> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Aile Dergisi > Diğer Yazılar > Soru sormayı biliyor musunuz
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Soru sormayı biliyor musunuz  (Okunma Sayısı 868 defa)
01 Mayıs 2012, 15:31:36
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 01 Mayıs 2012, 15:31:36 »



SİZE BİR SORUMUZ VAR: SORU SORMAYI BİLİYOR MUSUNUZ?

Temmuz 2011 70.SAYI

Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp” demiş büyükler. Yaşam boyu devam ede gelen bu öğrenme sürecinin en önemli aşaması soru sormaktır. Bir çocuğun konuşmayı sökmesiyle başlayıp, 4-6 yaş civarı had safhaya vardırdığı soru sorma eylemi, bazen anne babaya zor anlar yaşatsa da sabırla, hoşgörüyle karşılanır. “Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan?” türünden manasız sorular sorabilse de her ne kadar çocuklar, merak dolu yüz ifadelerinde soru işaretinden başka anlam barındırmazlar. Biz büyüklerinse aklından geçen sorular sağlıklı bir düşünce ürünü ve gerçeğe ulaşma amaçlı olduklarında, sorana da cevabı arayana da bir şeyler katar. Gereksiz ve anlamsız sorular kimseye bir fayda vermez; aksine, sahibini ve böyle bir soruyu yanıtlamaya çabaladığı için, yanıtlayan kişiyi küçük düşürür.

Güzel şeydir merak. Yararlı bilgiyi edinmek amacıyla ve kontrollü şekilde kullanıldığı takdirde sahibine bir fayda sağlar. Kişi, kendini ve fikrini sorularıyla ortaya koyar. Problemler soru sorularak çözülür. İnsan zekası, sorarak işlerlik kazanır. Sormayan kişi gelişemez, doğruyu öğrenemez,  daha iyiye ulaşamaz. Fazla ve faydasız merak ise her zaman için zarar getirir. Kişinin kendisini ilgilendirmeyen, başkalarının kusurları ya da özel hayatlarıyla alakalı sorular sorması bir fayda sağlamak yerine, kişiye değer kaybettirir.

Merak etmenin de bir üslubu vardır, ağızdan rastgele çıkmamalıdır sorular. Belli bir inceliği, düşünüp taşınmayı, konuşma adabını bilmeyi gerektirir bu iş. Doğru cevaplara giden yol, soru sormanın inceliklerini bilmekten geçer. İncelmeli, daha bir kibarlaşmalıyız soruya dönüştürürken düşüncelerimizi. Yanıt beklediğimiz ifadelerimiz, sağ el ile sol kulağı tutmak misali, dallandırıp budaklandırılmadan yöneltilmeli karşımızdakine. Uygun vakitte, anlaşılır bir dille sorulmalı; dolaysız bir söz dizimi kullanılmalı. Açık seçik ortada olmalı ima ettiğimiz şey, başka anlamlara çekememeli kimse.

OLMADIK ZAMANDA BAŞLAR SAĞANAK SORU YAĞMURLARI


Konuşma, seminer, sohbet benzeri bir uygulamanın tam da can alıcı yerinde, dinleyenlerden birinin konuşmacıya yönelttiği ardı arkası kesilmeyen sorular dikkatleri dağıtıp, hedef konudan uzaklaştırmak için birebirdir. Oysa konuşmanın sonuna kadar sabredilebilse, mutlaka zaman ve fırsat tanınacaktır merak edilen noktaların sorulması için. Havada uçuşup duran soruların bolluğundan, konuşma uzar da uzar, bir türlü sonu gelmez. Kısıtlı olan zaman tükenmediyse, konuşmaya ara verilen yerden devam edilir belki. Fakat soruları yanıtlayan kişinin ve diğer dinleyicilerin motivasyonları alt üst olmuştur bile maalesef.
Bazı sorular aklımızı kurcalayıp dursa da, çoğu zaman merakımızın önüne set çekme yolunu tercih etmeliyiz. Dile dökülmemeli, içimizde saklanmalı bazı sorular. Nitekim “Her soru her yerde sorulmaz” derler. Örneğin, karşılaşılan kişiye “Nereye?” ve “Neredeydin?” gibi özel sorular sormak, nezaket kurallarına ters düşer. Zira böyle sorularda cevap veren kişinin, gittiği yeri gizlemek için yalan söylemesine sebebiyet verilebilir.

BİLMEZ Kİ SORSUN, SORMAZ Kİ BİLSİN!

Hz. İbrahim (a.s), Rabbimize, ölülerin nasıl tekrar dirileceğini sorduğunda, hemen ardından “Allah’ım inanmadığımdan değil, kalbim tatmin olsun diye soruyorum” diye eklemişti. Nitekim kimileri cevabını bildikleri halde, teyit etmek için sorular yöneltirler çevrelerine. Kendi bilgilerinin doğruluğundan emin olma ihtiyacı duyarlar. Kimileri de cevabını bildikleri halde etrafı sınamak amacıyla her buldukları ilim sahibine yönlendirirler sorularını. İşin kötüsü güvenip de hiçbir cevabı uygulamaya geçiremezler. Böylece zaman kaybından başka şey geçmez ellerine.

Kimi sorular art niyetsiz bir öğrenme hevesinden alır kaynağını ve lüzumsuz gibi gözükse de mazur görülür.  Kimileriyse sırf konuyla ilgili gözükme, soru sormuş olma amacı güderler. Alınan cevap can kulağıyla dinlenmez, önemsenmez bu yüzden. Kimi sorular ise imalı, yargılayıcı, kafa karıştırıcı, bazen zarar verici dozdadır. Soran kişiye sorun olarak geri dönerler. Çünkü ilişkilere zarar verip, iletişim bağlarını zayıflatırlar.

Bilen kişinin bilmeyene sorduğu da olur bazı zaman; cevabı tartmak, yanlışı düzeltmek, doğruyu belletmektir amaç. Bunun yanı sıra, birinin düşüncesini sorarak onunla istişare etmek, ona verdiğiniz değeri gösterir. “Bu konuda sen ne düşünüyorsun?” diye sormak kendisini değerli hissettirir kişiye. Fikirlerinin önemsenmesi motivasyonunu arttırır. İş hayatında dahi birçok kurumun, çalışanlarının fikrini sormadıkları için kaybettikleri kim bilir ne çok şey vardır. Bir çalışanın kendi bakış açısından gördüğü detayı bir başkası göremeyebilir.

SORU, EHİL OLAN KİŞİYE YÖNELTİLMELİ


Akıldaki sorulara cevap vermesi beklenen kişinin ihtisas alanı ve bilgi birikimi yerli yerinde olmalı. Sorulan kişi, konuyla alakası ve bilgisi yoksa, “Bu sahada yeterli bilgiye sahip değilim” dese ne ala, ama bir de cevaplamaya yeltenirse sorulanı, seyreyleyin gümbürtüyü… Oysa yüzde yüz emin olamadığı bir konuyu cevaplamaktan çekinip, başka mercilere yönlendirmek gerçek ilim sahiplerinin adetlerindendir. Bunun yanı sıra, büyük bir sorumluluk altına girmektir kısıtlı bilgiyle bu işe yeltenmek. Cevabın tüm vebalinin cevaplayanın üzerine kalması muhtemeldir.

Öyle sorular vardır ki günlerce, aylarca gizlenir kalplerde de bir türlü kelimelere dökülemez. Ama gönülden sağlam kurulursa bağlantılar, gönül erbabıyla yan yana gelince bir bir cevaplanır sorular. Alması gereken kişi cevabını alır da gönlü huzura kavuşur. Açığa vurulur kalbindeki ama açık edilmez soran kişi. İki kişi arasında sır olarak kalır. Kolay kolay geçmez ele bu maharet, her kişinin değil, er kişinin işidir…

Ceyda ARIN

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Soru sormayı biliyor musunuz
« Posted on: 29 Mart 2024, 17:06:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Soru sormayı biliyor musunuz rüya tabiri,Soru sormayı biliyor musunuz mekke canlı, Soru sormayı biliyor musunuz kabe canlı yayın, Soru sormayı biliyor musunuz Üç boyutlu kuran oku Soru sormayı biliyor musunuz kuran ı kerim, Soru sormayı biliyor musunuz peygamber kıssaları,Soru sormayı biliyor musunuz ilitam ders soruları, Soru sormayı biliyor musunuzönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes