๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 25 Nisan 2012, 14:24:02



Konu Başlığı: Yahya efendi (k.s)
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 25 Nisan 2012, 14:24:02
Veysel karani’nin istanbul’daki vekili; yahya efendi (k.s)

Temmuz 2007 22.SAYI

Çırağan Sarayı’nın tam karşısında kıvrılan yokuş adını koyamadığım bir huzur ve ferahlığa davet ediyordu beni. İlk dikkatimi çeken yokuşun başındaki kedilerdi. Bu sevimli buyur ediciler bir dergahın kapısında yaşanabilecek en sıcak karşılamayla gelenlerin etrafında pervane olurken kendimi zamansız bir mekanda buluverdim. Asırların kokusu sinmiş duvarları, birkaç yüzyıllık mezar taşlarıyla Yahya Efendi Dergahı’ndaydım. Dergaha girmeden önce nedense bu büyük mezarlık ve devasa mezar taşlarının arasında dolaşmak istedim. Denizcilere ait mezar taşlarının yanı sıra tanıdık, Hacı Arif Bey, II. Abdülhamit Han’ın kızı Ayşe Osmanoğlu gibi bildik tarihi şahsiyetlerin de son durağı olan bu mezarlıkta görme özürlülerin kabartma alfabesiyle yazılmış bir mezar taşı bile vardı.

Yahya Efendi Dergahı’nı kuşatan mezarlıklar insanı ürkütmek, ölümün soğukluğunu hissettirmek şöyle dursun, derin bir huzur veriyor. Hayret ve hayranlık içinde bu asırlık mezarlığı dolaşırken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Namazımı kılmak için dergaha yöneldiğimde Yahya Efendi’nin kim olduğunu, neden bu kadar sevildiğini ve ahirete uzanan yolda ona yakın olmak için dergahının etrafında böylesi büyük bir hale oluştuğunu daha iyi anladım.

Kanuni ile sütkardeş idi

Boğaz’a nazır tekkesinde nasibi olanların Fatihalarıyla kapısını çaldığı ve gönüllerinin ferah bularak kapısından ayrıldığı bu Allah dostu, dünyaya hükmeden Kanuni Sultan Süleyman ile aynı günlerde doğar. Minik şehzadeyi Yahya Efendi’nin annesi Afife Hatun emzirir. Bundan dolayı Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşidir ve onun saltanatı boyunca danıştığı kişi olur. Öyle ki herkesin karşısında titrediği, dünyaya hükmeden cihan padişahına “Bakasın bre sütkardeş!” diyerek ikazda bulunacak kadar yürekli ve sözünü esirgemeyen bir kişiliğe sahiptir.
Rivayete göre Hz.Yuşa’nın (a.s) makamını da Yahya Efendi keşfeder. 30 yaşında ayak bastığı İstanbul’da uzun yıllar devrin en ünlü alimlerinden ders alan Yahya Efendi, en sonunda çok arzu ettiği dönemin zirve ismi Zenbilli Ali Efendi’ye bağlanır. İki yıl feyz aldığı Zenbilli Ali Efendi’nin vefatından sonra hocasının yerine Canbaziye Medresesi’nde müderrisliğe başlar.

Eğitimcilik hayatı farklı medreselerde devam eden Yahya Efendi devrin en büyük medreselerinden Fatih Medresesi’nde de görev alır. Saraydan çıkarılan Şehzade Mustafa’nın annesi Gülbahar Hatun’un tekrar saraya alınması için Padişah’a mektup yazan Yahya Efendi, ilk kez süt kardeşinden beklemediği bir tavır görür. Kanuni, Yahya Efendi’yi müderrislik görevinden alır ve emekli eder. Bunun üzerine Yahya Efendi Beşiktaş’taki evi ve mescidinde inzivaya çekilir, kalan ömrünü dergahında ilim öğreterek, tefekkür ve zikirle geçirir.
Üveys bin Amir bin Malik el- Karani’ye nisbet edilen Üveysi Tarikatı’nın Kanuni devrindeki piri olan Yahya Efendi, gördüğü bir rüyadan hareketle dergahın bulunduğu bölgeyi kendi parasıyla alır ve buraya mescit, medrese, hamam, aşevi ve misafirlerin dinlenebileceği yerlerden oluşan bir külliye haline getirir.

Denizcilerin piri, herkesin sevgilisi…

Sohbetinde bulunan kim olursa olsun ona “aşık” diye hitap eden Yahya Efendi, zahiri ve batıni kelimenin tam anlamıyla bir gönül ve hal ehliydi. Dini ilimlerde kemal derecesine ulaştığı gibi astronomi, geometri ve matematikte de çok ileri derece bilgi sahibi olan Yahya Efendi, aynı zamanda tıp eğitimi almıştı. Bu yüzden külliyesinin içersinde bir de tıp medresesi inşa ettirdi. İfade ve söz sanatlarına hakim olan Yahya Efendi’nin belagati yüksekti. Şair, ehl-i dil, hakim, kerim, cömert, müşfik, zeki, halim selim bir yaradılışı vardı. Bu yüzden de dergahının kapısı hiçbir fark ve ayrım gözetmeksizin herkese açıktı. Yahya Efendi’yi padişahlar, vezirler, devlet erkanı, divan erbabı, esnaf ve halk ziyaret eder, hediyeler gönderir, hacetleri için dua isterlerdi.

İstanbullu denizcilerin de sık sık ziyaret ettikleri bir maneviyat büyüğüydü Yahya Efendi. Zira denizcilere göre Boğaz’ın dört manevi bekçisi vardı: Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi, Beykoz’da Yuşa Aleyhisselam, Sarıyer’de Telli Baba ve Beşiktaş’ta Yahya Efendi… Özellikle Karadeniz’e sefere çıkan ve seferden dönen Müslüman ve Hıristiyan gemiciler mutlaka Yahya Efendi’nin hayır duasını alırlardı. Yahya Efendi, denizciler için öylesine değerliydi ki, dergahın etrafındaki mezarlıkta bulunan çok sayıda denizci mezar taşı bunun en güzel ispatı olarak bugün bile dimdik ayakta duruyor.

Gülcan TEZCAN