki tavırlarının yumuşadığı görüşünü destekler mahiyette. Borsa endeksinde son üç ayda görülen yükselmenin aslan payı, lokomotif sektör olarak bankacılık hisselerinden geldi. Finans sektöründeki canlanma işaretlerine rağmen reel sektörün çoğu birimi henüz kendisini toparlayabilmiş değil. Reel sektördeki durgunluğu Türkiye’nin ihracata dayalı büyüme modeli nedeniyle dış pazarlar canlanmadan ve kredi maliyetlerinde düşüş yaşanmadan sadece vergi indirimleriyle iç talebi canlandırarak aşmak oldukça zor görünüyor. Bu açıdan bakıldığında bankaların likidite üzerinde oturma politikasıyla reel sektörden esirgediği krediler krizi daha da derinleştirerek dönüp dolaşıp yine kendilerini vuruyor. 

Geriye dönüp baktığımızda, piyasaları derinden etkileyen finansal krizin en olumsuz sonuçlarından birinin gittikçe azalan ve riske daha duyarlı hale gelen küresel sermaye havuzu olduğunu görüyoruz. ABD’deki yüksek riskli kredi sektöründe başlayan krizin ertesinde yatırımcılar her yerde büyük kayıplar yaşayınca tüm dünyadaki sermaye kaynakları kurumaya başladı. Aynı zamanda sermaye sahipleri giderek riskten kaçar oldular. ABD’nin 158 yıllık köklü yatırım bankası Lehman Brothers’ın 15 Eylül 2008’de iflas ettiğini açıklamasının ardından panik havasına giren bankalar aniden likidite sorunuyla karşılaştılar. Malî sektörde başlayıp reel sektöre yayılan küresel krizin bu boyutlara ulaşacağını kimse önceden tahmin edemedi. Liberal ekonomiye sahip her ülke gibi Türkiye de küresel krizden nasibini aldı almasına, ama krizin, piyasaların bu ikiz kardeşleri üzerindeki etkisi bizde oldukça farklı oldu. Tüm dünyada kontrolden çıkan yangını dindirmek için malî sektörlere milyarlarca dolar sermaye enjekte edilirken, bankacılık alanında yapılan düzenlemeler ve kriz öncesinde alınan tedbirler neticesinde bu sektöre destek vermek zorunda kalmayan tek ülke olarak Türkiye göz doldurdu.

Kriz zamanında fırsatları akıllıca değerlendirenlerin kriz sonrası süreçte daha şanslı olacağı sıkça dile getirilen bir tesbit. Görünen o ki, sağlam bir altyapı ve yüksek miktarda döviz mevduatı ile küresel dalgayı savuşturan Türk bankalarının önümüzdeki dönemlerde başarı hikâyelerini milletçe belki biraz daha fakirleşmiş olsak da göğsümüz kabararak izlemeye devam edeceğiz.