๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 20 Mayıs 2012, 12:24:36



Konu Başlığı: Yetenek ayağa düşünce
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 20 Mayıs 2012, 12:24:36
YETENEK AYAĞA DÜŞÜNCE!

Mart 2012 78.SAYI

Türkiye’nin yarışma programlarıyla tanışması yeni değil. Halit Kıvanç’ın gençliğinde -ama yine de beyaz saçlarıyla- sunduğu ilk program, bir bilgi yarışmasıydı ve dereceye girenlere ödül olarak kanarya kuşu hediye ediliyordu. Bu kanaryalar aynı zamanda programın ismine de ilham vermişti: Talih Kuşu.  Aradan geçen zaman, yarışma programlarının çeşitlenmesine sahne oldu. Artık sadece bilgiye dayalı değil, el becerisi ve eğlenceyi öne çıkaran yarışmalar da yayınlanıyordu. Yaşımız bunların hepsini hatırlamamıza pek müsait değil. Fakat hafızamıza kazınanlar arasında, kelime bulmacalar, hesap kitap yapmalar değil, artık daha “sosyal içerikli”(!) yarışmalar var. Ödülü “bir haftalık ailece tatil” olanlarından tutun da, telaffuz ederken bile dilimizin dönmediği miktarlarda para olan yarışmalar içinde, onlarca kamera önünde haftalarca süren “gözetleme” yarışmaları ve yine haftalarca süren “vahşi doğada hayatta kalma” yarışmaları başı çekiyor. Uygulanan örneklerin içeriklerine bakıldığında, ahlaki zaafların had safhaya ulaştığını gördüğümüz bu yarışma programlarının reytinglerinin de tavan yaptığını söylemek ne yazık ki üzücü. Hem herkesin eleştirdiği hem de reytinglerine kimsenin yetişemediği dizi filmler gibi… Aradaki fark, bu yarışma programlarının büyük kısmının ithal edilmiş olması. Yani bize ait olmayan niteliklere sahip programların bombardımanı altındayız ve bu hengameden yara almadan kurtulmamız pek mümkün değil!

BAYHAN NEYİ BAŞARMIŞTI?

Yarışma programları içinde yeteneklerini sergilemek için sahneye çıkmayı göze alanlar ise çoğu kez acımasız eleştirilere muhatap oldu. Ses yarışmasında detone olduğu için eleştirilmek bir yana, giydiği kıyafetin bir pop star olmaya yetmeyeceğine dair enteresan yorumlar, birçok yarışmacının yüzünü yerde bıraktı. Amacı jürilerin egosunu tatmin etmekten başka bir şey değilmiş gibi görünen bu eleştirilere rağmen kendini “kurtaran” Bayhan, popüler deyişle “tabuları yıktı”.  Hem arabesk hem pop star! Bu sonuç, yarışmalarda çok bilmiş jüri üyelerinin sözünün bir müddet sonra geçmediğini, asıl söz sahibinin “izleyiciler” olduğunu ispatladı bir anlamda. Bayhan’ın durumu kitlelere şu mesajı verdi: Yetenek, bir başkasını taklit etme yeteneğinden ibaret değildir. Üstelik, farklı, absürd, uçuk kaçık da olsa kendine ait bir yeteneğin olduğunu ispatlayabilirsen ve bunun üzerine gidersen, başarı senin olabilir.

REYTİNGE CAN KURBAN(!)

Şimdilerde ise yetenek programlarına katılanların büyük kısmı uçuk kaçık ve hatta neredeyse saçma! Program yapımcılarının reyting kaygısıyla hareket ettikleri ortada. Bunun için, yani reyting listelerinin üstüne yerleşmek için yapmayacakları yok. Gerekirse bir yetenek programında ne işi olduğu anlaşılmayanların bile yarışmacı olması ve bu yolla hem jüriye hem izleyicilere keyifli dakikalar yaşatması sağlanmalı! Onların kuralı bu! Zerre kadar ritmik hareket sergilemeyen bir yarışmacının, “dans” kategorisinde sahneye çıkıp kendini komik duruma düşürmesi de bu reçeteye dahil! Üstelik ekranda görünen ve hareketleriyle bir ucubeyi andıran bu zavallı insanlar, bir “ön eleme” muhatabı! Yani reyting için her şey mübah! Yani reyting için, aklı biraz karışık insanları “bazen” ön elemeye tabi tutmamak gerekir! Yani “ön eleme” denen şey aslında hangi yarışmacının sahne performansıyla kendiyle dalga geçilebilmesine müsaade edip etmeyeceğini hesaplamaktır! Yani daha çok para kazanmak için bazen birilerinin gururu ayaklar altına alınabilecekse, bu, aklı eksiklerden seçilebilir! Bir belediye işçisinin, takım elbiseyle sahneye çıkıp, rap müzik eşliğinde elini kolunu bilinçsizce sallayıp alkış beklemesi başka neyle açıklanabilir?!

SORULAR… SORULAR…

Peki ya acımasız olan asıl kim? Zavallı yeteneksiz insanlara sahne kapılarını açan program yapımcıları mı? Bir yetenek yarışmasını “yerinde” izlemek için kalkıp, ta stüdyoya kadar giden ve gördüğü saçmalıklara tepki göstermeyip alkış tutan stüdyo izleyicisi mi? Evinde ailesiyle eğlenceli şeyler izlemek için ekran karşısına oturup, ne konuştuğunu bile bilmeyen insanlara isyan etmek yerine cep telefonuyla yarışmacılara oy gönderen televizyon izleyicisi mi? Yoksa kahkahalarını bastırma ihtiyacı bile duymayan, bir zamanların aranan şarkıcısı, aranan futbolcusu, aranan reklamcısı gibi isimlerden oluşan jüri üyeleri mi? Yoksa asıl acımasız olan, mahallenin saf akıllısına “Ne güzel dans ediyorsun. Şu yarışmaya sen de gitsene!” diyerek havaya sokan mahalle sakinleri mi?

KİM, HANGİ YETENEĞİ İSPATLIYOR?

Ortada bir acımasızlığın olduğu besbelli ancak faili tespit etmek biraz zor. Belki de hepsi bu sorumluluğun taşıyıcısı fakat o kadar rahatlar ki, bir insanı rencide etmenin ne fena bir yük olduğunu düşünmüyorlar. Tıpkı, bu ithal yarışmaların, bizim insanımızdan alıp götürdüğü değerleri düşünmedikleri gibi. Bakıyorsunuz ve “yetenekli” olarak alkış tutulanların sergilediklerinin, bütünüyle bizden apayrı dünyaları yansıttığını görüyorsunuz; yarı çıplak bedenler, kulaklarımızın aşina olmadığı müzikler, gözlerimizin bizi yanılttığını düşündüren dans kareografileri, müstehcen esprilerle dolu skeçler… Kim, hangi yeteneği ispatlıyor, belli değil. Fakat bu işten kimlerin kazançlı çıktığı hakkında az biraz bilgi ve fikir sahibi olabiliyoruz. Program aralarında yayınlanan reklam fiyatlarına tavan yaptıran yapımcılar, her yayında sergiledikleri “pozitif” enerjileriyle sempatilerini artıran jüri üyeleri ve şansı yaver gidip de bir anda meşhur olan bazı yarışmacılar. Öyle ki, birkaç dakikalık sahne performanslarıyla bir anda hayran kitleleri olan yarışmacılar az değil. Bunlar arasında, yayın sırasında herkesin kahkahalar atarak dalga geçtiği o zavallıları görmek bile artık şaşırtıcı değil.

EYVAH! BİLİNÇLİ İZLEYİCİ DE TEHLİKEDE!

Yetenek programlarının kime hizmet ettiği uzun uzun tartışılabilir. Seyirciye ne kazandırdığı ve kaybettirdiği de… Tartışmalara girip başını ağrıtmak istemeyenler ise kumandalarını daha dikkatli kullanma yolunu seçebilir tabi. Zira “ailece eğlenmek” reytinglerin gösterdiği yoldan gitmek demek değil. Pekala alternatif bir yol vardır ve eğlenmek demek birbirini taklit edenleri, birbirini taklit bile edemeyenleri izlemek anlamına gelmez. Bilinçli izleyici kendi yuvasını bu programlardan koruyarak huzur içinde uyuyabilir. Fakat aynı bilinçli izleyici, bu programları izleyen insanların hiç de az olmadığını ve o programların şekillendirdiği tavır ve karakterlere sahip insanlarla sürekli muhatap olmak zorunda kalacağını da bilir ve çoğu zaman uykusu kaçar. Uykusu kaçınca mı?.. Gecenin bir yarısında kumandayı eline şöyle bir alabilir ve her an bir yetenek programının tekrarının kuyusuna düşebilir!
Her an!


Ümmühan ATAK