๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 19 Ağustos 2011, 11:59:10



Konu Başlığı: Radyo onbeş bir okul
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 19 Ağustos 2011, 11:59:10
RADYO ONBEŞ BİR OKUL BENİM İÇİN

Eylül 2010 60.SAYI


Müzeyyen Bulur kimdir?
Mutlu bir kişiliğim ben. Hani “Ah hayat tozpembe, çok mutluyum...”la aynı anlama gelmiyor bu; ama mutluyum işte... Hislerimi saklayamam. Çok iyi rol yaparım o ayrı, ama ne hissediyorsam onu yansıtırım. Dinleyiciye yansıyan samimiyetin de bu olduğuna inanıyorum. İnsanlar için yapmacıklık güneş ve ay arasındaki fark kadar açık.

Radyodaki Müzeyyen ile radyo dışındaki farklı mı?
Aslında, farklı değil. Fakat radyodaki biraz kapalı kutu. Dinleyici için konuşan Müzeyyen o. Su içmez canlı yayında örneğin, gülmez (yani yüksek sesle), sesi var gölgesi yok. Enteresan bir durum bu. Ona uymaya çalışıyorum desem, garip olur mu?

Anlıyorum.
Doğru olanı söylerken, kendimle konuşuyorum aslında programda. “Bak, böyle olmalısın işte...” diyorum. Yani dinleyicilerle beraber öğreniyorum, hatırlıyorum, anlıyorum... Bu anlamda Radyo 15 bir okul benim için. Hiç mezun olmak istemediğim bir okul... Hep öğrencisi olmak istediğim.

Radyocu olmadan önce radyoyu nasıl görürdün, şimdi içinden biri olarak nasıl görüyorsun?
Açıkçası istikrarlı bir radyo dinleyicisi olmadım hiçbir zaman. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde sinema-tv eğitimi aldım; radyo değil. Radyo kavramı programcılıkla girdi hayatıma. Bu durum elbette enteresan gelebilir çoğu kişiye. Fakat iyi bir programcı olmak için de salt gerçek bir radyo dinleyicisi olma gerekliliğine inanmıyorum.

Bu elbette önemli fakat bir işi gerçek anlamda öğrenmek yalnızca yapmakla, başlamak ve devam etmekle mümkün. Ben ise yaklaşık 2 senedir radyo programcılığı yapıyorum ve kendimi henüz bu işin başında görüyorum. Gün geçtikçe öğreniyorum ve bu süreç inşallah böyle devam edecek. Radyoyla ilgili şu an ne düşündüğüme gelince; dediğim gibi bu zamana kadar sinema, televizyon gibi görsel sanat ve medya öğeleriyle ilgili oldum hep. Dolayısıyla bana bu soruyu eskiden sormuş olsaydınız pek bir şey söyleyemezdim konu hakkında, fakat şimdi biliyorum ki radyo yalnızca “ses” faktörünü barındırdığı için televizyon gibi diğer bir yayın organıyla karşılaştıracak olursak daha içten, daha samimi. Bu samimiyeti yansıtmanın yegane yolunun da gönülden söylemek olduğuna inanıyorum cümleleri...

Radyo programı nasıl gidiyor peki, bazen tekrara düştüğünü düşünüyor musun?
Hımm zor bir soru aslında. Yani nasıl gittiği sorusu önce diğer sorunuza cevap vermek istiyorum izninizle.

Ne demek, tabii…
Zaman zaman elbette daha önce söylediğim cümleleri tekrar ediyor ve benzer konuları işliyorum fakat bunun belirli aralıklarla gerekli olduğuna da inanıyorum. Her zaman değil elbette. Programımın süresi yaklaşık bir buçuk saat. Bazen üzerinde hassasiyetle durmamız gereken konuları dilediğim gibi ayrıntılarıyla işleyemediğim oluyor. Hal böyle olunca, bazı vurgulanacak noktaları tekrar etmemin hem kendim hem de dinleyici adına daha iyi olacağını düşünüyorum. Bilirsiniz, cümleler kolay kolay yerleşmez içimize. Önce kulak aşinalığı gerekir.

Nasıl gidiyor sorusuna gelince, özellikle yayından sonra dinleyicinin memnuniyetini ifade ettiği güzel telefonlar alıyorum. Onların hayır duasını almak ve programda işlediğimiz konularla dinleyicilerin gönlüne ulaştığımızı bilmek beni memnun ediyor. Elhamdülillah. Fakat “ne kadar iyi?” sorusunu cevaplayamam. Bana kalırsa daha çok yolum var... Düşe kalka öğreniyorum.

Programında unutamadığın bir anın oldu mu?
Evet oldu tabii. Aslında çok fazla oldu fakat şu an hatırladığım birkaç tane var. Geçen kurban bayramında mesela iki gün üst üste bayram özel programı hazırlayıp sunmuştum. Yanılmıyorsam 1. gündü. Çok fazla telefon geldi. Arayanlardan birinin sesi hiç yabancı gelmedi bana. “Kiminle görüşüyoruz?” diye sordum tereddütle. “Sacide halanım ben yavrum, kuzum...” ve benzeri sevgi sözcükleri söyleyerek ağlamaya başladı dinleyici.
Kendisinin, memleketim olan İzmir’in ilçesi Ödemiş’te oturan babamın halası olduğunu anladım tabii o an. Ben, “Hoşgeldiniz yayınımıza efendim, nasılsınız...” falan şeklinde toparlamaya çalışırken kadıncağız ağlamaya devam etti. Benim de gözlerim doldu tabii...  Ne diyeceğimi bilemedim, bana sürekli “yavrum, kızım...” diyor. Sonra bir de elindeki telefonu torununa vermez mi “Muammeeerr koş bak Müzeyyen ablan” diye. Bu sefer başladı bir aile sohbeti. Bir ilkokul öğretmenimin aramadığı kaldı. Ali dedem bile aradı, dinleyicilerle bana yazdığı bir şiiri paylaştı programda, vakt-i zamanında...

Tonmaister kes işareti falan yapmadı mı?
Ohoo... Ben alıştım o işaretlere. Yaptı tabii. Ben de dikkate almıyor değilim, fakat o an nasıl bağlantıyı kesebiliriz ki? Bir de bu çok hassas bir iş. Kalp kırmak en büyük korkum… En fazla, konuşmayı kısa tutmak için elimden geleni yaparım. Başka şeyler de oldu... Mesela bir programda, “İyilik yap denize at balık bilmezse arif bilir” demişim. Yayın arasında telefon gelmiş santrale: “Yanlış söyledi bayan, doğrusu arif değil Halik olacaktı, düzeltsin...” diye.

Dinleyici çok dikkatli.
Kesinlikle. Ben de aradan sonra, programa devam etmeden önce özür dileyip düzelttim. Bu olay yaklaşık 1 sene önce oluyor. Birkaç hafta önce yayından sonra bana bir telefon geldi. Bir dinleyici benden helallik istediğini söyledi. “Neden?” dedim. “Size zamanında atasözünü yanlış söylediğiniz için kızmıştım. Ama sonra çok üzüldüm” dedi. Aradan uzun bir süre geçmiş, unutmamış. Çok şaşırdım. Sevmiş de beni herhalde tanıdıkça. Öyle geldi bana.

Ben bu samimi sohbet için çok teşekkür ediyorum. Ve başarılarının devamını diliyorum...   

Gülnar Funda AKBULUT


Konu Başlığı: Ynt: Radyo onbeş bir okul
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 28 Ağustos 2011, 21:58:15
Radyo onbeş çok faydalı bir frekans herkese tavsiye ederim.Allah razı olsun bu haber için.