Konu Başlığı: Zinnire r.a Gönderen: Safiye Gül üzerinde 20 Ekim 2011, 14:38:10 Zinnire (r.a) Aralık 2008 39.SAYI Yeniden özgürlük yazmak, Ve inadına özgürlük… Ama onu yeniden tanımlayarak, Sonra her şeyi onunla tanımlayarak yürümek yeniden, arkana bakmadan. Yüklerini bırakarak yürümek… Ellerim bağlı ve ayaklarım. Size zincirliyim, bağlıyım. Birilerine kul olmakla imtihanım, ‘Bir’i bulmuş O’na kul olmuşken… ‘Tek’i bulmuş, O’na teslim olmuşken, Birilerine teslim olmakla imtihanım. Ruhumu, ruhumun sahibini bulmuşken diyorlar ki şu tahta parçalarından ya da topraktan yaptığımız, adına ilah dediğimiz şu nesnelerden daha ruhsuz kal. İnsan elleri ayaklarıyla mı insan? Koşup dolaşıyorken mi insan? Öyleyse ellerim size bağlı, ayaklarım size zincirli. Ne isterseniz yaparsınız ve yapıyorsunuz. Peki neden hâlâ kin dolusunuz? Benden alamadığınız ne? Gönlümün sahibi Zinnire (r.anha) Mekke’de bir köleydi. Efendisi katı bir İslam düşmanıydı. Lakin o Allah ve Peygamber’e (s.a.v) ilk teslim olanlar arasına girmişti. “İnancından vazgeç” der her gün eziyetler ederdi efendisi. Efendi olmak ya da kul köle, kul asıl kime olunur bilmemektendi. Birilerine efendi bilmek kendini, efendiyi bilmemektendi. Artık biliyordu Zinnire (r.anha) Ne yapsalar boş Bu haldeyken ve perişan görünüyorken hâlâ alamadıkları bir şey var. Bende benden alamadıkları, benim teslim olduğum bir şey var. Ne yaparlarsa yapsınlar alamadıkları, Alamayacakları… Bir gün hayatın ve ölümün kendisine teslim olacağı, Ve onlar teslim oldukları gün ellerinde kalan tek şey; “keşke toprak olsaydım” Ben onu bulmuşum; gökte ararken yerde, dışımda ararken içimde. O hep benimleymiş Ey gönlüm, Sahibini buldun! O’na teslimsin artık O, sana bütün bunları yapanların da sahibi O, yaralı çıplak ayaklarının altındaki kızgın kumların da sahibi O, beynine geçecekmiş gibi yaklaşmış şu güneşin de sahibi. Ve o suyun da sahibi Su su… Suya kanan nasıl bırakır ki onu. Boğulur da bırakmaz. Ve bir gün bakarsınız su olur akar. O aldı, O verdi Zaman zaman gördüğü eziyetlere dayanamıyor kendinden geçiyordu Zinnire (r.anha). Lakin asıl kendinden geçen efendisiydi. Asıl yorulan oydu. Ne yapsa hıncını alamayan… Ve Ebu Cehil’den yardım istedi. Artık ikisi birden eziyet ediyorlardı. Zinnire (r.a) ise kendinden beklenmeyecek şekilde -göz asla bunu beklemez- mutluydu. Göz ne çok yanılıyor. Gözümle gördüm deriz ya inancımızı sabitlemek için göz gönülle bakmazsa, gerçekten görür mü? Yoksa birer sanrı mıdır gördükleri? Gözlerimiz ne çok yanılır. Ve bu şiddetli eziyetler sonucunda Zinnire’nin (r.a) gözleri kör oldu. Sevinmişti Ebu Cehil, Ebu Cehiller… “İşte efendilerimiz Lat ve Uzza intikamını aldı. Sen misin onlara karşı çıkan?” Ve ümitlendiler ki artık vazgeçer inadından. “Hayır vallahi hayır. Onlar benden ne bir şey alır ne bana bir şey verebilirler. Onu benden alan onu bana veren Rabbim’dir. Ve bana tekrar verecekse de O verir.” Bu samimi teslimiyet ve güven aksi seda buluyordu göklerden. Dağlar, kumlar, taşlar, ağaçlar, gökler duyuyordu sedayı. Ve kim bilir meleklerine diyordu Rabbim nasıl ki oruç yalnız Allah’a mahsustur ve O, oruç tutan kuluyla meleklere karşı gurur duyar. Şimdi belki yine diyor meleklerine “Kulum beni bildi. Verdiğim nimeti ve aldığım... Ve yeniden verecek kudretimi bildi. Yalnız bana güvendi bana teslim oldu.” Gözleri yeniden açılır Zinnire’nin (r.anha). Bu onların dengelerini altüst eden bir hadisedir. Sarsılır kimileri. Ramak kalmıştır gönüllerine ermeye. Yol kalmamıştır adım dahi kalkmıştır aradan. Lakin Ebu Cehil araya girer; “Görmüyor musunuz bu bir sihirdir.” Yolda olan Dediler ki; “Şayet O’nun getirdiği şey gerçek olsaydı O’na inanmakta biz elbette şu zavallı insanları geçerdik.” Onlar bu sudur derlerse su olacaktı sanki sular, İç ve kan dediklerinde kanacaktık. Güvendikleri akılla nereye varmışlardı? Kibirleri, gururlarıyla ki ne mesnetsiz bir gurur ve kibirdir. Sanki sulara onlar yön verir, hız verirlerdi. Onlar ak dese akar, dur deseler dururdu. Nerden bilsinler ki güvendikleri akıl onları çoktan terk etmişti. Onlar ancak dimağlarına akan suyun önünü kesmişlerdi. Yapabildikleri tek şey! Kupkuru kalmışlar lakin kendilerini sulara yön verir sanırlardı. Şu fakir, hür bile olmayan aciz ve zayıf insanların inandığı nasıl gerçek olabilirdi? “İnkâr edenler, inananlar için, ‘Eğer o Kur’an iyi bir şey olsaydı, onlar onu kabulde, bizi geçemezlerdi’ dediler. Onunla doğru yolu bulamadıkları için; ‘Bu eski bir uydurmadır’ diyecekler.” (Ahkaf Suresi, 11) Hor gördükleri kişilere bilmezler ki ne müjdeler vardır: “Şüphesiz Rabbimiz Allah’tır’ deyip sonra da dosdoğru olanlara hiçbir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.” (Ahkaf Suresi, 13–14) Sıkıntılar her devir içindir ve sabredenlere, her türlü engele rağmen yolda olana müjdeler de her devirde gelir. Yorulduğumuzda bulur, düştüğümüzde bulur. “Onlar cennet ehlidirler.” “Onlar mahzun olacak değillerdir” “Onlara bir korku yoktur.” Özgürlük Ve Zinnire’yi (r.anha) Hz. Ebu Bekir (r.a) efendisinden satın alarak feraha kavuşturur. Artık özgürdür işte. Lakin bilerek özgürdür ki özgürlük bedende değil ruhtadır. Ve özgürlük gözle yitirilen gönülle erilendir. Ayaklar bağlıyken adımsız varılandır. Yoldan öte ve yönden bağımsız gidilen yerdir. Varılacak, varılabilecek son noktadır. Ve uçmak düştüğünde bir kere akla, beden değil gönül kanatlıdır. Elvida ÜNLÜ |